NOT: Bu hikaye "one shot" yani tek bölümlük bir manga çizmek isteyenlere hediyemdir.
Genelde manga çizmek isteyenlerin hikaye konusunda çeşitli forumlarda konu açtığını gördüm kendimde "elimde hikaye var çizmek isteyen varsa iletebilirim" tarzında yardımcı olmaya çalıştım.
Ancak gerçekçi olmak gerekirse kimsenin 5 sayfadan fazla ilerleyebildiğini görmedim. Daha fazla sayıda sayfa ortaya koyanlarda bunu sadece bir kere yapabiliyor gibi bir izlenim oluştu bende.
Tabii yanlış anlaşılmasın çizim zor bir iştir. Bakuman izleyenler bilir. Dolayısıyla burada ki kelimelerim kesinlikle iyi niyetle yazılmış olup işin gerçekliğinden bahsettiğim için biraz acımasız görünebilir. Eğer kırıcı olduysam bu yüzden özür diliyorum.
Neyse lafı fazla uzatmadan manga çizmek isteyip elinde bir hikaye bulunmayan hevesli arkadaşlara kendilerini denemeleri için bunu yayınlama kararı aldım.
Kolay gelsin hepinizin kalemine kuvvet! Eğer çizdiyseniz ve ya fikir olarak yardımcı olmamı isterseniz yorumlarda belirtebilirsiniz. Zaten hikayeyi 4-5 kişiye verdim ama isteyen varsa kimseyi kovmuyorum yani
NOT2: Hikaye genel olarak apokaliptik bir gelecekte uzaylıların saldırısı sonrası insanlığın süper güçler kazanarak arenada savaşması tarzındadır.
İnsanlar yaklaşık 3 nesil sonra zaten bedenlerinde süper güçler bulunduran uzaylılarla savaşabilecek güce erişmiştir. İnsanların güçleri genelde Bleach zanpaktou tarzında olup uzaylıların güçleri genelde One Piece paramecia şeytan meyvesi tarzındadır.
Karakterlerin görünümlerini ve hikayeye ekleme çıkarma yapmayı siz çizerlere bırakıyorum zira bu hikayenin temel amacı aslında oturup 40-50 sayfalık bir manga çizebilir misiniz bunu görmek. Ancak olurda karakterlerin, çevrenin ve ya hikayedeki herhangi bir şeyin görünümlerine dair bilgi isterseniz elbette seve seve bunları yorum altında cevaplarım.
Not3: hikaye esasında benim manga çizme hevesim geldiğinde kendimi denemem için yazıldığı için tam olarak diğer hikayelerim kadar akıcı olmadı. Pek çok dil bilgisi imla hatası ve hatta zaman kipi problemi var. Okuması zorlu olabilir. Bu yüzden hem özür diliyor hem de sizi bir şeyler katıp çıkartmaya teşvik ediyorum.
Eh sözü yeterince uzattım artık hikayeye geçelim
+ONE SHOT
Genelde manga çizmek isteyenlerin hikaye konusunda çeşitli forumlarda konu açtığını gördüm kendimde "elimde hikaye var çizmek isteyen varsa iletebilirim" tarzında yardımcı olmaya çalıştım.
Ancak gerçekçi olmak gerekirse kimsenin 5 sayfadan fazla ilerleyebildiğini görmedim. Daha fazla sayıda sayfa ortaya koyanlarda bunu sadece bir kere yapabiliyor gibi bir izlenim oluştu bende.
Tabii yanlış anlaşılmasın çizim zor bir iştir. Bakuman izleyenler bilir. Dolayısıyla burada ki kelimelerim kesinlikle iyi niyetle yazılmış olup işin gerçekliğinden bahsettiğim için biraz acımasız görünebilir. Eğer kırıcı olduysam bu yüzden özür diliyorum.
Neyse lafı fazla uzatmadan manga çizmek isteyip elinde bir hikaye bulunmayan hevesli arkadaşlara kendilerini denemeleri için bunu yayınlama kararı aldım.
Kolay gelsin hepinizin kalemine kuvvet! Eğer çizdiyseniz ve ya fikir olarak yardımcı olmamı isterseniz yorumlarda belirtebilirsiniz. Zaten hikayeyi 4-5 kişiye verdim ama isteyen varsa kimseyi kovmuyorum yani
NOT2: Hikaye genel olarak apokaliptik bir gelecekte uzaylıların saldırısı sonrası insanlığın süper güçler kazanarak arenada savaşması tarzındadır.
İnsanlar yaklaşık 3 nesil sonra zaten bedenlerinde süper güçler bulunduran uzaylılarla savaşabilecek güce erişmiştir. İnsanların güçleri genelde Bleach zanpaktou tarzında olup uzaylıların güçleri genelde One Piece paramecia şeytan meyvesi tarzındadır.
Karakterlerin görünümlerini ve hikayeye ekleme çıkarma yapmayı siz çizerlere bırakıyorum zira bu hikayenin temel amacı aslında oturup 40-50 sayfalık bir manga çizebilir misiniz bunu görmek. Ancak olurda karakterlerin, çevrenin ve ya hikayedeki herhangi bir şeyin görünümlerine dair bilgi isterseniz elbette seve seve bunları yorum altında cevaplarım.
Not3: hikaye esasında benim manga çizme hevesim geldiğinde kendimi denemem için yazıldığı için tam olarak diğer hikayelerim kadar akıcı olmadı. Pek çok dil bilgisi imla hatası ve hatta zaman kipi problemi var. Okuması zorlu olabilir. Bu yüzden hem özür diliyor hem de sizi bir şeyler katıp çıkartmaya teşvik ediyorum.
Eh sözü yeterince uzattım artık hikayeye geçelim
+ONE SHOT
O gözler…
Tutku dolu…
Hüzün dolu…
Ve yalan bir intikamla kirletilmiş.
(Tercihen tek sayfada 4 panelden oluşan esas kızın ağlayan gözlerinden uzaklaşarak çizilen bir sayfa)
(Tercihen tek sayfada 4 panelden oluşan esas kızın ağlayan gözlerinden uzaklaşarak çizilen bir sayfa)
Herşey nasıl başladı?
