Kayıtlar devamlı olarak editlendiği için blog ismi böyle seçilmiştir ara sıra girip tekrar bakmanızı tavsiye ederim.

13 Aralık 2013 Cuma

Shock -fandom- 11/11

Yazarın kaleminden önsöz tadında: İzlediğim bir animasyondan etkilenerek 2013'te yazdığım bir hikaye. Zaten animasyonu da bölüm sonlarında verdim. Kafa kafaya dövüş yazabilmek için ilk girişimim olan bu hikaye iyi bir antreman oldu benim için



Bölüm 1

Chikara Lisesinde 10-B sınıfında ki öğrenciler öğretmenin olmamasının verdiği boşluğu fırsat bilip kendi aralarında konuşmaya dalmışlardı. Bir üniversite amfisi gibi kapıdan yukarı doğru geniş merdiven basamakları şeklinde ilerleyen sınıf, beyaz sıralarla akıllı tahtaya doğru dizilmişti. Bir köşede Han, birkaç çocuk tarafından itilip kakılıyordu. Han karşı koymaya çalışınca karşılık geldi.
“Senin gibi sadece pasif yeteneği olan birisi aktif yeteneği olan birine karşı gelemez. Haddini bil!”
Yanındaki üç kişiyle pis pis Han’a gülmeye başladılar. Han kendilerini sırf aktif yetenekleri için bu kadar büyük görmelerine dayanamayarak karşılık verdi:
“Pasif yeteneği olan birine sırf bu yüzden çöp muamelesi yapamazsınız…”
Belli ki elebaşı olan çocuk gülerek kollarıyla sanki sırtında bir yük varmış gibi bir pozisyon aldı ve bedeni giysileriyle büyümeye başladı. Han, üzerine düşen gölge gittikçe büyürken, karşısındaki çocuğa endişeyle baktı. Elebaşı yaklaşık 4 metre olunca durdu
“Hala böyle mi düşünüyorsun ha…”
Aynı kirli gülüşünü yüzünde tutarken sınıfa biri girdi. Tamamen kırmızılara bürünmüş adam hızlıca kürsüye doğru geçti ve konuşmaların kesilmesini dahi beklemeden konuşmaya başladı.
“Evet sınıf, Yetenek Bilgisi dersine hoş geldiniz”
Sınıfa baktı. Herkes neye uğradığını şaşırmış yerlerine oturuyordu. Aralarında birkaç kişinin fısıltıları duyuldu:
“Bu bir öğretmen mi?”
Kafasıyla hafifçe durumu onaylayan öğretmen belli ki istediği havayı oluşturmuş kürsüye tek sıçrayışta oturup devam etti.

“Evet, sanırım ilk ders olduğu için önce adımı söyleyeyim. Ben Bruce, memnun oldum. Şimdi de konulara hızlı bir bakış atalım. Yetenek bilgisi kaça ayrılır?”
“İkiye”
Önde oturan bir kız hemen cevap vermişti. Sınıfta hala derse bu kadar hızlı ve enerjik başlamanın verdiği bir adapte olma çabaları görülüyordu. Kırmızılı öğretmen bundan memnun bir şekilde gülümseyerek devam etti.
“Evet, pasif yetenekler ve aktif yetenekler öyle değil mi? Siz aktif yeteneklere örnek verir misiniz?”
Kafasıyla şöyle bir sınıfı tarayıp gözüne kestirdiği bir çocuğu parmakla göstererek sormuştu sorusunu. Çocuk ne olduğunu anlamadan kendisine yöneltilen bu soruyu düşünürken başka biri cevap verdi.
“Fiziksel yeteneklerin dışında gelişen…”
Kırmızılı öğretmen hemen cevap veren öğrenciyi tespit etti ve “Evet…?” diyerek bütün sınıfa el hareketleriyle örneklendirmeleri devam ettirmelerini ima etti. Bunu anlayan öğrencilerden sesler çıkmaya başladı.
“Ateş, su, toprak, hava gibi... Element kontrolü”
“İlk akla gelen örnekler değil mi? Başka?”
“Boyutlarını büyütme…”
“Kendi yeteneği demek” diyerek 1 saniyelik hafifçe bir tebessüm etti kırmızılı öğretmen. Onu içeri hızlıca girdiği için yeteneğini kullanırken görmüştü. Söyleyişinde bile bir kendini beğenmişlik vardı. Bu sırada örnekler çoğalıyordu.
“Uçma”
“Enerji katılaştırma”
“Gen manipülesi”
Her örnekte sıkılmadan büyük bir neşeyle örnekleri çoğaltmalarını isteyen öğretmenin rehavetine kapılan öğrencilerde kimi gülümseyerek kimi gizlice kitaba bakarak örnekleri çoğaltmaya devam ediyordu
“Doğa manipülesi”
“Uzuv kopyalama”
“G-güzel başka?”
25 kişilik sınıf tonlarca örnekten sonra kafalarını boşalttığı için düşünmeye dalmıştı. Öğretmen biraz daha bekleyip “peki pasif yetenekler…?” diye örneklendirmelerin gelmesi için ellerini aynı enerjik şekilde sallayarak ima etti.
-Hız, güç, dayanıklılık gibi yeteneklerdir…
İlk sorusuna cevap veren kız aynı şekilde genel bir tanımla başlamıştı. Gözlüklerinin ardından parlayan kömür rengi gözleri parlıyor, sınıfın en zekisi benim diye bağırıyordu. Sonunda öğretmen kürsüden inip gezerek anlatmaya başladı.
“Evet, pasif yetenekler içinde genel başlıklar bunlar olduğu için açıklamaya geçebiliriz…”

Yaklaşık otuz dakikalık bir konuşmadan sonra öğrencilerin çoğunu neşeli anlatışıyla yakalayan öğretmen dersin son on dakikasına girdikleri için öğrencilerden bir özet istedi. Derse ilk girdiğinde ki ilk soruyu cevaplayan kız başladı.
“Aktif yetenekler besinlerden alınan enerjiye şekil verilerek yapılırken pasif yetenekler bedenin zaten eyleme dökebildiği durumlara etki eder.”
Durumdan memnuniyetini bir kafa hareketiyle belirten öğretmen sınıfa bakıp arka sıralar ve bazı dersle ilgisiz talebeler hariç herkesin durumu kendilerince teyit ettiğini görünce sordu
“Peki, sizce hangisi daha iyi pasif mi aktif mi?”
Sınıfta tereddütle karışık bir beyin fırtınası başladı. En sonunda arka sıralardan bir ses yükseldi
“Peh, tartışmaya gerek var mı hocam ya? Tabii ki aktif yetenekler”
Bu oldukça ırkçı söyleme karşı hoca muziplikle karışık bir ciddiyet sergileyerek durdu. Kürsüden oldukça hafif bir bel hareketiyle indikten sonra sanki aurasını yaymak istercesine dik bir duruş takındı.
“Aktif’ini beceriksizce kullanan biri için fazla iddialısın. Ne dersin?”
Talebe eliyle her neyse demek için gözlerini devirirken bir el hareketi yaptı.

Ancak eli henüz havadayken bir başka el tarafından kafasının üstünden yakalandı. Elini refleksle çekmek için hamle yaptığındaysa eli kımıldamadı bile. Mengeneye sıkıştırılmışçasına dehşetle elini yakalayan kırmızılar içindeki adama baktı. Az önce aşağıda kürsünün yanında duran adama. Bir kaya kadar sert ama yüzündeki muziplikten hiç birşey kaybetmeden asi öğrenciye bakıyordu adam.
Asi talebe çaresizce öfkesine tutunarak bir anda çıkış yaptı
“Sen benim kim olduğumu biliyor musun ha!? Ben Mercer ailesinin çocuğuyum! Norman’ın üyeleri!...”
Talebesinin soyadını tanımıştı öğretmeni. Boyutlarını büyütme de şehirdeki en iyi aile.
“Neden aile’nin adını kanıtlamıyorsun?”
Talebe mengene kuvvetindeki elin gevşemesi ile gelen soruya karşılık önce duraksadıktan sonra tıpkı eziyet ettiği çocuğa attığı gibi kirli bir gülümseme gönderdi kırmızılar içindeki öğretmenine
Bir an sonra hışımla ayağa kalkıp sırtına yük yüklenmiş gibi bir pozisyon alan talebe büyümeye başlamıştı. Öğretmeni oldukça kayıtsız bir şekilde talebeyi izliyordu. Sonunda 4,5 metreye ulaştığında tavanla arasında neredeyse yarım santim kalmış aşağılayıcı gözler ve aynı pis gülümsemeyle öğretmene bakıyordu. Ancak kayıtsız öğretmen burada devreye girerek neredeyse baygın gibi bakan gözlerle karşılık verdi.
“Çok yavaş”
“Ne!?”
Zaten canı burnunda olan talebe bütün öğrenci haklarının kendisinden yana olmasının rahatlığıyla-önce öğretmeni kendisine dokunduğu için- iyiden iyiye sinirlenmeye devam ederken öğretmeni devam etti.
“4,4 metreye ulaşman 1,8 saniye sürüyor.”
Kendisine gıcırdayan dişlere aldırmadan öğretmen haline geri dönmüş olan kırmızılar içindeki adam az önceki neşeyle açıklamaya girişti durumu.
“Bu aktif yeteneğin özelliği kullanıcıya pasif güçle çalışılarak olandan daha fazla dayanıklılık ve güç sunuyor olması. Bu yüzden aktif yetenek kullanıcılarının iki seçeneği olur. Ya daha hızlı büyümek için pasif hıza yönelirler ki bu aynı zamanda bedenen gele bir hız artışı demektir ya da pasif güce yönelip uzun süren büyüme hızlarını dayanıklılık ve güçle karşılarlar ki görünüşe göre senin hızla pek bir alakan yok.”
Açıklamayı dinlemek yerine kendisi için merdiven olmuş basamaklardan aşağı doğru ilerleyen öğretmenine saldırıya geçmişti Mercer ailesinin en küçüğü. Tam o sırada kendisine dönmüş olan öğretmene bir yumruk indirmeye başldı. Normal bir insan gözünün algılayamayacağı o küçücük zaman aralığında yüzündeki kirli gülümsemesi parlak bir fikir olduğuna inandığı bir fikirle biraz daha genişlemiş ve yumruk yerine tekme atmaya karar vermişti.
Tekmenin tene değmesinden çıkan sesi geriye doğru ayaklarını sürterek ilerleyen öğretmen izledi. Uzun basamağın başından sonuna kadar kayıp aşağı bir adım attıktan sonra ortamdaki gerilimli havanın etkisiyle biraz soluklanan öğrenci ellerini iki yana açar ve kazandığını ima edercesine etrafına ışıltılı bir bakış attı.
“Evlatlık olmadığına emin misin?”
Suratı dümdüz olan dev talebe yavaşça başını kaldıran öğretmene baktı.
“Gerçi hakkını yemeyeyim taktik anlamda fena değilsin. Ama bu güçle bence başka bir şeye yönel.”
Dişlerini birbirleriyle zımparalamaya başlayan öğrenci birden aynı pis gülümsemeyi yüzüne oturttuktan sonra yanağından süzülen tere aldırmadan karşılık verdi.
“Ne olmuş!? Beni hızla mı yeneceksin!?”
“Seni hızla mı yenmemi istiyorsun? Ama senin ihtiyacın olan saf gücü öğrenmek”
Talebe anormal olarak nitelendirilecek derecedeki kaygısızlığa karşı artık bir korku hissetmeye başlamıştı.
“Pasif yetenekler normal antrenmanlarla geliştirilebilir ve eğer yeterince çalışırsan…”
Konuşurken öğrencisine doğru sakin adımlarla yürüyor, bir yandan da üstünü düzeltiyordur. Sonunda ayağının dibine geldiği öğrencisine bakar ve yumruğunu gerip konuşmasına devam eder.
“…Basit bir vuruş bile yeterlidir.”
Talebe tekrar aynı öfkeyle bir hamle yapar. Ancak bu sefer ki öfkesinin nedeni kışkırtılmak değil korkudur. Daha vurmak için kolunu gerdiğinde öğretmeni basit bir kol hareketi ile karşılık verir.
Daha temas gerçekleşir gerçekleşmez dev talebenin karnında bir krater oluşmuşçasına şekil bozukluğu görülür. Bunu arkaya doğru havalanması ve basamaklara takılıp taklalar atarak duvara yapışması izler. Dev çıplak ellerin bez bebek gibi duvara savrulması ile çıkan ses çarpmanın şiddetini göstermek istercesine toktur.
“Dersimiz bu kadar arkadaşlar”
Gülümseyerek sınıfa döndü bu değişik olarak nitelendirilebilecek öğretmen. Ancak sınıf dev cüssenin duvar dibinde inlemesini izliyordur hala. Sınıftan neşeyle çıkarken suratı ciddileşir öğretmenin, yine de yüzündeki özgüveni yüksek gülümseme kaybolmamıştır.