Uzaylıların dünyamızı işgal ettiği pek çok senaryo vardır.
İnsanlığın hepsinin altından zorlukla da olsa başarıyla kalktığı. Bu hikaye tam
tersini anlatıyor.
Başarılı bir uzaylı istilası. Nesillerini devam ettirmek
isteyen dış dünya varlıkları. Ve köle olmuş insanlık. En azından çoğu.
(2. sayfada olan bu cümleler dünyanın genelini dair bir kaç panelde anlatmaya yönelik)
(2. sayfada olan bu cümleler dünyanın genelini dair bir kaç panelde anlatmaya yönelik)
İnsanlar çok zayıf hatta kırılgandı. İnsanlık bildiği en
acımasız yöntemlerle, kendi ırkını yok etme pahasına da olsa, karşı durmaya
çalışmasına rağmen yenilmişti. Bu zayıf ırk nesillerinin devamı için uygun
seviyede değildi. Bu yüzden kendi güçlerini bir köleye atılan kemik parçası
gibi sundular insanlığa. Ark denilen insanların biyoenerjisinin dışarı
taşmasını sağlayan makinelerle. Ruh gücü de denilen bu enerji arttıkça
insanlarda da çeşitli yetenekler ortaya çıkmaya başlıyordu ancak en başta zorla
kabul ettikleri güce karşı gelemiyorlardı. Aradan 3 nesil geçti.
(3-4 sayfa olarak birleşik kullanılabilir.)
(3-4 sayfa olarak birleşik kullanılabilir.)
---------
Sevdiği kız kalbini delip sırtından çıkmış kılıca doğru
uzandı titreyerek. Kılıcın üzerindeki kanı damlıyordu. Kızın kalbindeki kılıcın
sahibinden ise donuk gözleriyle uyumlu bir yüz ifadesiyle beraber belli
belirsiz bir cümle döküldü.
“Artık, özgürsün”
(5. sayfada esas oğlan ortaya çıkar ve ağzından duyduğumuz ilk kelimeleri söyler.
Buraya kadar çizdiyseniz tebrikler ilk ciddi adımınızı atmış bulunuyorsunuz. Gerisi size kalmış)
(5. sayfada esas oğlan ortaya çıkar ve ağzından duyduğumuz ilk kelimeleri söyler.
Buraya kadar çizdiyseniz tebrikler ilk ciddi adımınızı atmış bulunuyorsunuz. Gerisi size kalmış)
Sesler yavaş yavaş kulağına gelmeye başlamıştı delikanlının.
Ancak hiçbir tepki vermiyordu genç adam. Sadece kılıcını çekti yavaşça. Çeliğin
ete sürtünmesiyle çıkan sese öylesine odaklanmıştı ki bağıranların olduğu
arenayı duymuyordu bile. Ardından bulunduğu yere girdiği kapıya ilerlemeye
başladı kızın bedeni yığılırken.
Sonunda gözleri kayıp düşen kızı izleyen ekran başındaki bir
uzaylı karanlıklar ardından memnuniyetsizliğini belirtti.
“Yazık oldu. Güçlüydü. Beni kaldırabilirdi.”
Son cümlelerini zehirli bir yılanmışçasına çıkan diliyle
kafasında canlanan iğrenç yatak sahnelerini hissedercesine söylemişti. Ardından
pençeyi andıran elini dokunmatik bir ekrana götürdü ve birkaç tuşa bastı. Çağrı
sesi anında kesilip cevap geldi yüksek bir makama yönlendirilen ses tonuyla
“O artık yaramaz. Kınsız kılıç ile konuşun”
“Evet efendim”
Diyafonun öteki tarafındaki ses öyle zevk alır gelmişti ki
üst-ast ilişkisinin neredeyse bir şey ifade etmediği ortadaydı. Karşıdaki
dokunmatik tuşlarda gezen benzer pençeli el iletişimi kestiğinde yüzünden
okunan hislerini belirtti.
“Bizden başka her şey düşmandır”
----------
Spiker deliye dönmüş bir şekilde bağırıyordu bu sırada.
“Evet sayın seyirciler bir başka ters köşeyle daha şok olmuş
bulunuyoruz!”
Seyircilerden zehirli bir alkış kıyamet koptu. Seyircilerin
çoğu, kız yenildiği için küfür ederken azınlık bir kısımda doğru dövüşçü
üzerine oynamanın verdiği hazla ellerindeki kredi kartı şeklindeki plastikleri
sallıyorlardı. Ancak genel hava sadece kendini savunma yeteneği olan bir
dövüşçünün gösterdiği performanstan ne kadar etkilendikleriyle ilgiliydi.
“Kılıç-kalkan lakaplı dövüşçümüz bir rakibini daha tek bir
darbe ile öldürerek maçı kazanmış bulunuyor! Şimdiye kadar ki bütün
dövüşlerinde uygun bir açık bulana kadar savunmada kalarak dövüşmüştü. Bu sefer
ki dövüşçünün yeteneği özellikle bu taktiğe karşı çok umutluydu ama o sürpriz
bir şekilde maçı çevirmeyi başardı. Ne dövüş ama!”
Bu sırada kılıç-kalkan lakaplı dövüşçü üzeri saydam renkte
bir bariyerle kapatılmış taş ve kum zemine sahip dövüş bölgesinden çıkarken
seyircilerin uzun kulaklı, sivri dilli, düz saçlı hallerini birer
iblislermişçesine gözünün önüne getiriyor, öne eğilmiş başından dolayı
gözlerine düşen ışık azaldığı için karanlıkta kalmış gözleriyle ilerlemeye
devam ediyordu.
Bulunduğu yerden uzaklaşmak için öylesine öfke doluydu ki
yanından geçen pelerinli adamı görmemişti bile.
Adam tek elindeki katana şeklinde kılıcı ve bütün bedenini
kaplayan pelerini ile bütün gövdesini döndürerek bakmıştı delikanlıya. Yüzü
kukutelası yüzünden seçilmiyordu. Ancak kimliği spikerin bağırmasıyla ortaya
çıktı.
“Vee son yarı final yarışmacılarımız sahaya iniyor. Kazanan
kılıç-kalkan ile dövüşecek. İnanılmaz bir yarı final maçı için hazır mısınız!?”
Bütün seyirciler spikerin heyecanına ortak olmuş bağırırken.
Neredeyse dev boyutlarda bir adam çıktı karşısına kınsız-kılıcın.
“Kınsız-kılıcın rakibi inanılmaz kuvveti ve en beklenmedik
taktikleriyle Uzun-balta!”
Kukutelası olan adam hala geldiği kapıdan çıkan delikanlıya
bakıyordu, rakibi neredeyse yeri göğü inletircesine kendisine doğru ilerlerken.
Sakalı gür, bir sopa ucunda çift yönlü baltası ile Uzun-balta çıkmıştı
karşısına.
“ve son yarı finalimiz başlasın!”
Dövüş Uzun-baltanın çevik ve cüssesinden beklenmeyecek
derecedeki hızıyla başlamıştı. Bir savaş narasıyla baltasını indirdi
Kınsız-kılıca. Kınsız-kılıç bir anda iki tane katana ile karşılık verdi bu
çevredeki toz toprağı kaldıracak güçteki baltaya karşı. Seyircilerin
tezahuratları arasında dağılan toz duman bir baltanın bir katanayı zorlaması
ile devam ediyordu.
Bir anda balta sopanın ucundan ayrılıverdi. Balta peşinde
bir zincir ile bir yay çizerek kınsız kılıcın arkasına geçti. Ön taraftan da
Uzun-balta sopası ile saldırıyordu. Saldırı anında bu sefer toplam üç katana
belirdi.Bir tanesi arkasındaki baltayı durdurmak için savrulurken diğer ikisi
etrafa toz duman uçuran güçteki adamın sopasını bloke etmişti.
Ardından balta peşinde zincir ile çevresini sarmaya
çalışınca kınsız-kılıç çevik bir hareketle eğilerek birkaç adım geri gitti.
Spiker heyecanını sesine yansıtmaktan çekinmeden bağırdı
“OOOOooo Kınsız-kılıç geri çekildi sayın seyirciler!
Kınsız-kılıç şimdiye kadar hiçbir maçında geri çekilmemişti! Yanlara belki,
ileri kesinlikle ama geri, asla!”
Kukutelası açılmış olan kınsız-kılıç keskin gözleri bir iple
toplanmış saçları ve sivri keçi sakalı ile havada süzülen balta ucuna baktı.
Karşısındaki dev cüsseli Uzun-balta serseri bir gülümseme ile karşılık verdi
“Demek yeteneğin sırf hız üstüne. O kadar hızlı hareket
ediyorsun ki birden fazla kolun varmış gibi görünüyor. Saldırılarımı sırf güçle
karşılamış gibi gösteriyorsun ama aslında tek yaptığın çok hızlı bir şekilde
peşpeşe vurmak. Eh benim baltamı istediğim gibi kontrol ettiğimi anlamak içinde
dahi olmaya gerek yok”
Kınsız-kılıç göz yuvaları dışında kılını bile kıpırdatmadı.
Zayıf ama güçlü yüzü ve asık suratıyla rakibini bakışlarıyla kesmek ister
gibiydi. Ancak rakibi cüssesinden beklenen şekilde kendisinden güçlüydü. Aptal
da sayılmazdı.
Birden havada peşinde zincirle sallanan balta kendisine
mermi gibi uçmaya başladı. Kınsız-kılıç ise baltanın üstüne atlamıştı adeta.
Sonunda tek bir kılıç darbesiyle baltaya vurdu. Balta bir an
başka yere fırladı. Ancak Uzun-balta memnun bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Hemen peşinden balta sol yanından saldırdı ama kınsız-kılıç buna da vurdu sağ
elindeki kılıcı ile. Spiker olan biteni heyecanla anlatıyordu.
“Kınsız-kılıç bütün balta darbelerini karşılarken rakibine
doğru koşuyor. Eğer Uzun-balta bir şeyler yapmazsa korkarım tek bir sopayla
uzun süre dayanamaz. Ah, bir sırıtma görüyorum yoksa bir şey mi planlıyor?”
Bir kılıç mesafesi kala Uzun-baltanın planı da açığa çıktı.
Kınsız-kılıcın çevresinde dönen baltanın peşindeki zincir bir anda gerilerek
kınsız kılıcı hapsetmişti. Buna aldığı tepkiye ise sadece gülüyordu.
“Heh benim zincirimi kesebileceğini mi düşünüyorsun?”
“Ooooo kınsız-kılıç yakalandı sayın seyirciler! Gördüğüm
kadarıyla meşhur tekniğini kullanarak tam dört tane kol çıkarmış evet yanlış
duymadınız 4 adet kol görüyorum zincire karşı durmaya çalışan. İlk defa bu
kadar ciddi ve zor durumda görünüyor arena’nın favori dövüşçüsü!!!”
“Bu sefer işin bitti!”
Uzun-balta sopanın zincir olmayan kısmından çıkan bir küçük
bıçakla kınsız-kılıcın üstüne atladı. Ancak tam mızrak saplar gibi hamlesini
yapacakken etin çeliğe sürtünme sesi doldu arenaya. Spiker heyecandan ve
şaşkınlıktan çığlıklar atan seyirciye durumu açıklamaya çalışıyordu kendine
hakim olmaya çalışarak.
“OOOOoooo inanılmaz sayın seyirciler! İnanamıyorum
kınsız-kılıcın yaptığına. Görüyoruz ki aslında zinciri kesmeye değil gevşek
bırakmaya çalışıyormuş. Böylece o herkesin favorisi olmasını sağlayan hızı
sayesinde bedeni zincirli olmasına rağmen kolunu kurtarıp Uzun-balta’ya hiç
beklemediği bir yara vermeyi başarıyor!”