“Bu kadar antrenman yeter. İntikam vakti”


Bölüm 2
çizim bana ait olup ana karakteri temsil ediyor
Kel, bıyıklı ve cüsseli okul müdürü tuvaletten çıkarken az önce duyduğu şikayetleri düşünüyordu hala. Aslında en çok kanına dokunan cümleyi tekrarlıyordu daha ziyade

“Yoksa sadece sizin yıkabileceğiniz duvarlara sahip bu okulda ki tek itibarınız bu yönde mi?”

Kendi kendine mırıldanırken bir tuvalet kapısı daha açıldı ve aynı anda boydan boya aynayla kaplı beyaz seramikten lavaboların önünde ellerini yıkamaya başdılar. Müdür öfkeden artık sesli mırıldanmaya başlamıştı. Hemen sonra bunun farkına varıp susarak etrafında bunu gören biri olup olmadığına baktı. Ancak lavabolarda sadece bir tane kırmızılar içinde genç duruyordu.

Önce bakıştılar. Ardından birbirlerini uzun bir süre sonra tekrar görmenin verdiği bir şaşkınlıkla karşıladıktan sonra kırmızılar içindeki adam gülümsedi. Ne yazık ki müdür bütün olan bitenin nedenini kavramasının verdiği asabiyetle aldığı tebessüme karşı aynı anda öfke krizine girmesinin getirdiği bir hırlama sesi çıkarttı.

----------------------------------

İşinden neredeyse bıkmış derecede yerleri süpüren okul hademesi griye dönmüş saçlarına geçirdiği koyu gri tonlardaki şapkanın altına yine aynı gri tonlara sahip hademe üniformasıyla yerleri siliyordur. Bu sırada duvara inen bir tür balyozun sesi yankılandı silinen koridorda.Bunu hemen yanındaki duvarın paramparça üstüne doğru taş parçaları şeklinde uçuşması izledi.

Hademenin derisi her taş parçasının vuruşuyla içeri doğru göçerken suratında ki ifade de en ufak bir değişiklik olmuyordu. Taş parçaları uçuşmayı kestiğinde tam ayağının dibine kırmızılar içinde bir adam düştü ve dehşete düşmüş gözlerle parçalanan duvarın geldiği tarafa bağırmaya başladı şakın bakışlara aldırmadan

“B-beni öldürmeye mi çalışıyorsun!?”

“Az bile!”

Daha bağırmasını tamamlamadan dibinde biten okul müdürünün yumruğu burnunun dibindeyken kırmızılı adamdan yeşil, kırmızı ve mavili renklerde bir tür kıvılcım belirip kayboldu. Bununla birlikte çevresindeki zaman durmuş gibi her şey yavaşlamıştı. Bu olduğunda kendini aceleyle kenara atıp ayağı kalktı. Daha ayağa kalkıp yeni dikleşmişken zaman tekrar eski seyrine dönmüş gibi okul müdürünün yumruğu yere temas etti.

Büyük bir gümbürtüyü parçalanan zeminin etrafa saçtığı taş parçaları izlerken kırmızılı adam sahte sayılabilecek ağlamaklı bir ses tonuyla parçalanan duvarlardan geriye kalan dumana doğru söylenmeye başladı

“Gerçekten beni öldürmeye çalışıyorsun!?”

“Evet öyle görünüyor”

Tavanda asılı duran hademeye kaydı keskin gözleri gelen cevapla. Hademe uzamış koluyla asıldığı yerden kendini kırmızılı adamın yanına indirirken yüzünde hala aynı ifadesiz surat vardı. Sadece dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme görünüyordu. Yaşlı hademenin kolu eski şeklini alırken devam etti.

“Peki sen naslsın Bruce? Sen yokken buralar çok sessiz oluyordu”

Alt kattan çıkan okul müdürü dumanların arasından parmaklarını kütleterek çıkıyorken yüzündeki bütün endişenin yerini samimi bir gülümseme alan Bruce gelen soruyu cevapladı.

“Öyle iyiyim ki bilsen şok olurdun! Karın nasıl? En son fizik terapiye gidecekti?”

Okul müdürü kırmızılı adamın üstüne atlarken cevap geldi

“Koltuk değneklerini attı”

Parçalanan zemine sebep olan adamdan uzaklaşırken cevap vermişti hademe. Peşinden sıçrayıp yere inerken koridorda koşan kırmızılı adamın bağırmasını duydu kendisini kovalayan müdürün önünden

“Çok sevindim! Şimdi gitmeliyim, görüşürüz!”

Hademe bir şey söyleme ihtiyacı olmadan arkasından el sallarken peşlerinden yavaşça ilerlemeye başldı.

----------------------

“Seni küçük velet!”

Neredeyse kız gibi bir çığlıkla üstüne gelen yumruktan son anda kaçan Bruce, neredeyse yemek üzere olduğu yumruğun açtığı delikten okul bahçesine attı kendisini. Kaçamayacağını söyleyen müdür de arkasından atlarken yakalamıştı bacağından.

İkisi de, havada okul bahçesine düşerken müdür bütün gücüyle tam inmek üzere oldukları yere yapıştırarak bir derinlik kazandırdı zemine. Peşinden hiç bekleme yapmadan üstüne bindi ve yumruğunu gererek konuştu

“Benim okulumda bir daha izinsiz öğretmencilik oynarsan sonun çok kötü olur demiştim değil mi!? Şimdi neden bahsettiğimi gör bakalım!”

Yumruğunu bir narayla destekleyerek savurdu. Eli rakibine temas ettiğinde çevrede ufak bir fay hattı oluşmuş, zemindeki derinlik yerini bir kratere bırakmıştı. Ağzından kan çıkan kırmızılı adam yumruğun hemen peşinden ters takla ile düzeldi ve bir kere kan tükürerek ağzını sildi kolunun tersiyle.

Ağzını sildiği kolunu çekince gülümsemesini hiç kaybetmediği ortaya çıktı. Peşinden son bir cümle söyleyip taklalar atarak okul duvarını aştı ve gözden kayboldu.

“Bu gerçekten öldürmek için attığın bir vuruştu değil mi? Öyleyse bu sefer gerçekten hazırım”

Arkasından bakan müdür ise kendi kendine memnun olduğu bir durumu dile getirdi

“Kaçmadı, bilerek”

------------------

Duvarı aşıp ilerleyen kırmızılı adamın peşinden bakan müdürün yanına hademe gelmişti. Bir süre birbirlerine bakmadan Bruce’u izledikten sonra gri şapkasını düzeltirken konuşmaya başladı.

“Onu durdurmadın.”

Müdür hala her an dövüşecekmiş gibi kaya kadar sert duruyordu. Ama cevap vermedi

“Öyleyse en güçlü vuruşundan sonra rahatlıkla ayağa kalkabildi. Hem de sadece sana yakın saf güçteki kişilerin bu okula zarar verebileceği düşünülürse…”

“Simon, okulu bu hafta sonuna kadar temiz görmek istiyorum”

Hademe manalı ve belirgin bir gülümsemeyle arkasını dönerken görevi onayladı. Zira artık o çocuğun kendileriyle olan eğitimi bitmişti bu son testini vererek.

“Bruce, zavallı çocuk. Umarım amacına ulaşırsın. Umarım...”

durdu. Yüzünü kaplayan keder olduğundan yaşlı göstermeye başlamıştı hademeyi. Ama sözlerine ,o duymasa bile, devam etme ihtiyacı hissetti. Belki o hız da kulağına gider diye.

"Umarım amacına ulaşmak seni gerçekten mutlu eder."


Bölüm 3
çizim bana ait olup okul müdürünü temsil ediyor
Düşüncelere dalan hademe uzun kırışıklıklarının şimdiki kadar olmadığı bir zamanı hatırlamıştı. İzlediği kırmızılar içindeki adamın gençliğini.
Onu ilk kez gördüğünde okul müdürünün iki gözü iki çeşme yaralı çocukla kavga ettiğine şahit oluyordu.
“Gidemezsin!”
“Gideceğim işte!”
“Gidince ne bulacağını sanıyorsun?”
“Umurumda değil. Anlamıyorsun tamam mı!? Ailesi öldürülen sen değilsin!”
“Daha bana karşı duramıyorsun velet!”
“Kaçabildiğim sürece bir şey olmaz!”
“Ama kaçamadın değil mi!?”
Simon içeri girene kadar duyduğu bu sözlerden sonra bir kolu, bir bacağı, kaburgaları ve başı sarılmış gence baktı. 15 yaşındaki kumral genç müdürün son cümlesi ile kızgın ama acı gerçeklerin tokat gibi vurduğu bir psikolojiyle yaşlı gözlerini silmeye başlamıştı. Dışarıda ki kapalı hava ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur sessizliğin hakim olduğu odada yankılanırken hademe araya girdi.
“Müdürüm?”
“Gel Simon”
Çocuğu kafasıyla işaret ederken tek elinin işaret ve baş parçağıyla gözlerini ovuşturmaya başladı. Okulun yatılı kısmındaki yurt odasında baza şeklindeki yataklardan birine yatmış çocuğun yanına gelen hademe müdürün yüzündeki morluğu görünce durumun ne kadar çetin olduğunu anlamıştı. Müdür herhangi bir şeye karşı başında beklemesi emrini verdikten sonra odadan çıktı homurdanarak.
Saçlarındaki grilerin yeni yeni görünmeye başladığı hademe yaralı gencin yanındaki bazaya yerleşti  yavaşça. İkisi de bir süre suskun kaldıktan sonra genç mırıldanmaya sonra da anlaşılır bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
“Benim hatam. Onlarla kavga etmemeliydim. Ailem… Babam… Pasif yeteneklerden hız konusunda çok yetenekli olduğumu söylerdi. Ama ben aptal gibi ona hız antrenmanlarından sıkıldığımı söyledim.”
Simon sessizce genci dinliyor, yaralarının intikam uğruna o adama gitmesiyle olduğunu çoktan kavramış hikayenin gerisini bekliyordu.
“O adam beni kandırdı. Meğer sadece bir rakibini elemek istiyormuş. Bana aktif yeteneğin öğretilebileceğini söyledi ve babamla kavga etmememizi fırsat bilerek ona saldırdı.”
“Senin suçun değildi”
Simon dediğinin idrak edildiğinden emin olamadığı bir ses tonuyla karşılık almıştı.
“Bana ne dedi biliyor musun? ‘Ailenin dikkatini dağıttığın için teşekkür ederim’ Pislik herif!”
Hademe bir şey demeden ağlamasının geçmesini bekleyip göz pınarları kuruyan gencin daha mutlu olacağı rüya alemine gitmesini beklemeye başlamıştı artık.
------------------
Simon nadiren bu kadar zarara uğrayan okulla işini bugünlük bırakıp akşam mesaisini bitirmiş olarak evine döndüğünde içeriden gelen sesleri duyarak bütün yorgunluğunu unutup içeri geçti. Mutfakta kırmızılar içindeki adamla en az kendisi kadar kırışık yüzlü tonton bir kadın yemeği yapmak için diğerini oturtmaya çalışıyordu.
Kır saçlı adam içeri girince sıcak bir hoşgeldinle karşılanıp kadın haricindeki herkesin içeri geçmesi için bahane olmuştu.
Sonunda yaşlı kadının sofrayı kurmasıyla beraber önlerine gelen yemeği yerken muhabbete devam ettiler
“Peki en son nereye kayboldun Bruce?”
“Yani bizim yeşilliye kaybettikten sonra mı?”
Okul müdüründen aldığı saf güç ve dayanıklılık eğitiminin yeterli olduğuna kanaat getirdikten sonra tekrar aynı hedef doğrultusunda intikam almaya gidip başarısız olduğunu belirten Bruce, yaklaşık 4 sene evvel ortadan kaybolmasından bahsetmek üzere boğazını temizledi sempatik bir ifadeyle
----------------
20 li yaşlarına iyiden iyiye girmiş kırmızılar içindeki genç bir iş yerinin önüne ilerliyordu. Kapıya geldiğinde elindeki her türlü yetenek kullanıcısı üzerinde etkili silah doğrultuldu kendisine. Ortasında ki bir tür lazer atmasını sağlayan mekanizma çevresinde dönmeye başlayarak beyaz bir ışık çıkartıyordu. Silahtan çıkan ışın tetiğe basıldığı takdirde, kendisi pasif yeteneğini kullansa dahi hedefi bulacağı için ellerini sempatik bir şekilde yukarı kaldırdı genç.
“Hemen şok olma dostum. Ben iş ilanı için gelmiştim”
Gelen adamı süzen görevli tepeden tırnağa kırmızı tonlarddaki takım elbise içindeki adamı süzdükten sonra nişan alırken gülümsedi.
“Şartları okuduğunu varsayıyorum o halde”
“Evet, bana…”
Normal bir insan gözünün seçemeyeceği bir hızda suratına yumruk yiyen görevli yumruk sahibinin lakabını öğrenme şerefine nail olmuştu kendinden geçmeden bir an önce.