Bedeni zincirle bağlı adam göğsü boydan boya yarılmış ve
beklemediği bir saldırıyla dizlerinin üstüne çökmüş iri yarı herife baktı. Ancak
onca dövüşle gelen tecrübe sayesinde çabuk toparlanan Uzun-balta açılan
yarasının verdiği şoku dizlerinin üstüne düşer düşmez atlatıp sopası ve hala
havadaki baltasıyla saldırıya geçmişti. Ancak kınsız-kılıcın kolu aynı omuza
bağlı 3 kol ile hem uçan baltayı durdurmuş hem tam güç üstüne gelmeyen sopayı
sabitlemiş hemde Uzun-baltanın boynunu almıştı.
Spiker Kınsız-kılıcın yakın mesafe avantajı ile nasıl
rakibine son darbeyi vurabildiğini açıklarken Kınsız-kılıcın gözleri arenaya
girdiği kapıya kaydı. İçeride dünyası çökmüş bir delikanlı oturuyordu.
Her zaman böyle değildi o delikanlı. Buraya ilk geldiğinde
bile değildi. Ancak çok daha öncesine uzanıyordu bu neşe. Bir ustaya, bir
arkadaşa dayanıyordu.
8 yıl önce. Delikanlı daha 11 yaşında bir çocuk iken kılıcı
ile antreman yaptığı gözlendi ustası tarafından. Turuncu ve kahverengilere
bürünmüş katana şeklinde kılıcını bir değnek gibi destek almak için
kullanıyordu adam. Çevrede filler ve zeytin rengindeki tenleri ile fillerin
sahipleri geziyordu.
Çocuk somurtarak yere oturdu nefes nefese. Çevresindeki mavi
ve saydam duvarlar kaybolurken turuncu ve kahverengiler içindeki adam yaklaştı
nefesini düzenlemeye başlamış çocuğa. Kendisine gülümseyerek bakan adama asık
suratıyla karşılık verdi çocuk.
“Neden daha havalı bir yeteneğim yok rahip?”
“Bence çok güzel bir yeteneğin var.”
Sesi tok ve babacan çıkmıştı. Dikdörtgen şeklinde bir yüzü
vardı ve çocuğun dediği gibi bir rahipten ziyade bir savaşçıya benziyordu.
Bezmiş bir savaşçı
“Yetenekler zarar vermek için değil yapıcı olmak içindir.
Düşmanın ilgisiz kaldığı bir yerde böyle yeteneklere ihtiyacımız var.”
“Peh”
Çocuğun heyecan dolu yıkım isteğini anlayabiliyordu rahip.
Endişeli olsa da ses çıkarmadı ve gülümsemeye devam etti çocuğa. Bir süre
durdular ve bu dış dünyadaki istila felaketinden geçen asırlar sonrası bile
doğal yaşamı koruyan bir avuç bölgeden birine baktılar. O sırada çocuğun ilk
defa gördüğü filler hakkında ki sorularını cevaplamaya başladı rahip.
“Yani filler güçlüler öyle mi?”
“Elbette”
“hmmm”
“Sorun ne?”
“Ama madem güçlüler neden ayaklarındaki ipi kopartmıyorlar”
Rahip cevabından çok ders çıkartılacak bir soru geldiği için
mutlu bir şekilde kocaman gülümsedi.
“biliyor musun?”
“hm?”
“Filler önce çok güçlü zincirlere vurulur. Daha çocuk yaştan
hem de. Böylece büyüdükçe bu bilinç altında gelişir. Büyüyünce çocukken ki
zincirlerini bile kopartabilecek kadar güçlü olmalarına rağmen bunu denemezler.
Çünkü bu beyinlerine iyice yerleşmiştir.”
“Hm ne saçma. Ben olsam olana kadar denerdim”
“Eh--- öylemi?”
Çocuk çok bilmiş şekilde kafasını sallarken rahibin
gözlerinde kimsenin fark etmediği bir ışık kıpırdadı. Kendi kendine “belki de…”
diyordu. Ancak düşünceleri bir bağırtıyla kesildi. Herkes sesin geldiği yöne
döndü.
“Rahip!”
Elips şeklinde boyu
kadar bir kalkanıyla bir adam çıkagelmişti. Herkes ona dönmüştü. Rahip önce
sakince baktı sonra kalkanlı adama doğru ilerlemeye başladı.
Birbirlerine belli bir mesafede durup süzdüler bir süre.
Ardından Rahip gülümseyerek selam verdi. Yabancı ise gereksiz bir agresiflik
içinde kendisine bakıyordu. Sonunda bağırdı.
“Rahip! Seninle kapışmak…”
“Evet evet biliyorum. Dövüş istiyorsun”
Agresifliği yanında belli ki beklemediği bir tepkiydi bu
yabancının. Öyle ki bir an afallamıştı. Şüpheyle baktıktan sonra olumlu cevap
verdi büyük bir hırsla. Afalladığı için öfkelenmişti. Agresifliği çevresini
algılamasına bile izin vermiyordu belli ki.
“Ve sana karşı tüm gücümü kullanmamı istemiyorsun?”
“Evet”
Ağzından çıkan kelimeyle saldırdı. Rahip küçük ve yumuşak
hareketlerle tüm gücüyle savrulduğu belli olan elips şeklindeki kalkanı
savuşturuyordu. Zaman zaman kılıcıyla kalkanı saptırıp savuşturmaya devam etti.
Sonunda kalkanının altı zemine çarpacak şekilde bir saldırı gelince bir anda
üstüne atladı. Üzerine binen ağırlıkla tek dizinin üstüne çöken yabancı
kalkanını ittirmeye çalışırken kenardan rahibin kafası göründü. Kendisini
üstünden atmak için titreyen kalkanın üstünde rahatça dengesini sağlıyordu.
“Aşağıda havalar nasıl?”
Bir savaş narasıyla ittirdi bunun üzerine yabancı. Ardından
etrafında dönerek vurdu rahibe. Ancak rahip kılıcıyla karşılık vererek darbenin
kendisine ulaşmasına izin vermedi birkaç adım geriye sıçrarken. Sonunda yabancı
bir başka savaş narasıyla daha zıplayıp yukarıdan aşağı bir saldırı denedi.
Ancak bu çok belirgin saldırıyı da tekrar geriye zıplayarak savuşturdu rahip.
Bu sefer kalkanın indiği yerde ciddi bir zarar olmuştu. Taşlar kırılmış toprak
kalkmış zeminde bir derinlik meydana
gelmişti.
Kılıcını bir sopa gibi omzuna alan rahip yüzünden hiç
silmediği gülümsemesiyle karşılık verdi yabancının gücüne.
“İyi iş”
O sırada biraz hıncı geçmiş olan yabancı fark ettiği bir şey
ile durdu.
“Ve sana karşı tüm
gücümü kullanmamı istemiyorsun?”
“Evet”
Aklından geçen konuşmayla birlikte biraz pişman olmuştu
“Neden öyle dedim ki!?”
“Ne dedin?”
Rahip meraklı bir şekilde karşılık vermişti yumuşayan
agresif tavırlara.
“Bana karşı gücünü mü kısıyorsun?”
Rahip sonunda planladığı yere gelmiş gibi bilmiş bir
gülümsemeyle karşılık verdi ve yalandan bir şaşırmayla cevapladı
“’Evet’ dedin?”
“Yani bu senin tam gücün değil miydi?”
“Oh hayır hayır hayır”
Yabancının çatık kaşlarına rağmen beklemediği kadar güçlü
bir rakiple karşı karşıya olduğunu anlamıştı. Bunun üzerine rahip muzipçe ama
içinde kendini belli eden tehditkar bir ifadeyle sordu
“Sana karşı tam gücü mü kullanmamı ister misin?”
Yabancı çatık kaşlarını değiştirmeden yüz ifadesindeki
ağzını dahada pişman bir hale sokarak tereddütlü bir cevap verdi
“Evet”
Rahip bir anda kılıcını indirince kendisi de aceleyle elips
şeklindeki kalkanını kaldırdı. Ancak rahip kendisine yan dönerek yürümeye
başladı. Yan gözle baktığı rakibine kaşlarını kaldırarak sordu.
“Emin misin?”
Yabancı bu sefer öfkelenip agresifliğini kalkanıyla
saldırarak gösterdi. Rahip bunu kılıcı ile rahatça karşılamıştı ancak bu sefer
yabancıda ki kontrollü öfkeyi görebiliyordu. Dudağının kenarı hafifçe
kıvrılırken konuştu
“Öyle olsun. ”
Kılıcını aldı ve gerçek bir kılıç ustası gibi seri bir
şekilde çevirdi bileğinde. Böylece kılıcı saplamak ister gibi tutmuştu. Ancak
çeliği yansımadan görecek biçimde kendisine dönüktü
“İsteğini kabul ediyorum genç adam.”
Bu sefer saldıran taraf rahip olmuştu. Saldırıları çok
hızlıydı. Kalkanıyla zorlukla yetişebiliyordu yabancı. Sonunda iki saldırı
arasında kalkanıyla vurmayı denedi ancak rahip kendisine kalkan ile hamle
yapılana kadar iki yüzeysel kesikle bir arkasına bir önüne geçmişti yabancının.
Bununla iyiden iyiye hırlamaya başlayan yabancı yaralarına aldırmadan kalkanını
savurmaya devam etti. Ancak her saldırıda anı şekilde kesiliyordu. Sonunda
yüzeyselde olsa can yakacak kadar derin toplam 8 kesik yemiş olan yabancı son
bir hamle ile etrafında dönüp her yönden gelen saldırıyı engellemeye çalışmış
ancak dönüşü yavaşladığı anda omzundan tutan bir el hissedip böğrüne inen
kılıcı görmüştü.
Bir an boyunca ikisi de öylece kaldı. Çevrede ki herkes
yabancının öldüğünü düşünürken kalkanlı adamdan inler gibi bir ses çıktı
“Lanet olsun. Sen…çok iyisin”
Gözleri bir an keskinleşen rahibin yüzüne gülümsemesi ile
tekrar bir berraklık geldi. Kılıcını çekerken görüldüğü üzere yabancının tenine
zarar vermeden giysisini delerek yaptığı saldırıyla bitirmişti dövüşü. Yerde
öfkeden ve acıdan somurtarak yatan yabancı ile göz göze geldi.
“Henüz ölmen için erken delikanlı. Önemli olan tekrar denemen
gerektiği.”
Cümlelerine devam ederken gözünü kırpmadan dövüşü izlemiş
çocuğa döndü.
“Zincirin ne zaman iple değişeceğini bilemezsin. Hatta belki
de zinciri bile kıracak hale geldiğini…”
O neşe ve umut içindeki çocuğun yüzü şimdiki anılarından
sıyrılan büyümüş hali ile karşılaştırılamazdı bile. Gözleri karanlığın içinden
parlamadan bakıyor dövüşü bitirmiş kınsız-kılıcın istilacılarla olan
muhabbetini dinliyordu.
“Hey sen ona yenileceksin tamam mı?”
Delikanlı kendisiyle konuşulduğunu yeni fark etmişti.
“Sana diyorum. Yeteneğin ilgi çekmiyor. Dövüşünse hep
savunmaya dayalı biz kan görmek istiyoruz”
“Evet finalde yenileceksin. Diğer eleman daha havalı geliyor
çünkü”
O kadar laubali ve rahattılar ki. Sanki hiçbir şey
kendilerine dokunamazmış gibi. Ancak nedense bu canını sıkmamıştı kılıç-kalkanın.
Hayır canını sıkan şey yeteneğini küçümsemeleriydi. Ayağı kalktı. Kılıcına
uzandı ancak omzunda hissettiği el ile durdu.
Kafasını çevirdiğinde kınsız-kılıcın durduğunu gördü. Sadece
bakıyordu keskin gözleriyle. Ancak bakışları anlamıştı.
“Çok…yorgunum”
Biraz sonra yalnız kalmışlardı. Öylece han gibi bir yerde
oturuyorlardı. Sonunda kınsız-kılıç kafasını kaldırdı ve delikanlıya kendisiyle
gelmesini işaret etti.