“bay kırmızı diyebilirsin!”


Bölüm 4

İçeri girer girmez bu sefer iki silahlı görevliye rastgelen Bruce kendilerini kelepçelemelerinin ardından kendisini yüksekçe bir basamaktan çıkarmalarına da izin verdikten sonra etrafı şöyle bir gözlemeye başladı.
Oldukça kalabalık korumalarla doluydu içerisi. Hepsi benzer tonlardaki yeşil renklerde elbiseler giymişti. Ancak dikkatini başka bir şeye odakladı Bruce.
“Arkamdakilerle birlikte toplam üç kişide silah var.”
Bu sırada kendisini itekleyen silahlılardan biri konuştu
“Anlamıyorum. Kimse ‘geldiğiniz yerdeki herkesi yenmelisiniz’ lafını idrak edemiyor mu? Özellikle bu gelen en kötüs-”
Tam suratına yediği kafayla cümlesi yarıda kalmıştı silahlının. Peşinden bir tekmeyle silahı parmakları arasından kayan görevli de görünmez iplerle çekiliyomuşçasına geri uçmaya başladı.
Tam bu sırada mekandaki son silahlı tepedeki bir bölmeden nişan almış ve tetiğe dokunmuştu o sırada. Bunu zaten hesaplamış olan Bruce kıvrak bir hareketle ellerindeki kelepçenin vurulmasını sağladıktan sonra ortadan kaybolup silahlı adamın kafasını duvara yapıştırdı.
Artık ortalık curcunaya dönmüştü. Koşun ve öldürün çığlıkları arasında bulunduğu kısım dolmuştu bile.
Bir süre anormal hızından ziyade dövüş yeteneklerini ortaya koyan bir dövüş sergiledi işi isteyen genç. Zira çokta zor olmuyordu bu. Genelde gelen yumruk ve tekmeye karşı bir bloklama hareketi ya da bir savuşturmanın peşinden güçlü bir darbeyle rakiplerini alt ediyordu peşi sıra. Hızlı gözlem yeteneği sayesinde hareketleri okumak çocuk oyuncağı olmuştu.
Dövecek kimse kalmadığında ilerleye başladı ve bulunduğu yerden ilerisini görebildiği bir merdiven ile aşağı inen bir koridora rastgeldi. Sonunda ilk kısmı geçip ilk girdiğindekine benzer bir basamaktan inip yer ızgarasının üstüne ayaklarını değdirdiğinde iki koridorun sonunda da bir hareketlenme takıldı gözleri.
Tavana yatış pozisyonu alıp elleri ve ayakları ile duvarlardan destek alarak bulunduğu yere doluşmasını izliyordu adamların. Aralarına birden daldığında ise nereden geldiğini göremedikleri rakipleri çoktan sayılarını karınca sürüsünün üstüne inen aykkabı gibi azaltmıştı.
En sonunda bir kişi kalınca ona da muzip bir el hareketiyle ilk hamleyi kendisi yapmasını belirtti. Yeşiller içindeki adam önce kararsız kalsa da sonra bir yumruk savuşturmayı denedi. Ancak avuç içiyle karşılanan darbesi bir bilek hareketiyle çevrilip ensesine yediği dirsekle son buldu aynı hızla.
Tam alt katı bitirdiğine kanaat getirmişti ki bütün girişlerden bir kalabalık dalgası üstüne doğru gelmeye başladı. Son adamda oyalandığı için görüş menzillerine girmişti bile.
Bir süre akrobat hareketlerle yüksek bir yere çıktı önce. Ancak karınca sürüsü gibi gelen kalabalığa karşı kaçmak bir işe yaramamıştı.
Zaten kaçmak için gelmediği mekan da karşı saldırıya geçmeden önce rakiplerinin hepsi üstüne çullanırken eğildi ve bir an gözlerini kapatıp yeşil, kırmızı ve mavi renklerde bir kıvılcım açığa çıkarttı. Önce bağrışmalar kesildi, peşinden hareketler yavaşladı zaman kendisine itaat ediyormuşçasına.
Sonunda hareket eden tek kişi Bruce kalınca gözlerini açtı ve üstüne çullanmak üzere atlayan karınca sürüsünü birkaç darbe ile ezerken açığa çıkarttığı güç sayesinde bastığı zeminde de hatırı sayılır bir hasar bırakıyordu.
-----------------------------------
Nihayet ikinci kata geçme vaktiydi. Oyun kurtlarının tabiriyle final boss’un olduğu yere.
Ancak yukarı çıktığında kendisini bir sürpriz karşıladı. Ellerinde envaı çeşit silah olan kalabalık bir grup merdiven şeklinde bir sahnede konuşlanmış duruyordu. Bir tane de yukarıdaki pencerede oturan silahlı biri vardı. Bu pencere kata çıkınca arkada kalıyordu.
Ancak Bruce’un canını en çok sıkan nokta en önde duvara yaslanmış duran devdi. Boyu merdivenler kadar-yaklaşık 6 metre- olan dev kayıtsızca kendisini izliyordu. Kalabalığın ortasındaki tek silahsız kişi konuşmaya başladığında Bruce gözlerini devden zorlukla aldı.
“Sonunda biri buraya kadar geldi. Evet, hepimiz sana saldıracağız ama önce büyük oğlanı üstüne salacağım”
Dev gülümseyerek yaslandığı duvardan çekildi bir omuz hareketiyle ve parmaklarını kütürdeterek bay kırmızının karşısında dövüş pozisyonu aldı.
Sadece bakarak bile yapabileceklerini görmüş gibi endişeye kapılan Bruce yavaşça bir adım geriye attı. Attığı adım yere değdiği anda dev üstüne koşmaya başladı.
Gelen tekmeyi ve birkaç yumruğu iki eliyle zorlukla da olsa karşılayan bay kırmızı gerilemeye başlamıştı. Sonunda geldiği merdivenlerin kenarındaki duvardan tutunup kendini devin kafasına fırlattı doğaçlama dövüş yeteneğiyle.
Ancak bu girişimi suratına yediği oldukça hızlı ve sert bir yumrukla geri tepmişti. Neredeyse yumruğu yer yemez aynı anda duvara yapışıp duvarda bir derinlik kazandırdıktan sonra yere düşmeye başladı. Darbe yüzünden sersemlemişti.
Sersemliği yüzünden üstüne koşan devi görmesine rağmen kendisine futbol topu gibi vurmasına engel olamadı. Aynı duvarda ikinci derinliği oluşturan bay kırmızı gelen ikinci tekmeye basarak kendini başka bir yöne doğru fırlattı ve yerde yuvarlanıp akrobatik bir hareketle ayağa kalktıktan sonra tekrar devin üstüne atladı.
Ancak bu sefer de vurmak yerine kendisini yakalamayı tercih eden devin ellerine düşünce yumurta tokuşturur gibi kafa kafaya vuruştular.
Bu darbe devden ziyade bay kırmızının burnundan kan gelmesine neden olmuştu. İçeri girdiğinden beri ilk defa bedeninde kırmızı bir leke oluştuktan hemen sonra dev, rakibini kalabalığın ortasına fırlattı bez bebek misali.
Bruce bu canavarı yense bile hala karşısına alması gereken adamların ortasına uçarken bir şeyler düşünmek için kafayı kullanmayı denedi. Tıpkı okul müdürünün öğrettiği gibi
“Sen vururken nasıl düşünmemi bekliyorsun be müdür!?”
Sanki pasif hız yeteneğini kullanmışçasına bir an yaşıyordu artık.
“Bunun için vuruyorum zaten! Gyaaaaaaaaa!”

“AAAAAAA!”


Bölüm 5

Suda seken taş gibi sert zeminde seken bay kırmızı silahsız olan adamın ayaklarının dibinde durdu. Canının yandığını belirten bir surat ifadesiyle kalkmaya çalışırken herkes kayık bir gülümsemeyle onu izliyor, silahsız yeşilli yanındaki iki ucunda bıçak olan sopa taşıyan elemandan silahını alıp kırmızılı adama verdi. Kollarını oturduğu bir üst basamakta yaydıktan sonra alaycı bir tavırla konuşmaya başladı.

“Ne kadar iyi bir insanım öyle değil mi?”

Bu alaya meydan okurcasına bakan bay kırmızı yüzüne bir gülümseme oturttuktan sonra sopayı kapıp devin üstüne koşmaya başladı.

Üstüne gelen tekmesini savuşturup devin ayak bileklerini keserken arkasına geçen Bruce, sopayı sadece gölgesi görünecek şekilde çevirerek kafasının arkasına nişan aldı ve herkese an itibariyle ne derece ciddi olduğunu gösterdi.

Bu başarılı saldırıdan sonra kalabalığı şaşkınlıkla karışık bir öfke dalgası sardıktan sonra durumdan en çok memnun olmayan silahsız adam hiddetle emir verdi.

“Öldürün!”

Emir gelir gelmez üstüne koşan ve bu sefer silahlı olan bir karınca sürüsünün yanında birde silahın ortasındaki mekanizması çalışmaya başlamış tüfekli vardı arkasındaki pencerede. Ancak kimse daha yanına bile yaklaşamadan bay kırmızı da yeşil, kırmızı ve mavi renkte bir kıvılcım çaktı.

Silahsız adam bir an sonra etrafına baktığında bütün adamlarının kırmızılı adama verdiği silahla kesilmiş pencerede ki silahlı adamında sopanın mızrak gibi kullanılması sonucu vurulmuş yere düştüğünü izliyordu.

Yeşilli merdiven şeklindeki sahnenin en üstünden gelen sesle canı sıkılmış gibi o tarafa döndü.

“Kalk”

“Pekala”

Çam ağacı tonlarındaki takım elbisesini öne çıkartan siyah ve nispeten uzun saçları ile sahnenin en üstünde konuşlandı.

Bay kırmızı işvereninin gücünü ölçmek için gözlerini kömür rengi gözlere dikmişken bay yeşil biraz önceki anlık parlamasına karşın şu an kayıtsız bir edayla kırmızılar içindeki gence bakıyordu.