Bu sırada bir başka yerde ölüleri attıkları bir tür çukurun
kenarında iki uzaylının bir çuval sürüklediği göze çarptı. Açlıktan kırılan
insanların yanından geçiyor onlara bakıp gülüyor dalga geçiyorlardı. Sonunda
çukurun kenarına gelince durdular
“Heh yazık oldu
ölmesi. En azından kendime alabilirdim”
“Eğer tek istediğin zevk ise neden almıyorsun ki”
“Ha? Öyle mi diyorsun?”
“Hadi ama bunca zamandır bu rezil işi yapıyoruz. Biraz
kendimizi düşündük diye seni ispiyonlayacak değilim”
Uzaylı zehirli bir kahkaha atarken arkadaşı devam etti
“Sonuçta, bizden başka herkes düşmandır.”
“Evet keşke onlara üremek içinde olsa ihtiyacımız
olmasaydı.”
“Hehehe. Hey kim var orada?”
Biri çıkagelmişti. Yaşlıca biri olduğu belliydi ve saç
sakalı birbirine karışmıştı. Destek aldığı parlak cisime dikkat dahi
etmemişlerdi.
Bu olaylardan 1 hafta sonra, sonunda beklenen gün geldi
çattı. Arena final maçının heyecanı ile bağırıp çağırıyor. Spiker avaz avaz
duyuru yapıyordu. Dev ekrana Kılıç-kalkanın dövüşlerinden sahneler gelmeye
başladı. Sonunda son dövüşü gösterilmeye başlamıştı baştan sona. Kız, kılıcı
çeşitli şekillerde fırlatıyor sonrada kılıcını tutuyor olarak ışınlanıyordu.
Dövüşün galibi ise kılıcını her savuruşunda mavi renkte saydam bir duvar
oluşturuyordu havada çizildiği şekilde duran. Bu duvarlar her darbe ile kırılıp
yok oluyordu ancak yerine yenileri geliyordu kılıcın savrulmasıyla.
Herkesin kafasında spikerin o dövüş için olan cümleleri
yankılandı bir an.
“Görünüşe göre
yıldırım-kılıç bir açık ararken kılıç-kalkan rakibini hapsetmeye çalışıyor. Bu
tam anlamıyla zıt güçlerin dövüşü sayın seyirciler!”
Kılıç-kalkanın daha önceki hiçbir dövüşünde olmayan yüz
ifadesi geldi bir an dev ekranlara. Soğuk, bıkmış ve belli belirsiz bir öfke
vardı yüzünde. Kız ise gözleri dolmuş ancak agresifliğini saklama çabası içinde
olmadan bir anda kılıcını attığı yere ışınlanıyordu.
“Kılıç-kalkan ise bu
zıtlığı agresif tutumuyla karşılamak istiyor gibi görünüyor”
Bir an sonra son sahne geldi. Sonunda Kılıç-kalkan kimsenin
daha önce görmediği bir hamle yapmış ve kılıcı ile değil çıkan mavi renkteki
saydam oluşumla saldırmıştı. Saldırı mesafesi bir anda iki katına çıkınca kız
afallamış ve havadan hemen altındaki çemberin içine bırakmıştı kılıcını.
Böylece rakibinin kurduğu tuzağa düşmüştü. Işınlanacak bir yeri yoktu.
Etrafındaki saydam duvarı yıkmak için hamle yaptığında verdiği açıkla kalbine
girmişti rakibinin kılıcı.
Peşinden Kınsız-kılıcın dövüşleri gösterilmeye başlandı. Bu
sırada arenanın içlerinde bir yerde bütün sahayı her açıdan görebilmelerini
sağlayan kameraların yönetildiği kontrol odasında bir hareketlilik olmuştu
“Merak etme Gözcü. Burada her şey kontrol altında. Bu tüm
arenalardaki en iyi savaş olacak.”
“Evet bu yüzden geldim.”
“Kendi seçtiğin insanların gücünü görmek için mi?”
“Hayır ölen savaşçıların silahları için”
“Ahh onlar yan odada”
“Blink bir koşu alıp gelir”
Üçüncü bir uzaylı göz açıp kapayıncaya diğer odaya gidip
gelmişti. Belli ki kendinden 3. Bir şahısmış gibi bahsetmeyi seviyordu. Elinde
bir kucak dolusu kılıç tutuyordu geldiğinde. Kameralara bakan ve onlarca şeyi kontrol
etmek için bir sürü kol ve göz çıkartmış uzaylının soran bakışlarını yanıtladı
Gözcü dedikleri eleman.
“Çünkü bu final maçı. Yeni insanlar bulamazsak bunları
rastgele insanlara dağıtacağız”
İnsan kelimesini kullanırken sanki bir hayvandan daha aşağılıkmış
gibi çıkıyordu sesi. Kamera kontrol odasındaki eleman Kılıçlara baktı bunun
üzerine.
“Bir sorun mu var?”
“Bir tanesi eksik gibi geldi. Ahh neyse şimdi sahaya
çıkıyorlar”
Bir anda içlerine dolan izleyici heyecanıyla bitirmişlerdi
konuşmayı. Ardından acele edip maçı izlemek için olan kendileri için tatlı
denebilecek bir koşuşturma içine girdiler. Kamera odası boşalınca açık kapıya
bırakılan kılıç kimsenin dikkatini çekmemişti.
Dövüşçüler sahaya çıktığında alkış ve tezahuratlar öyle
yüksekti ki. En sevilen sporun en sevilen takımının maçı gibiydi. Sokaklar
uzaylılardan ve hatta insanlardan bile arınmıştı. Herkes bu maç için gelmişti.
Arena tıklım tıklımdı. Bütün şehir sadece bunun için boşalmış bütün kameralar
sadece bu dövüş için çalışır olmuştu.
Sonunda spikerin dövüşü başlatan kelimeleri kulaklara
dolduğunda kimsenin hiç ummadığı bir şey oldu. Dövüşçüler saha kenarına
koşuyordu. Başta kimse ne olduğunu anlamadı.
“Bir taktik mi? Neler oluyor dersiniz sayın seyir…Ha bu da
ne!?”
Dövüşçüler saha
kenarına atladı. Bu o kadar imkansızdı ki kimse olan bu katliama tepki bile
verememişti bir an. Bir çoğuna hala gösteri gibi geliyordu. Ancak oluyordu
işte. Seyirciler bir bir katlediliyordu.
Dövüşçülerin gücünden kaynaklanan korku bir anda bütün
arenayı sardı. Kılıç-kalkanın son dövüşte gösterdiği birkaç metre boyunca
uzayabilen duvarı aynı hizadaki bedenleri biçiyordu. Kınsız-kılıcın tarafında
ise kimse kesildiğini bile anlamadan gövdelerinde yaralar çıkıyor bedenleri
düşüyordu.
Kopan başlar, sıçrayan kanlar sonunda birkaç soğuk kanlı ses
kontrol odasını aradı. Gelen cevap ise içlerine daha önce bilmedikleri bir
korku düşürmüştü bir kız tarafından.
“Cehenneme hoş geldiniz.”
Kız bir düğmeye basıp yanındaki pek çok gözü ve kolu olan
uzaylıya baktı yüzünde aldığı intikamdan zevk alan bir ifade ile. Bundan o
kadar mutluluk duymuştu ki ölü uzaylı ile konuşuyordu hala.
“Eğer Gözcü’ye güvenirseniz olacağı bu. Hayır bizi göremez
değil. Görüş alanına girmediğimiz sürece sorun yok o kadar. Diğer bacakları
hızlı, aklı kısa olana girmiyorum bile. Herkesin heyecandan kafalarını
kullanmadıkları bir günde ışınlanma gücü olan bir kılıcın nerede olduğuna kimse
dikkat etmiyor anlaşılan”
“Hey kameralar hazır mı? Kimle konuşuyorsun sen?”
Kız elini kulağına götürdü ve konuştu.
“Ah üzgünüm rahip. Bütün bunları onun yaşayan kulaklarına
söylemek isterdim ama planı başarısızlığa uğratmayı göze alamadım. İçimde de
kalsın istemedim”
“Kameraları sordum?”
“Merak etme halloldu.”
Bütün dünyaya yayın yapılıyordu. Arenadan bütün ekranlara bu
görüntüler veriliyordu. İnsanlığın savaştığı görüntüler insanların kalplerine
karşı koyma isteği doldururken istilacılara saç baş yoldurtuyor arada kalmış
seçkin insanlar ise buz gibi terler döküyordu.
Olmuştu işte. En az 3 nesildir boyunduruk altında geçinen
insanlar sonunda baş kaldırmıştı. Başta zincirle rahatça tutulan şimdi iple
bağlı insanlar zincirleri bile kırıyordu artık. Arenada bir panik havası hakim
oldu birden.
Bütün dünyada daha ekranlardaki katliam bile bitmeden bir
savaş patlak verecekti. İnsanlar ayaklanacak ve 3 nesildir maruz kaldıkları zulüme
karşı koyacaklardı. Çünkü artık güçleri vardı. Cesaretleri içinse sadece bir
kıvılcım gerekiyordu ve o kıvılcım gelmişti.
İstilacıların planları basitti. İnsanlığı kendilerine
dayanacak kadar güçlü yap. Böylece neslini sürdür. Tam tersi olmaması için
bilinç altına yapılan kısıtlamaların yeterli olacağı düşünülmüştü. Bu kadar ani
ve beklenmedik bir anda gelen savaş, sürpriz saldırı avantajı ile insanlık için
yeni bir umut doğmuştu.
O umut ise şu an ekranlarda görünen suratın sahibi. Üstü
başı kan revan içinde kalmış. Kılıç-kalkan.
Şehirde patlak veren isyanlar ve arenada yapılan katliam
sonucu nefes nefese kınsız-kılıç ile bir araya geldi kılıç-kalkan. Nefesini
çabucak düzenleyip tek bir kelime söylemişti
“Gerçekler”
“……………”
“Sadece bir eğlence aracı olmamız. İlk rahip anlatmıştı
bana. Yarı final öncesi. Demek sende biliyordun.”
“?”
“Üzgünüm. Pek çok duygu içindeyim ve sadece ne yapacağımızı
konuştuk. Ne düşündüğümüzü değil.”
Kınsız-kılıç ilk defa gülümsemişti. Bu gülümsemekten çok
sıcak bir tebessümdü. Anlıyordu karşısındakini. Bunca yıldan sonra zincirlerini
kopartmışlardı. Şimdi ise ne en güçlü olmak için ne de kazanmak için dövüşüyorlardı.
O andan itibaren sadece özgürlükleri için savaşacaklardı. İlk rakipleri ise
Gözcü ve yanındaki elemandı. Ancak Gözcü belli ki şans eseri yanlarına gelmiş
büyük bir korkuyla kaçıyordu. Yanındaki ise savaşa hazırdı.
Normal ötesi bir gözün bile algılayamayacağı bir hızda
yanlarına varıpta vurmak isteyince önünde bir kılıç belirdi. Kınsız-kılıcın
kılıcıydı bu.
“Hoo demek hızıma yetişebiliyorsun.”
“Lanet olsun tam sırasıydı”
Kılıç-kalkan gördüğü ama karşılık veremediği bu uzaylıya
karşı dövüş pozisyonu alınca kınsız-kılıç konuştu.
“Git”
Sesini ilk defa duymuşçasına bir an ona baktı kılıç-kalkan.
Sonra gülümseyip ayrıldı
“Sanki gitmene izin veririmde!”
Tekrar kılıç çıkmıştı önüne bu sefer kolundan bir kesikle.
“Sen Blink’e karşı koyamazsın.”
Kolundaki kesikten akan kanı yalarken yüzüne zehirli bir
gülüş oturttu.
“Siz fazla havalanmışsınız. Blink senin icabına bakcak”
Bu sırada kılıç-kalkan Gözcüyü kovalıyordu. Önüne çeşitli
uzaylılar çıktı. Bir tanesi elektrik atıoyor bir diğeri alevlere bürünmüpş üzerine
atlamıştı. Kılıç-kalkan önce bir set çekti önüne saldırıları durduran.