Birbirlerini bakışlarıyla tarttıktan sonra ilk harekete geçen bay yeşil olmuş ve kendileri için normal olarak savurulan yumruklar bile normal bir insan gözünün oldukça zorla takip edebileceği dövüş başlamıştı.

Önce birbirlerini güç ve hız olarak tartan birkaç yumruk ve tekme karşılanmış ardından bay yeşil iş başvurusu için gelen elemanın beline sarılarak onu durdurmaya yeltenmişti. Bay kırmızı buna cevaben iki ayağını da kullanarak esnek bir tekmeyi bay yeşilin kafasına geçirerek karşılık verdi.

Buna cevaben bay yeşil dövüş hızını biraz daha arttırmış ve daha çok akrobasinin ve daha az yumruğun olduğu bir dövüş sergilemeye başladı. Bay kırmızı buna karşılık dövüşü sirk gösterisinden yumrukların yazdığı şiire indirmek istedi.

Sonunda bay yeşil ile dirsek dirseğe çarpışmalarının neticesinde girdikleri güç dövüşü ortamda giderek şiddetlenen bir depreme yol açınca işveren diğer elini kullanarak bay kırmızının sahnenin kenarındaki merdivenlerden birkaç basamak aşağı inmesini sağlayan yumrukla bitirdi.

“Hepsi bu mu?”

Bay yeşilin kendine has muziplikle karışık ciddiyeti okunuyordu yüzünde. Sert yüzü, daha da sert gözleri ancak karşısındakini küçük gören kaşlarıyla sahnenin üstünden merdivenleri çıkan bay kırmızıya baktı.

Cevap olarak benzer bir sempatiklikle gelen hayır cevabını takiben akrobatik dövüş kabiliyetlerine aynı şekilde cevap veren bay kırmızıya karşılık akrobatik bir parende atarken gencin karşılayamayacağı üç kadar tekmeyi göğsüne ve karnına geçirmişti işveren.

Son tekme diyaframın hemen üstüne geldiği için bir an bay kırmızı yerde kıvranırken ciddi bir küfür savurdu bulunduğu duruma.

“Yeterince dayanıklı değiliz?”

İşverenin çoğul kullandığı fiile rağmen tek bir kişiden bahsettiği apaçık ortada, bay kırmızı sert bir çelmeyle işverenin ayaklarına vurdu.

İş isteyen elemanın üstüne düşen bay yeşil reflekslerini kullanarak şınav pozisyonu almak üzere ellerini kullanmaya karar verince verdiği açığı kullanan bay kırmızı işvereni sert bir beden hareketiyle daha neredeyse üstüne gelmeden sahnenin kenarından fırlattı.

Sadece yeşil renkte çıkarttığı ufak bir kıvılcımla bir anda yüksek hızda üstüne binmek için harekete geçti. Bir an için hareketleri sadece bir bulanıklıktan ibaret olmuştu.

Bulanıklığa rağmen bay yeşilin bunu aynı hızda savuşturduğu saldırı ertesi arkasına geçerek bir karşı saldırı düzenlediği anlaşılmıştı.

Bu anlık gerçekleşen saldırı sonrası ikisi de olduğu yerde put kesilmiş işveren yüzündeki muzipliğin nedenine parmak basmıştı.

“İşte böyle. Daha?”

“Yok. Daha değil”

Bu tür bir iş görüşmesinde aranan ancak kimsenin söylemediği özgüven dolu cevabın peşinden önce birkaç yumruk yerini akrobatik bir dövüşe bıraktı ve sonunda az önceki bulanıklığın tekrar oluşmasını sağlayan bir hızda birkaç darbe göze çarpmaya başladı.

Sonunda tekrar durduklarında işveren dikkatini çeken bir başka noktaya değindi.

“Yöntemin bu mu?”

“Evet”

Tekrar saldırıya geçtikten sonra artık işi isteyen elemanın tam gücünü görmek isteyen bay yeşil bir anda gözden kayboluyor, tekrar ortaya çıktığında bastığı zeminde ciddi çatlaklar bırakıyordu. Sonunda yere boylu boyunca uzanan bay kırmızının üstüne binmek üzereyken son anda kendisini savuşturan bay kırmızıya baktı durarak.

“Bu yönetmi kullanmaya devam edersen öleceksin”

“haha, eğlenceli değil mi?”

Bay yeşil gözlerindeki bakış bütün bir şehri haritadan silebilecek gibi dururken verdiği cevap kısa, öz ve oldukça ciddiydi.

“Hayır”

Artık dövüş seviyesi usta sınırlarını zorlarken bay kırmızıya gelen saldırıların hepsi yerini buluyorken aldığı darbenin gücü ve hızından ayakları yerden kesilmişti. Sonunda bir önden bir arkadan gelen ve değil karşılık vermek aldığı darbeye dahi bedeni yamularak tepki bile veremezken sonunda kafasına aldığı bir darbeyle sahnenin ortasında kenara doğru bir yerde boylu boyuna uzanmıştı bay kırmızı.

Bay yeşil hali hazırda kalkmasını bekledikten sonra sahnenin merdivenlerinin tam ortasında güvenlikli sayılabilecek bir mesafeden iş için gelen elemana baktı. Hiçbir hareket göremeyince kendisi için gayet doğal bir varsayımda bulundu ve bunu sesli bir şekilde dile getirdi.

“Üzgünüm, bu riski almıştın.”


Bölüm 6

“Bruce ölü numarası bana sökmez! Kalk ayağa!”
Bütün sargıları tam olarak çıkmamış olan delikanlı ayağı kalktı yavaşça. Kel kafalı müdüre baktı kafasını tutarak.
“Ne yapmamı istiyorsun?”
“Aptal, dediğimi dinlemiyor musun!?”
Bağırması dayak atmasından daha beter olan müdüre suratını yana çevirerek karşılık vermişti delikanlı.
“Şimdi iyi dinle bir kere daha anlatacağım. Bak, pasif hız antremanları yaptın öyle değil mi?”
Suratı hala çevirdiği tarafa bakan delikanlının oralı olmadığını gören müdür kafayı tuttuğu gibi kendisine çevirdi. Acı içinde bağıran delikanlı bir eliyle müdürün elini tutarken diğeriyle de neredeyse kırılmak üzere olan boynunu tutuyordu.
“Hızını bir anda kullanıp harcamamalısın! Bu seni tüketir. Yavaşça arttır. İdareli kullan.”
“Beni yeniden ‘idareli kullanmam gereken su’ ile çöle göndereceksin değil mi?”
Kafayı bırakıp tuttuğu yere bir yumruk geçiren müdür. Yumruğundaki şefkatin ve mananın anlaşılmasını beklemeden konuşmaya devam etti.
“İdareli kullanmaktan anladığın yok çünkü. Hızını da bir anda tam güç kullanıp bir daha dinlenmeden kullanamıyorsun. Baban da en son buna uğraşıyordu. Ama anlaşılan sen bunun için fazla sabırsızsın”
“Babamın adını ağzına alma”
Fiziksel yaraları bile tam iyileşmemişken duygusal olarak iyileşmiş olmasını tabii ki beklemeyen müdür istediği tepkiyi almış dersine devam ediyordu.
-----------------
Lanet müdür. İdareli kullanınca da dayak yiyorum işte. Bu kadarı yeter tam güç zamanı.”
Bay kırmızı anılarından sıyrılırken öldüğüne kanaat getirmiş bay yeşilin sesini duydu.
“Üzgünüm, bu riski almıştın.”
Bruce kırmızı, mavi ve yeşil renkte kıvılcımlar saçarken bir anda ayağa dikildi. Bay yeşilin ilgili gözlerine dahi bakmadan bir anda ortadan kaybolduktan sonra bay yeşil suratına karşıdaki duvardan alınan destekle gelen bir yumruk yemişti.
Bu yumruğu daha yere bile düşmeden arkasında kalan ve bay kırmızının devle dövüşürken iki kere derinlik kazandırdığı duvardan aldığı destekle tekrar darbe alması izlemişti. Artık tempo doruklara doğru yükselen bir ivmeyle çıkıyordu.
Peş peşe gelen darbelerin temasından kaynaklanan sesler bir makinalı tüfekten çıkıyordu adeta. Bay yeşilin etrafında kırmızı renkte bir bulanıklık dönüyordu sadece.
Bay kırmızının ara sıra durmasından kaynaklanan zemindeki çatlakları bay yeşilin merdiven şeklindeki zeminde oradan oraya uçması izlerken işveren kendini merdiven şeklindeki sahnenin yanında havada asılı buldu bir an. Çevresindeki kırmızı bulanıklık her iki yandan aynı anda saldırıyormuşçasına darbeler savururken sonunda bittiğinde kendini yerde bulmuştu işveren.
Ayağa kalkıp sabit bir hedef olmaktan kaçmak üzere harekete geçtiğindeyse kırmızı bulanıklık yine bir duvardan destek alarak bay yeşili karşı duvara fırlatmıştı. İşveren duvara varmadan yavaşlamış ve kendini durdurmuş ardından hiç beklemeden bulundukları kata çıkan merdivenlerin yanındaki bay kırmızıya doğru harekete geçmişti.
Üstüne atladığı bay kırmızı hemen altından geçip duvarda attığı üç adımdan sonra işverenin üstüne indi bütün ağırlığıyla. Peşinden yakasından tutup zaferin kimde olacağını belirtmek üzere kaldırdığında aralarında ufak bir konuşma yaşandı.
“Artık ciddileştim”
“Ciddi misin?”
İşverenin yüzündeki ince bir kıvrık şekildeki gülüşü gören bay kırmızının gözlerinde bir anlık bir ateş yandı. Giysilerinden daha koyu, kişiliğinden daha ölümcüldü bu ateş. Birkaç darbe atmak istediğinde ise bay yeşilin dayanıklılığına tanık olmuştu. Ancak öldürme arzusuna karşı koymadan yumruklarına aktaran bay kırmızı sonunda ayaklarının dibine boylu boyunca uzanmasını sağladığı işverenin üstünde zıplayarak havada taklalar atmaya başladı.
Taklalar o kadar hızlıydı ki bütün bedeni bir topacı andırıyordu. Sonunda bulanıklığının bile görünmediği bir hızda inişe geçti.
Bir an sonra bay yeşilin bunu neredeyse bütün gücüyle savuşturduğunu belirten bir mesafeden az önce yattığı yerdeki deliğe baktı. Aynı anda alta kata inmiş olan bay kırmızı da az önce açtığı deliğe baktı kafasını kaldırıp. İşveren ve iş isteyen genç aynı anda kenarlarından molozlar bile dökülmeyecek kadar pürüzsüz olan deliğe bakarak yorum yaptılar kendi kendilerine
“İnanamıyorum ıskaladım”
“İnanamıyorum ıskaladı”
Bay yeşilin suratında az önce ne olduğu hakkında hiçbir fikri olmasa da-buna savuşturması dahil- durumdan çok eğlendiğini belli eden kocaman bir gülümse vardı.
Az önceki kadar güçlü bir zıplamayla açtığı delikten üst kata çıkan bay kırmızı hiç beklemeden saldırıya geçmişti bu arada. Dövüş temposu doruğa doğru son hızla çıkarken yükselen tansiyonla çevrede ciddi bir hasar kalıyordu bu dövüşten kaynaklanan.
Birkaç vuruşma sonrası zemin isyan edip çöktü sonunda. İşveren ve bay kırmızı alt katta silahlı adamın durduğu bölmeye inmişlerdi.
Bay yeşil neredeyse tam güç dövüşen bay kırmızının hala ciddi bir üstünlüğü olmadığı göstermek istercesine bir ara yakaladığı bay kırmızıyı meşe ağacıyla kale kapısı açmak ister gibi duvara geçirmişti. Kafası duvarda kalan bay kırmızı ellerinden destek alarak kafasını duvardan çıkartmak isteyince bay yeşilin yüzünde alaycı bir ifade belirip kayboldu.
Sonunda zemine attığı sert bir tekmeyle bulundukları bölmenin zeminini olduğu gibi moloz yığınlarına dönüştüren işveren bu sayede bay kırmızının kafasını da kurtarmıştı.
Yere indiklerinde birbirlerine attıkları anlık bir bakışma vardı. Bruce bunu görmüştü daha önce. Aynı bakışlardı bunlar. Henüz yaptıklarının hiçbir manası olmadığını söylüyordu bay kırmızıya.
Bu anlık bakışmayı birbirlerine aynı anda attıkları tekmeyle ikisi de bulundukları yere uzanmaları izledi. Peşinden bay yeşil muzip bir tavırla kalkıp çıkışa doğru koşmaya başlamıştı. Bunu gören ancak anlam veremeyen bay kırmızı peşinden koşarak işverenini yakalamaya karar verdi.
Tam kapıya geldiğinde zıplayan bay yeşil zıplarken önünü döndü iş isteyen elemana. İşvereninin yüzündeki ifadeye anlam veremeyen bay kırmızı ise üstüne zıplayıp tüm gücüyle bir yumruk atmak için omuzundan gerdiği yumruğuna odaklanmıştı.
Yumruğu tam attığında bay yeşil ikiye bölünmüştü. Yumruğu işverenin suratını ezerken şaşkınlıkla diğer bay yeşile bakıyordu Bruce.
Yumruğun ivmesiyle durmayan işveren ve bay kırmızı giriş kapısının hemen üstündeki duvarda bir derinlik kazandırdıktan sonra Bruce sayısı artan rakiplerinden hala yere düşmekte olana tekmeyle ilerlemek istedi. Az önce duvara yapıştırdığı adam derinlik kazandırdığı duvardan inerken alttaki dövüş almış başını gidiyordu. 
Kişi sayısının artmasıyla dövüş temposu bay kırmızının boyunu aşmaya başladı. Bir kişi yeterince zordu. Şimdiyse ikiye karşı birdi. Sonunda yüksekçe olan basamakta ciddi bir derinlik ve hasar bırakan bay kırmızı yediği dayağı birinin ayaklarına vurarak önlemeye çalıştı. Ancak peşinden aldığı darbeler bunun olmayacağını söyleyince içeri doğru koşarak vakit kazanmaya çalıştı.
Bay kırmızı yalpalayarak koşuyor işveren peşinden geliyordu. Sonunda ızgaranın üstünde kendisini savunmasız izleyen işverene karşı bulduğu açığı değerlendirerek hızlı bir saldırı girişiminde bulundu.
Saldırısı karşılık bulsa da başarılıydı. Devamını getirdi bay kırmızı.
Duvarlara vurulan bedenler bir bölmeyi olduğu gibi yıkmayı başarınca ortalık toz duman olmuş göz gözü görmez olmuştu. Toz bulutundan iki yana doğru çıkan işveren ve bay kırmızı havada birbirlerinin yerini belirleyerek saldırmak üzere tekrar toz bulutuna girdiler. Yumruklarının çarpışmasından kaynaklanan şiddet toz bulutunu canavarlardan kaçan böcekler gibi dağıtmıştı.
Darbe’nin şiddetiyle ve sınırına ulaşmış bedenlerin aldığı kararla bir an geriye doğru hamle yaptı ikisi de. Bay kırmızıdan çıkan mavi ve yeşil kıvılcımlar dövüşün temposunu sınırlara kadar zorlayacaklarının sinyallerini vermişti.
Bu bir anlık geri çekilmeyi bütün binayı sallayan bir çarpışma izledi. Darbeler o kadar hızlı temaslar o kadar şiddetliydi ki dövüş seviyesi için bir ölçme cihazı olsa şu an alarm vermeye başlardı. Ne zaman zemine bassalar yerde ufak kraterler ve çatlaklar oluşuyordu. 
Sonunda bir kez daha yumrukları tokuşturduklarında bay kırmızının bütün suratı ekşimişti. Eğer normal bir dövüş olsaydı bu raddeden sonrasını takip edebilecek bir göz olamazdı. Ancak işte bu hıza çıkacaklardı.
Binanın iç mekanın da artık ne bir insan ne bir bulanıklık görünüyordu. Sadece çarpışmanın şiddetiyle açığa çıkan şok dalgaları vardı. Bir an girişte belirdiler. İkisi de yaptıkları dövüşten titriyordu. Belki yorgunluk belki dövüş arzusu. Nedenleri belirsiz ve anlamsızdı artık.
Tam güç dövüşteki hız faktörü ortadan kalktığında üst katta belirdiler tekrar. Birbirlerine yaptıkları son bir saldırı olacaktı. Bay kırmızı tercihini yanında belirdiği iki ucunda bıçak olan sopadan yana kullanırken işveren altıya bölünmüştü.
Son taktikler çarpıştığında iki tanesi bıçaklanmış, iki tanesi şişe geçirilir gibi sopanın iki ucunda ve diğeri tekmelenmişti. Sonuncu ise zıplarken ayaklarından yakalanıp oduna vurulan balta misali yere çarpılmıştı.
Bay yeşil kalkmadı. Öylece yatıyordu bay kırmızı nefes nefese hareketsiz bedenine bakarken. Sonunda nefesini düzenlemiş olan Bruce derin bir nefes aldı ve işvereni beklemekten vazgeçti.
“Ee?”
Az önce çok lezzetli bir lokma yemiş gibi bir ağız oynatmasından kaynaklanan ses yükseldi işverenden. Peşinden hareketsiz bedenden cevap geldi
“İşe alındın. Şimdi temizliğe başla”