Ardından saldırıların oluşturduğu patlamadan görünmeyen tek
bir kesiş ile iki uzaylınında kafalarını aldı. Gözcü ise Koşmaya devam ediyordu
arkasındaki canavardan
“O-onlar ne zaman bu kadar güçlendi!? Daha da önemlisi bu
cesareti nereden buldular”
Kınsız-kılıç ise dövüşüne devam ediyordu. Her heryerden
çıkabilen rakibi çevresinde bir tr hortum oluşturacak şekilde koşarken
“Beni bir daha kesemeyeceksin insan!”
Tekrar kendisine hamle yaptı. Kınsız-kılıç o kadar hızlı
hareket ediyordu ki aynı anda 5 kol çıkartıyor ancak yine de rakibine
yetişemeden darbe alıyordu.
“Hah önce seni yenecem ardından da diğer herifi. Zaten
Gözcünün peşinde mutlaka birilerine rasgelip ölmüştür”
“Buna, son veriyorum”
Kınsız-kılıç öyle bir bakış atmıştı ki Blink bir an tereddüt
etti. Nedenini bilmediği bir öfke psikopat derecedeki neşesinin yerini almıştı.
“Hah öyle mi insan!? Buna ne dersin!?”
Zaman sırf bu anı daha iyi algılayabilmek için yavaşlamıştı
sanki. Öyleki bu beklide evrendeki en hızlı karakterler bile ağır çekim hareket
ediyordu.
Blink 8’e ayrıldı. Kendini sonuna kadar zorladığı yüzünden
belliydi. Kınsız-kılıç ise olduğu yerde kımıldamadan kolunu oynattı. 7 tane
çıkmıştı. Onunda yüzünde ki tek bir ter damlası ne kadar zorlandığını ele
veriyordu. Blink çevresini sardı. Her biri farklı bir şekilde vurmak için hamle
yaptı. Kimi yumruk atıyor kimi tekme. Kimi iki yumruğunu kullanıyor kimi çelme.
Ancak her şekilde darbelerden biri açıkta kalıyordu. 8 Blink vardı 7 kılıç. Son
anda bir kılıç daha belirdi. Blink bunu gördüğünde artık çok geçti.
Zaman tekrar normal şekilde akmaya başladığında Kınsız-kılıç
tam 7 tane darbe almıştı. Ancak uzaylı olduğu gibi duruyordu. Kınsız-kılıç yere
düşüpte tek kolu olmayan yara bere içidndeki
bedeni ortaya çıkınca Blink öylece durdu
“Heh gerçektende güçlenmişler”
Sanki sırf bu sözleri söylemek için kafası beklermiş gibi
sözlerini tamamlar tamamlamaz kafası kayıp düştü. Ardından bedeni. Kınsız-kılıç
kazanmıştı dövüşü. Sırada Gözcü vardı.
Gözcü’yü ölü dövüşçüleri attıkları çukura kadar kovalamış
olan kılıç-kalkan hasmı ile nefes nefese duruyordu çukurun başında.
“Böyle olmamalıydı. Biz sadece ırkımızı kurtarmaya
çalışıyorduk!”
Kılıç-kalkan ölüm saçan gözlerle yavaş yavaş üstüne
geliyordu hasmının.
“B-biz size bu gücü verdik. Ark ile bu gücü verdik. Biz…”
Bir kılıç mesafesi kala durunca artık sonunun geldiğini
anlayan uzaylı bağırdı
“Lanet olası insan! Bu gücü bize siz verdik almasını da
biliriz!”
“Hayır”
Rahip çıkagelmişti.
“Siz yeterince şey aldınız. Bundan sonra insanların
yükselişi olacak tekrar. O insanlara umut olacak. Gerekli cesareti verecek.
Çünkü o zincirlerini kırdı. Herksinki ile birlikte”
Kılıcını indirdi kılıç-kalkan. Tıpkı 1 hafta önce kız
arkadaşına yaptığı gibi. Tam kalbine. Beden çukurdan yuvarlanırken gözlerindeki
hayat söndü.
O andan itibaren pek çok kayıp verdi insanlık. Tarihte
hiçbir gün bu kadar kayıp vermemişti insanlık. Hiçbir gün de bu kadar kitlesel
olarak karşı koymamıştı. O her zaman deneyeceğini söylemişti çocukken.
İnsanlığın her zaman denemesi gerektiği gibi. O insanlara cesaret verdi.
Yapılabileceğini göstermek için.
O kılıç-kalkan lakaplı arena dövüşçüsü. İstila edilen
tarafta dünyaya geldi. Karşı koyan ilk kişi olarak bitirecekti. Babası bildiği
rahiple, sevdiği kız ile, yandaşı kınsız-kılıç ile. O…Kılıç-kalkan
OKumak yorucu olur diyenlere özet:
A.K.(A.na K.arakter) uzaylıların yaptığı bir dövüş turnuvasında finale çıkmıştır. Ancak bu uğurda kız arkadaşını öldürmesi gerekmiştir.
Ustasının son arzusu gereği kız arkadaşını bile bir kenara atan AK finale çıkan rakibiyle gayri resmi yollardan görüşür.
Ustasının dediğine göre her yeni jenerasyonda insanlığın gücü bir tık daha artıyor ve uzaylılar kendi güçlerine fazla güvendiği için bunu önemsemiyor.
Sonunda ikisi finale çıkacak kadar güçlü oldukları için bir katliam planlıyorlar ve birbirleriyle dövüşmek yerine izleyicilere girişiyorlar.
Ardından plot twist kız ölmemiş ve AK'nın ustasının yeteneğiyle iyileştirilmiş. Kız ele başlarını öldürüyor ve AK'nın ustası diğer dövüşçüleri serbest bırakıyor.
Burada hikaye bitiyor ancak eğer tutulursa AK'nın bir devrim düzenlediği devam hikayesini yazabilirim. eğer tutulursa bir tür "AK tarafından devrim liderliği" olabilir hunger games misali
karakter tasarımları ise şu şekilde
Yorum Gönder