Bruce amacına giden yolda ilk adımını atmanın verdiği bir sevinç gösterisi gösterecekken gelen emirle şöyle bir etrafına baktı. Çok iş vardı. Hem de çok.

bölüm süprizi :) 3. bölüm sonunda başlayıp az önce biten dövüş


bölüm 7

Oturma odasında oturan Simon ve eşi karşılarındaki hiperaktif adama baktılar. Simon sordu.
“Norris? Norman’ın kardeşi Norris mi? Onun yanında mı çalıştın?”
“Evet”
Simon bu gerçekle Bruce’un tabiri olan “şok olmak” deyimini suratına oturttu. Yüz ifadelerinin ne kadar az ve yumuşak değiştiğini en iyi bilen eşi ise bu aşırı tepkiyi tonton yaşlılara has bir kıkırdamayla karşıladı. Sonra karşısındaki adama döndü ve devam etti.
“Anlaşılan istediğini almışsın”
“Öyle. Sonuçta o tam aradığım adamdı. Amacıma ulaşmak için daha iyisini düşünemiyorum.”
Simon yıllardır ilk defa bu kadar abartılı bir yüz ifadesine bürünmüş olacak hala kendisine gelemediği için konuşma eşi ve kırmızılı adam arasında devam etti.
“Bu konuda haklısın. Peki, sonuçlarını düşündün mü?”
“Sonuçları?”
Tonton kadın kafasını hafifçe eğdi. Sadece kaşlarını oynatmasına rağmen hüzünlü bir hava yayıyordu.
“Biliyorsun hedefine ulaştıktan sonrası sadece bir boşluk olacak. O boşluğu dolduramazsan hedefinin hiçbir manası yok.”
Bruce söylenenlerin bitmesine izin vermeden gözlerini devirmişti. Bunu bildiğinden ve önemi olmadığından dem vurmaya başlayınca Simondan karşılık geldi.
“Önemi olmamasının nedeni oluşacak boşluğu doldurabilecek olman mı?”
“Belki”
Yaşlı hademe’nin yüz hatları ciddiyetle gerilirken eşinde daha çok endişe ve hüzün hakimdi.
“Bu konuyu konuşmuştuk Bruce”
Bruce konuşmanın büründüğü ciddiyette ayak uyduramadığı için cevap vermemeyi tercih etmişti. Ortamda birkaç saniyelik hakim olan gerginliği daha yumuşak bir ses tonuyla Simon bozdu.
“Ne dediğimi hatırlıyor musun?”
“Lara’dan bahsediyorsun”
Simon’ın eşi araya karıştı Bruce’un yüzünde gördüğü bir ifadeyle
“Yoksa?”
“Evet”
Ortamdaki gerginlik bir anda kaybolmuştu karı-kocanın attığı kahkahayla. Bruce da muzipçe gülüyordu.
“Ancak madem bu sorunda tavsiyemize uydun. Neden şimdi döndün? Neden sadece Larayla gitmedin”
“Aslında bu amacımı gerçekleştirmek onun fikriydi.”
“Tamda o kızdan beklendiği gibi”
Simon başıyla onaylıyordu ağzından sözcükler dökülürken. Eşi Bruce’un surat ifadesinde ki buruk gülümsemeyi görünce devam etti.
“Sanırım hepsi bu kadar değil?”
“Evet. Çünkü kovuldum.”
-----------------
Bay kırmızı duvarın üstünde ağzını büzüştürmüş işvereninin odasına bakıyordu. Bir küfür savuşturdu. Kendisiyle bir kavga içinde gibiydi. Bir şeyler mırıldanıyor ve göğsünü kabartıyor ardından anlaşılır bir şekilde söylediği “yapabilirim” lafından hemen sonra omuzları çöküyor ve “olmaz” kelimesini tekrar tekrar mırıldanıyordu.
Sonunda çekingen adımlarla bay yeşilin odasına vardı.
“Bay Norris?”
Cevap gelmemişti. Sadece bilgisayar başında ki yeşiller içindeki adam vardı. Elini kaldırıp devam etmesini işaret edince bay kırmızı devam etti.
“Bay Norris zam alabilir miyim?”
Bay yeşil havadaki elini yumruk yapıp masasına öyle bir geçirdi ki masanın kenarı aslında ne kadar sert olduğunu belli etmek istercesine yamulmuştu çatlak bile olmadan.
Bay kırmızının attığı kız gibi çığlığı odadan dışarı merdiven şeklindeki sahnenin oraya meteor gibi düşen ikili izledi.
Bay kırmızının az önce üstüne oturduğu duvardan seken ikili yere inerken daha dövüş başlamıştı. Bay yeşil üçe bölünmüş ancak yere vardıklarında ikisi bayılmıştı.
Geçen yıllarda birbirlerine ne kadar alıştıklarını ve bay kırmızının kendini ne kadar geliştirdiğini gösteren bu sahnenin hemen sonrası beşe bölünen işverenlerden üçü bay kırmızıyı yerde tutarken bir diğeri söze girmişti.
“Sözlerini ‘efendim’ diye bitireceksin demedim mi sana!?”
Dövüş tüm hızıyla sürerken bay yeşil sayıca üstünlüğe geçiyor ve bay kırmızı da birkaç kere darbe almasına rağmen onların üstesinden gelebiliyordu. Birkaç kere üstüne mermi gibi gelen adamları atlattıktan sonra en arkadaki işverenin üstüne aynı hızda atlayıp daha fazla çoğalmasına izin vermemek için onu yere yatırıp yumruklamaya başladı.
Sonunda bay yeşillerden biri Bruce’u tutarken üstüne gelen bir darbeyi atlatan bay kırmızı darbenin kendisini tutan adam gelmesini sağlayarak işvereni çileden çıkartmıştı.
Öfkeyle üstüne gelen bay yeşille yumruk yumruğa güç yarışına giren bay kırmızı zorlandıkça bulundukları yerde yavaş yavaş artan çatlaklar oluşturmaya başlamıştı.
Çatlaklar kratere dönüşünce ikisi de saldırmak üzere geri çekilmiş ancak bay kırmızı hızlı davranarak önündeki işverene attığı tekmeyle duvarın üstüne çıkmıştı.
Yukarıdan aşağıya memnun olmayan bir surat ifadesiyle baktıktan sonra elini kaldırıp meydan okurcasına bir parmak işaretiyle üstüne gelmesini işaret etti. Öfkeden alnındaki damar çıkan bay yeşil mermi gibi üstüne atladığı elemanıyla bir kabine girdiler ortalığı yıkarak.
İçeri girer girmez dört kopyaya bölünen işvereni saf dışı bırakan bay kırmızı kalan son bir tanesine de peş peşe vurmaya başladı. Ancak her vuruşu çıkan bir kopyaya rasgeldiği için bir türlü hedefini indiremiyordu. Hatta üstüne sayıları artan grup bay kırmızının üstüne çullanmıştı.
Kırmızılar yerini yavaş yavaş yeşillere bırakırken sonunda yeşil bir kütlenin altında kalan kırmızılardan kırmızı, yeşil ve mavi renkte bir kıvılcım patladı. Peşinden patlayan bir bombanın etkisinde gibi etrafa uçuşan yeşiller birkaç darbeyle saf dışı kaldıktan sonra sonuncunun üstüne mermi gibi fırlayan bay kırmızı bulundukları ve neredeyse üstlerine çökmekte olan kabinden çıkıp merdiven şeklindeki sahneye düşerek merdivenlerin yapısını bozmuştu.
Orada yaşanılan kısa soluklu teke tek bir dövüş sonrası işverenin en sevdiği hareketle bitirdi işi.
“Dirsek geliyor!”
Ayağa kalktı yavaşça ve nefes nefese. Ancak bay yeşilin ofisinden bir ses duyuldu.
“Hiçbirinin gerçek ben olmadığını biliyorsun değil mi?”
Bay kırmızı lanet okuyarak döndüğünde ofiste açılan delikten patronunun duvardaki resmine bakarak kendisinin kaale alınmadığına tanık oldu.
----------
“Ne yani zam istediğin için mi kovuldun? Ama bu çok saçma”
“Zam istediğim için kovulmadım. Kim zam istediği için kovulur ki?”
Simon rahatlamış bir ifadeyle yavaşça nefes verirken Bruce devam etti.
“Hayır. Zam istediğim gün bana kendisinden daha iyi dövüşemeyen biriyle işi olmadığını ve bir gün yapacağı teftiş ile beni deneyeceğini söyledi.”
Simon durumu anlamıştı. Manalı bir şekilde attığı bakışın yanı sıra arkasına yaslanırken devam etti.
“’Bir gün’ demek…”
“Evet evet biliyoruz Tarihlerle aram iyi değil.”
“Sadece tarihler mi? Burada Norris’ten bahsediyoruz. Aktif ve pasif yeteneğini ülkedeki en iyi kullanan kişiden. Neyse ki hedefin o değil.”
------
“Bugün günlerden ne biliyor musun?”
“Hayır?”
“Teftiş zamanı”
Bay yeşilin attığı aparkatla teftiş başlamıştı


bölüm 8

Yıllar yılları kovalamış ve Bruce bay yeşilin, nam-ı diğer Norris’in yanında çalışarak kendisini gerek hız gerek dayanıklılık gerekse güç olarak geliştirmişti. Ancak bay yeşil kıstığı gücünü açığa çıkarttıkça aralarındaki güç farkından kaynaklanan uçurumu daha rahat görüyordu.
Bruce tüm bu olanları anlattığı Simon’un evine gelmeden bir ay kadar önce yaşanan olayı anlatıyordu.
Bay yeşil odasından çıkmış merdiven şeklindeki sahnenin kenarında oturmuş olan bay kırmızıya baktı. Bruce keyif sigarasını yakmış pekte saygılı olmayan bir şekilde oturuyordu.
“Naber patron?”
“Sen, biraz yürüyelim”
“Tamam, lalalala…”
Bay kırmızı işverenle yaptıkları iş gezilerinden birine gidecekleri düşüncesiyle sekerek ilerlemeye başlayınca bay yeşil artık alışkanlık olmuş uyarılarından birini yapmaya karar verdi.
“Hani şu yaptığımız yürüyüşler gibi yürüyelim”
“Tamamdııır”
Bay kırmızı bütün sempatikliğiyle kollarını ve bacaklarını açarak eliyle zafer işareti yaptıktan sonra normal bir şekilde işvereni takip etmeye başladı. Bay kırmızı burada yokken silahlı bir adamın bulunduğu kabinin üstten girişine doğru yaklaşıyorlarken işveren konuşmaya devam etti
“Bugünün ne olduğunu hatırlıyor musun?”
“Pek sayılmaz”
“Teftiş”
İşveren ikiye bölünürken son kelimesini söylemiş ve önlerindeki boşluktan alttaki bölmeye girerken diğer işverense saldırmaya başlamıştı. Nereden geldiği belli olmayan ve hedefini bulan aparkatla başlayan dövüş yerini bay kırmızının hız ve dövüş yetenekleriyle karşı koymasıyla devam ediyordu.
Mevcut dövüştüğü işvereni indirmek için attığı son darbeden hemen sonra işveren tekrar ikiye bölünüp bay kırmızıyı karşı duvara uçurdu. Yerde attığı bir taklanın ardından ayağa kalkan bay kırmızı hiç beklemeden karşı saldırıya geçti.
Yumruk yumruğa çarpıştıklarında tekrar ikiye bölünen bay yeşil sayıca üstünlüğünü kullanarak bay kırmızıyı zeminle tanıştırdıktan hemen sonra diğer işverenden aldığı destekle havaya zıplayıp meşhur saldırısını yaptı
“Dirsek geliyor!”
Parçalanan zeminle dövüş alt kata taşınırken silahlı bölmesindeki işverenden dalga geçer gibi bir ses duyulurken bay kırmızı son saldırıya ciddi bir küfür savurdu.
“Ben burada oturayım”
 Alt katta üçe karşı bir devam eden dövüş tüm hızıyla sürüyordu bu arada. En son üç işverenden birini zeminin kenarını kırıp futbol topu gibi tekmeleyerek diğerini de üstüne basarak indirmiş bay kırmızı sonuncunun bulduğu boşlukla üstüne atlayıp bacak arasına aldığı bay kırmızıyı fırlatması izledi.
Bay kırmızı dayanıklılığını kullanarak düzeldikten sonra beşe bölünen işverenin yolladığı adamları sırayla tek hamlede yere serdikten sonra teketek dövüşün avantajını ve hızının bir kısmını kullanarak önündeki son işvereni yere düşürüp işverenin en sevdiği harekete karşı her zaman yaptığını yaptı.
“Dirsek geliyor!”
Çevresindeki işverenler bitince silahlı kabinin oturan bay yeşile yaptığı hızlı bir saldırıyla dövüşe devam etti. Ancak daha ilk darbeden ikiye bölünen işverenle dövüşmek kolaylaşmıyordu. Yumruk ve tekmeleri giderek daha az sayıda hedeflerini bulmaya başlamış üstüne vurduğunun iki katını kendisi alırken işverenlerden biri gidip ızgarayı yerinden sökerek kendisine bununla saldırmaya başladı. Sonunda bay kırmızıdan kırmızı, yeşil ve mavi renkte bir kıvılcım koptu ve birkaç darbede birini yere sererken diğerini merdivenlere fırlattı.
Merdivenlere fırlatılan işveren ciddi bir güç gösterisi yaparak merdivenleri kırdı tek vuruşta. Buna anlam veremeden üstüne gelen bay kırmızı ise ikiye bölünen bay yeşilin sürpriz saldırısına karşı koyamadan havaya fırlatılmış buldu kendini birkaç darbede.
Parçalanan merdiven ise üstüne geliyordu bir 9mm kadar hızlı. Kendisi ise bez bebek gibi havaya fırlatılmış bedenine söz geçiremiyordu. Gerçek bir gösterisiydi. Başka çaresi kalmayan bay kırmızı endişeli yüz ifadesinin yanı sıra kırmızı, yeşil ve mavi renkte çaktığı kıvılcım ile bay yeşili hem şaşırtan hem de kendisinden takdir almasını sağlayan hareketini yaptı.
Kısa süre içinde peş peşe tam güç hızını kullanmasına karşılık aldığı “Nasıl?” karşılığına bakarken bay kırmızı silahlı bölmesine girmişti fırlatılan merdivenden sekerek. Merdivenlerse ok gibi giriş kapısının üstüne sağlanmıştı.
Bu sefer üstüne gelen işverendi bay kırmızının. Fırlatılan merdivenin üstüne kayan dövüş durmadan yükselen tempoyla devam ediyordu. İkiye karşı birken bile çok az karşı saldırı yapabildiği bay yeşil çoğalıyor bay kırmızının taktiğini engelliyordu.
“Ondan daha hızlı olmalıyım. Kopyasını yapmasına müsaade etmeyecek kadar hızlı.”
Çoğalan yeşiller kırmızıya baskın çıkmaya başlamıştı iyide iyiye.
“Ancak hız yetmez her seferinde ölümcül bir darbe vurmazsam gelmeye devam eder. Eğer bir ölümcül darbeyi bile kaçırırsam…”
Bay kırmızının korktuğu balına gelmiş normal bir insan gözünün seçemeyeceği kadar hızlı süren dövüşte taktiğinin işe yaramadığını görmüştü. Kendisi ölümcül darbeleri kaçırıp kopyaları bayıltamazken bay yeşil acımadan yenilerini yolluyordu üzerine.
Sonunda bay kırmızı yıllar içinde geliştirdiği pasif hızının bütün meyvelerini yemek üzere bir kere daha kırmızı, yeşil ve mavi renklerde bir kıvılcım çaktı. Artık bu kadar sık yapabildiğine bile sevinmeye vakti yoktu.
Etrafındaki işverenlere vurmaya başladı sırayla. Yorulmaya başladığı için biraz baştan savmaydı bu darbeler. Ancak yine de iki tanesini duvara ve tavana çivilemeyi başarmıştı. Son darbeyi altında kalan birinin üstüne ağırlığını vererek yaptı.
Parçalanan duvardan seken molozlar etrafa dağılırken kendisi de zemine indiği bay yeşilin üstünden çekilip soluklanmaya başladı.
Bay kırmızının soluklanması yavaş yavaş kendine gelirken az önce üstünden çekildiği işveren ayağa kalktı.
“İyi iş”
Üstünü düzeltirken gidip basamağa oturdu. Bay kırmızı ise içindekileri tutmakta pekte iyi sayılmaz, karşılık verdi
“Dostum hile yapıyorsun”
İşveren bay kırmızı kadar olmasa da dinlenmek için soluklanırken ağzında ince alaycı bir gülümseme belirdi.
“Eğer pasif ve aktif yeteneği bu kadar iyi bir şekilde kullanmak hile yapmaksa…”
Nefeslenmeyi kesti dinlendiğini belirtmek için. Bay kırmızıya kalkmasında yardımcı olmak üzere elini uzatırken devam etti.
“Evet hile yapıyorum.”
İkisi de ayaklanmış birbirlerine bakıyor, bay kırmızı gözlerini kısarak işverene baktı.
Ardından hızlı bir yumruk attı karşısındakinin tam göğsüne.
“Bu çok alçakçaydı”
İşveren bir patrondan beklenmesi gerektiği üzere oldukça resmi karşılık vermişti bu davranışa.
“Beni takip edebildin mi bu arada?”
“Ne?”
“Kötü”
Dövüştüğü bütün işverenler yavaş yavaş ayağa kalkmaya ve önlerinde ki bölüme gelmeye başlamıştı.
“Öncelikle ben bir klonum.”
Yeşiller artarken devam ediyordu konuşmasına
“Klonların göğsüne attığın sürpriz saldırı bir işe yaramaz…Her ne kadar alçakça bir hareket olsa da”
Yeşillerden bazıları üstünü başını düzeltirken bazıları saçını tarıyor kimileri de birbirlerinden destek alıyordu bulundukları yere çıkmak için
“Gerçek olanı bul. Tabii önce ben sana…”
Manidar bir şekilde durdu işveren. Peşinden devam etti.
“…vurmazsam”
“…vurmazsam”
“…vurmazsam”
Bütün klonlar aynı tonda tekrar etmeye başlamıştı.
“…vurmazsam”
“…vurmazsam”
“…vurmazsam”
Bazıları aynı ayna söylemeye başlamıştı. Bay kırmızı çevresinde yankılanan seslere yetişebilmek için etrafında dönüyordu.
Sonunda herkes sustuğunda etrafa bakmaya başladı. Gerçek olanı bulmalıydı. Bunca zaman yaptığı kavgalarda asla bulamamıştı. İlki hariç. Zaten o da yeni eleman olduğu için kendi seviyesinde dövüşmesinden kaynaklanıyordu. Ancak artık bulabileceğini düşünüyordu ki kendisine bu teftiş yapılıyordu.
“Eğer günü bilseydim şimdiye kadar ki dövüşlerimizde nerede olduğunu hesap ederdim. Lanet olsun bu çalışmadığın bir sınava sadece dersi dinleyerek girmek gibi.”
Sırayla işverenlere baktı. Görünüş olarak birbirlerinden ayrılmıyorlardı. Bu yüzden basit kavramlarla denemeye karar verdi. İleriye baktı. En uzaktakine.
“mesafe avantajı”
Yanındaki bir işvereni yakasından tutarken gözlerini ayırmıyordu ilerdeki işverenden. Tuttuğu işverenle zıplayıp bir yumruk attıktan sonra havada üstünden bir takla atarak döner tekmeyle hedefine vardı.
Ayağa kalkan işveren hiç istifini bozmadan konuştu.
“Yok”
Tekrar dönüp kalabalığa göz gezdirdi. Sonra silah bölmesindeki işverene kaydı gözleri.
“Yükseklik avantajı”
Kalabalıktaki işverenlerin omuzlarına basarak kabine ulaşan bay kırmızı iki eliyle yaptığı bir hareketle olduğu yere oturttu bay yeşili.
“Tekrar dene”

Basit taktiklerin işe yaramadığını görünce hafızasını zorlamaya karar verdi. Gözlerini kapadı ve dövüşün kapalı gözleri ardında tekrar oynamasına izin verdi. İlk başlayan dövüşte orijinal olan silah bölmesine girmiş oturmuştu. Peşinden kendisine meşhur dirsek hareketini yapanda orjinaldi. Bir süre daha izleyince kendisiyle duvara saplanan merdivende de dövüştüğüne kanaat kıldı. Peki neredeydi, orijinal işveren, bay yeşil, nam-ı diğer Norris?


bölüm 9

Sonunda gözlerini açtığında direk olarak giriş kapısının önündeki iki işverenden birine bakıyordu.
“Buldum”
Tek hamlede oraya atlayarak üstüne binmeyi denedi ancak işveren basit bir ayak hareketiyle savuşturdu kendisini. Peşinden bütün kalabalığın arasından geçen işvereni gözden kaçırmamaya çalışırken önündeki yeşil kalabalığa daldı. Bu sefer taktiği işliyordu. Her birini mümkün olan en kısa sürede indirmek için ölümcül noktaları hedef al ve yapabildiğin en idareli hızını kullan.
Sonunda bütün işverenleri geçip merdivene ulaştığında ikiye bölünmüş olan işverenlerden birinin yukarıya kaçtığını gördü. Yanından geçtiği işverene neredeyse basit bile denemeyecek kadar zayıf bir darbe ile es geçti. Bütün dövüş boyunca en kolay indirdiği işveren bu olmuştu.
Bay kırmızı bunları düşünmeden devam etti üst kata. Yakaladığı işverenle dövüşmeye başladı tekrar. Artık hızını neredeyse bulanıklık halinde hareket edecek seviyeye çıkarmıştı. Çünkü bu işvereni kaçırmak istemiyordu.
Birkaç kere önden ve arkadan attığı tekme ve yumruk karşılandıktan sonra işveren yaklaşık altı kopya birden çıkartarak üstüne saldı bay kırmızının. Bay kırmızı o bir an süren zaman içinde gözlerini kıstı ve yaptığı birkaç hareketle iki kişiye birden vurarak hepsini ayakları altına serdi.
Bay yeşil hiçbir ifade göstermeden bütün kolunu devam etmesini belirtmek üzere salladı. Bay kırmızı derin bir nefes aldıktan sonra saldırmaya devam etti. Birkaç vuruşmayla ilerleyen ikili sonunda merdiven şeklindeki sahnenin dibine gelince bay kırmızı zeminle buluşmuştu ters bir darbeyle.
Ayağa kalkan bay kırmızı hızlı ve geniş bir adım geri çekildikten sonra önündeki işverenin onca kopyadan sonra artık kopya oluşturmak için konsantre olması gerektiğini gözlemledi. Buna izin vermemekle ilgili bir şeyler mırıldanırken karşı saldırıya geçti.
Sırayla önden ve arkasından yaptığı saldırılara kopyalarla karşılık gelmesine karşılık artık son darbeyi vurması gerektiğine kanaat getirdi ve kırmızı mavi ve yeşil kıvılcımı kendi gözleriyle bile göremeyeceği hızda çaktıktan sonra etraftaki zamanı yavaşlatmışçasına yıkıcı bir dövüşe giriştiler.
İşverenin kopya oluşturmak için zamanı olmuyordu. Ya tam güç hızı ya da kopya yapmayı tercih etmeliydi. Ayrıca kopyalarını illa orjinalden çıkarmak zorunda olmamasına karşın kopya sayısının bir sınırı vardı. Hepsi orjinali ile aynı özellikleri gösteriyordu ki bu da bütün avantaj ve dezavantajlarını karşılıyordu.
Bay kırmızının bütün bunları çözmesi yıllarını almıştı. Hepsini buna benzer teftişler sırasında öğrenmişti ve şimdi tek yapması gereken orjinali yenmekti. Hedefine ulaşmadan önceki son adımdı bu.
Üstünde dövüştükleri zemin isyan edip parçalanmasına rağmen düşen irili ufaklı parçalar arasında dövüş devam ediyordu. Öyle ki sanki uzay boşluğundaymışçasına dokunmadıkça hareket etmeyen kaya parçaları havada süzülüyor, yeşil ve kırmızının dövüşü doruklarda devam ediyordu. Sonunda bay kırmızı bulduğu bir boşluğu değerlendirip tıpkı ilk dövüşlerinde yaptığı gibi bacaklarından yakaladı işvereni.
Var gücüyle aşağı doğru savururken bir savaş nidası atmaya ihtiyaç duymuştu. Öncekilerden farklı olarak bir de yükseklik avantajıyla darbe daha şiddetli olacaktı. Bu son darbeydi.
Sonunda zaman kendisi için tıpkı diğerleri gibi akmaya başladığında ortamda ayakta kalan tek kişi bay kırmızıydı.
Ta ki arkasındaki yükseklikte birinin kalkıp konuşmaya başladığını duyana kadar.
“Bir gerçek olanı bulmakta başarısız oldun ve gerçek beni bulamadın”
Bay kırmızı başarısızlıkla karışık yorgunlukla sizleri üstüne çökmüş “olamaz” ve “Hayır”larını yavaş yavaş ağırlaşan küfürlere dönüştürmeye başlamıştı.
“Dolayısıyla hala benden iyi olmadığın için kovuldun”
Bay kırmızı hala isyan içinde küfürler savuruyordu.
“Hadi sana iyi günleeeer”
------------------
Simon yüzünde bir tebessümle onaylarken eşi üzgün bir biçimde Bruce’u teselli etmeye çalışıyordu. Sonunda yaşlı hademe elini eşinin eline koyarak susturup devam etti.
“Eh bir iyi bir kötü yanı var bu işin”
Bruce birden merakla eğilmişti. Hikayesi bittiği için hedefine varmadan önce alacağı son tavsiyelerdi bunlar çünkü. Boğazını temizleyen Simon devam etti
“Norris kardeşinden farklı olarak kişisel gelişimine daha fazla önem verirdi. Dolayısıyla kardeşi gibi işini büyütmek yerine daha güçlü oldu.”
“Yani Norman ondan daha zayıf.”
Simon ciddi bir şekilde öne eğildi aniden.
“Bu, seni aldatmasın Bruce. Ona olan öfken senin zayıflığın olacak. Ayrıca hala hedefine ulaşınca ne olacağını bilmiyorsun”
“Bilmiyor muyum? Peki bana onca anlattığınız…”
“Dinle Bruce. İntikam almaktan söz ettin. Bunu sevgiyle kapatmayı önerdim. Ancak bunu daha önce hiç yaşamadın. Bu senin hayattaki ilk ve yegane amacındı. Öfkesini yensen bile hala amacını kaybetmekle savaşmalısın. Çünkü bir kere gidersen bir daha geri dönüşü yok bu işin.”
Odaya bomba gibi bir sessizlik düştü. Bunu takiben gelen hüzün ve burukluktan kafasını kaldıran Bruce kendinden emin bir gülümsemeyle devam etti.
“Merak etme Simon. Artık yegane amacım onu öldürmek değil. Yegane amacım…”
Simon memnun bir şekilde gülümsedi cümlesini bitiren Adama.
“Peki”
Diyerek kısa kesti. Dinlenmesini söyledikten sonra ve yarın için şans dileyerek kalktı.

bölüm sonu süprizi
http://www.stickpage.com/shock3play.shtml


bölüm 10

Kader anı gelmişti artık. Bay kırmızı olarak son yapacağı şeydi bu. Norman’a, ailesinin katiline gidecekti. Yolda her intikamını düşündüğünde olduğu gibi aklına Lara gelmişti. Tuhaftı. Onunla nasıl tanıştığını hatırlamıyordu. Ne zaman ya da nasıl olduğunu da hatırlamıyordu-ki bu tür nedenlerle çok kavga ederlerdi- Ancak bir şekilde tekrar barışırlardı işte. Zaten onu ne kadar sevdiğini ve kendisine nasıl her konuda destek çıktığını düşününce bu tür kavgalar tuzla biberdi.
Simon hep derdi ki
“İntikam sadece boşluk bırakır”
Eşi derdi ki
“Bu boşluğu sadece sevgiyle doldurabilirsin”
Müdür de hep derdi ki
“Seni lanet velet! Beni dinle!”
Evet, hep dediği kelimeleri hatırlamak yersizdi şimdi. Onun yerine başka bir ayrıntıya takıldı.
“Bence Lara’ya sormalısın. Eminim ikiniz çok iyi geçinirsiniz.”
Doğru ya. Böyle tanışmışlardı. Bruce kafasını bıyık altı bir gülümsemeyle sallarken bir sigara yaktı. Sona gelince başı hatırlaması ilginç gelmişti. Bu başlangıç bundan sonrasına ait olacaktı.
İstediği yere geldiğinde bir koşu mesafesinden baktı işyerine. Güneşin batmasıyla oluşan gölgelerden mi yoksa buraya gelme amacından mıdır bilinmez, bina oldukça kasvetli görünüyordu. Dünyadan silinmesi gereken bir bina.
Buraya en son geldiğinden beri neredeyse 10 yıl olmuştu. Bu süre zarfında intikam almak istediği adamın kardeşinin-Abisinin-yanında çalışmıştı. Aynı yeteneklerde biriyle dövüşecekken daha iyi bir yol olamazdı zaten. Özellikle ailesini kaybetmesinin tazeliğiyle buraya geldiği düşünülürse.
Sanki çok daha uzun yıllar geçmiş gibiydi. Sonunda sigarasından son bir nefes daha aldı ve ağzındaki bir ucu yanan dalı tükürerek attı. Sigara zeminle buluşana kadar bay kırmızının birden ortadan kaybolması ile arkasında bıraktığı rüzgara kapılmıştı.
Yolda koşarken gideceği adamın kardeşi ile olan bir konuşma belirmişti kafasında
“Demek kardeşimi duydun? O avanak sadece parayı bilir. Aktif ve pasif yetenekleri tanımlayabileceğini bile sanmıyorum. Ancak yine de yetenekli çocuktur. Aktif yeteneği yaşça büyük olmama rağmen benden önce öğrenmişti. Bu gördüğün iki katlı yerden çok daha büyük bir işyeri kurdu. Konsept aynı gerçi. Yine de sorunun cevabına gelirsek. Hayır o beni bir kere bile yenemedi.”
Telleri aşarken kafasından bunlar geçiyordu bay kırmızının kafasından. Bir uyarı nidasıyla gerçekliğe döndü Bruce. Karşısında iki kişi vardı. Bu iki çöpü birkaç hamlede halletmek sorun olmayacaktı.
Sıyrıldığı mermiler ve ya üstüne atılan el bombalarını ısınma amacıyla hızla atlattıktan sonra adamların yaşamlarına son vermiş ve işyerinin camından kendini atmıştı içeri.
Girdiği yer üst katlardaki bir otel odasıydı ve içeri izinsiz girmesi sonucu yataktaki çiftten kulakları yırtan bir çığlık yükseldi. Bay kırmızı duruma anlam vermeye çalışırken içeri silahlı çalışanlar girince bay kırmızı kimin ölüp kimin kaldığına bakmadan sergilediği aksiyon sonrası yoluna devam etti.
Dördüncü kattaydı. Koridor boyu ilerledi ve köşeye gelince durup ihtiyatla köşeden baktı.
“Norman ve dev adamları”
Edindiği onca tecrübeden sonra bunun çözümünü hızlıca bulacak kabiliyete sahipti artık. Biraz saksıyı çalıştırdı ve sonuç neredeyse kendiliğinden gelmişti. Köşeyi dönüp koşmaya başladı. Daha dev ağzını açıp soru sormaya kalktığında arkasına geçmiş dev de buna karşılık çenesini kapatıp dövüşmeye karar vermişti. Ancak Bay kırmızı fazla hızlıydı.
Dev ne olduğunu anlamadan kafasını tutan ellere karşı koymaya çalışırken buldu kendini. Bir an sonra diğer tarafa yapılan seri bir kol hareketiyle devin boynundan sert bir kıtlama sesi geldi. Devin cüssesi bir zincir gibi kendini bırakırken bay kırmızı’da üstünden indi.
Rastgele korumalar üstüne gelirken içinden yeşil tonlarındaki yakın dövüşçüleri özlediğini anımsadı bay kırmızı. En azından bir stilleri vardı. Bunlar gibi donuk değillerdi.
Tüfek mermilerinden bu kadar kolay sıyrılmasının tadını çıkaran bay kırmızı bir korumayı tek aparkatla tavana geçirirken güzel bir ısınma olduğunu düşünüyordu.
“Demek gerçek gücümü görseniz şok olacaksınız”
Dövüş kendini bay kırmızının ezici dövüş yetenekleriyle rakiplerinin silahlarını toplamasına bırakırken bir ses yükseldi.
“Yeter!”
İşte gelmişti. Yıllardır bu an için bekliyordu. Bu an için dövüşüyordu. Bu an için antreman ve planlar yapmıştı. Sırf bu an için…
Sonunda ne kadar sakin olduğunu farketti. Artık amacına bir dövüş kala gelen huzur ve sakinliğin tadını çıkarırken arkadan sessizce yaklaşmaya çalışan korumayı elindeki tüfekle vurdu. Silahları yere bırakırken kendisini kayıtsızca izleyen bay yeşile baktı.
Bu bay yeşil’de tıpkı işveren gibiydi. Aralarında çok fazla yaş farkı yoktu belli ki. Tek fark belki de saçlarıydı. Saçları kısaydı Norman’ın. Abisi Norris gibi uzunca değil.
Ne söyleyeceğini düşündü. Hep bu anda ne söyleyeceğini tasarladığını ancak karar vermediğini yeni fark ediyordu. Yine de böyle bir dingin ruh hali içinde olacağını da düşünmemişti zira.
Üstten bakan alaycı bir bakış fırlattı.
“Kilo almışsın”
Bay yeşil neredeyse yarı baygın gibi bakan gözlerinin ardından onu tanıdığını belirten bir karşılık verdi.
“Espiri yeteneğin olduğunu Norris söylemişti.”
Yanına gelip sert bir parmak hareketiyle itmişti bay kırmızıyı bunu söylerken. Peşinden seri bir şekilde attığı yumruklarla resmen başlamıştı son dövüş.
Yumruklar göğsünü delmek istercesine seri gelirken bay kırmızı bir an afallamıştı. Ancak bir tür refleksle kendine gelip yerdeki bir adamı kalkan olarak kullanarak karşı gelmişti.
Yaptığı karşı saldırının şiddeti bay yeşili geldiği kapıdan geri çıkartacak kadar şiddetli, bay kırmızının saldırıya devam etmesini sağlayacak kadar güçlüydü.
Bu sefer çabuk kendine gelen bay yeşil olmuş saldırıya karşılık vermişti. Birkaç kere karşılıklı atılan ve normal bir insan gözünün takip edemeyeceği hızda ki darbeler yerini gittikçe genişleyen saldırılara bırakmaya başlamıştı.
Sonunda bulduğu bir boşluğu değerlendiren bay yeşil bay kırmızıya indirdiği darbenin peşinden rakibinin bedenini çevresinde çevirip merdivenden aşağıya bir kızak gibi kullanarak üstünlüğünü göstermeyi amaçladı. Basamaklardan seken bay kırmızının kafası alt kata indiğinde üstündeki bay yeşilden kurtulup beklemeden karşı saldırıya geçti.
Birkaç kere sallanan yumruk ve tekmeler yerini daha çok güreş tekniklerine bırakıp sonunda birbirlerine bilekten güç uygulamalarına neden olan bir pozisyona geldi.
Uyguladıkları güç bütün katı sallıyor, boylu boyunca binada hissediliyordu. Sonunda ikisi de acıyla geri çekildiler. Bay yeşil kolunu bir kere sertçe sallayıp tekrar saldırıya geçti.
Akrobatik birkaç hareket sonrası zeminle tanışan bay kırmızı daha önce defalarca tecrübe ettiği bu pozisyondan estetik bir hareketle kalkıp bay yeşilin suratına okkalı bir tekme indirince bay yeşil arkasındaki lambaya kadar gerilemek zorunda kalmıştı.
Kimin daha iyi olduğunun iyiden iyiye belirsizleşmeye başlaması bu andan itibaren daha net olmuştu. Sonunda bay yeşil aktif yeteneğini kullanmaya karar verdi ve dövüş bir sonraki seviyeye geçti böylece.


bölüm 11

Dört bay yeşili alt etmesiyle dövüşteki tansiyon iyiden iyiye hızlanan bir ivmeyle yükselmeye başlamıştı. Bay yeşil kopyalarının bu kadar rahat alt edilebildiğinden rahatsızlığını dikkatsiz bir tekmeyle dile getirince aldığı karşılık yakalanan bacağından tavana fırlatılmasıyla son bulmuştu.
Sadece pasif güç kullanması gereken bay kırmızı bay yeşili az önce dövüştükleri üst kata gönderince tavandaki boşluktan onu izledi. Yukarıda ikiye bölünmüş olan bay yeşiller arasında kalıp karşılık veremediği her an tenis topu gibi git gel hareketleri yapan bay kırmızından dövüşteki ilk kırmızı mavi ve yeşil renkteki kıvılcım çaktı.
Üstüne düştüğü bay yeşili tutup diğerine fırlatmaktan yana kullandı ilk olarak. Zira devamının geleceğini biliyordu. Nitekim öyle de oldu. Bay yeşil sırtında yükselen yeşil bir kule oluşturmaya başlamıştı bay kırmızıya karşı.
Üstüne yeşil bir dalga misali gelen adamlara karşılık kendisinde kırmızı yeşil ve mavi renkte bir kıvılcım çaktı ve sonuç hepsinin ölümcül noktalarını bulan darbelerdi.
Norman abisinin sabrından nasibini almamış surat ekşitmeye başlamıştı. Dörde bölünerek tekerlek şeklinde ilerlemeye başladı bay kırmızıya doğru. Dört adama karşı dört uzvunu kullanan bay kırmızı bu saldırıyı da kolayca bertaraf etmişti böylece.
Karnını tutarken kopya çıkarmaya devam etmeye başladı bay yeşil. İlk gelen ciddi bir tekmeyle görünmez ipler tarafından çekilirken diğerini kucağına yatırıp yaramaz bir çocuk misali poposuna attığı şaplakla güç farkını göstermek istedi.
Sonunda karşı saldırıya geçtiğindeyse sırayla üstüne gelen bay yeşilleri bir bir haklayıp sonunda ciddi bir saldırıyla etrafa rastgele atılmış bez bebekleri gibi duran adamlar etrafta uçuştu bir an.
Bay yeşil kontrolünü yavaş yavaş kaybediyorken üç kopya daha çıkarttı. Bay kırmızı bedeninde çakan kırmızı mavi ve yeşil kıvılcımın hemen ardından bay yeşilleri zemine çaktı çekiçle çakılan çiviler gibi.
Hemen peşi sıra bay yeşili yakalamış seri gelen saldırılar karşısında da her seferinde kopya çıkarmayı uygun görmüştü bay yeşil. Zira kıvılcım çaktığında saldırılarına yetişemiyordu. Ama abisini bile kıskandıracak kopya yeteneği yeterliydi. Düğünlerde saçılan paralar gibi kopyalar etrafa dağılıyordu bay yeşilden.
Sonunda yavaşlamaya başlayan bay kırmızı bir açık vermiş ve bay yeşil bunu bir başka güreş hareketiyle değerlendirmişti. Yakaladığı bedenle zıplayıp bir matkap misali zemine çarptı bay kırmızıyı.
Çarpmanın şiddeti üç kat aşağıya kadar getirmişti ikiliyi. Merdiven şeklindeki sahneye doğru serbest düşüş yaparlarken havada birkaç hamle olmuştu ama ciddiye alınacak bir şey değildi ikisi içinde. Sadece bay kırmızının dövüş azmini kanıtlamıştı.
Merdiven şeklindeki sahneye indiklerinde etrafta insanlar müziğin gürültüsünden ne olduğunu anlamamış bunun bir tür gösteri olduğuna kanaat getirmiş dans etmeye devam ediyorlardı. Zira dövüş gerçekten de yerini akrobasiye bırakmıştı. Havada birbirlerine tutunarak dönen bedenler yerini sert yumrukların tokuşmasına bırakıyor, binayı sallayan güç salınımları kopyaların tek hamlede inmesiyle devam ediyordu.
Sonunda bay kırmızı önceki işyerinden alışık olduğu merdiven şeklinde ki sahneyi avantajına kullanıp abisi ile aynı zayıf noktayı gösteren Norman’ı ayak bileklerinden yakaladı.
O an nedense eski bir anıya gitti kafası bay yeşilin yenilmesine dair itiraz eden sesini duymak yerine
“Merak etme Simon. Artık yegane amacım onu öldürmek değil. Yegane amacım ondan aldığım intikam sonrası yoluma devam etmek. Lara ile…”
Ve sahneyle buluştu bay yeşilin bedeni. Hala nefes alıyordu ancak kısa bir süre de olsa hareketsiz kalmasını sağlayacak kadar şiddetliydi bu vuruş. Ayrıca ses sistemi de çökmüştü. Onca yıkıcı darbeye dayanmamıştı nihayetinde. Bay kırmızı çalışan tek enstrüman olan piyanoyu tuttu.
Avuçladığı piyanoda dokunduğu tuşlar bay yeşilin duyduğu son sesler olacaktı. Piyanoyu kaldırıp bütün pasif gücüne ve hızına odaklandı. Müdür’den gelen güç ve dayanıklılık, işverenden gelen tecrübe, Simon ve eşinden gelen akıl ve son olarak babasından gelen hız.
Son darbeyi büyük bir şevkle vurdu bay kırmızı.
*bölüm notlarındaki resim
Lara kendisine sıkı sıkı sarılırken artık bittiğini biliyordu. Bay kırmızı dövüşün hala gidermediği yorgunlukla intikam duygusunun yerini dolduran sevginin bedenine dolmasına izin verdi.

Bu da son dövüş
ve son bölüm süprizi Bruce ve Lara'mızın karşılaşması.

okuyan herkese teşekkür ederim. yeni hikayelerde görüşmek üzere :)