Nacizane Claymore tanıtımı
http://sonsuzedit.blogspot.com/2016/06/claymore-tantm.html
Bölüm
Asıl görevleri bitmişti. Miria’nın kendi boyu kadar olan
kılıcı, büyük ve güçlü ama bir kadına yakışacak kadar zarif ve ince kılıcı Claymore
ile kesmişti o dev yaratığı. Yoma denen canavarlardan yapmak için kullandıkları
bu dev kafatası ve şişman bir insan şeklindeki iki canavarı parçalara ayırmıştı.
Organizasyonu bitirmişlerdi. Geriye sadece kalan Yomaları temizlemek kalmıştı.
***
“Uyan Gatts!”
Sırtındaki kanatlarının altında cinsiyetsiz bir insan
görünümündeki elf avazı çıktığı kadar bağırıyordu dev ağacın gölgesindeki
silüete doğru. Bir silüet demek bile yanlıştı belki. Zira siyah cübbesinin
içinde silüet denebilecek kadar bile belli olmuyordu ağacın gölgesinde.
Gatts yorgun göz kapağını kaldırdı. Aslında tecrübeli bir savaşçı olarak böyle
bir durumda uyanmak için birinin bağırmasına ihtiyacı yoktu. Aksine bunca
yıllık savaş tecrübesi üzerindeki ağır kara zırh ile uyumak istediği zaman
dalıp en ufak harekette uyanmasını sağlıyordu zaten. Şu anki tembelliği çok
basit bir duygudan ötürüydü. Olanlar umurunda değildi.
Puck isimli elf bir kez daha bağırdı
“Onlara yardım etmeyecek misin!?”
Gatts homurdanarak ayağı kalktı. Boynundaki damgadan gelen
kanamaya bile uyanmamıştı. Zira damga doğaüstü yaratıkların gücüne göre tepki
veriyor, acıyor, kanıyordu. Karanlıktaki
bir ışık gibi hayaletleri, iblisleri, trolleri ve var olan bütün astral canlıyı
çevresine ve kendisine çekiyordu. Şuan ki acının uykusunu bile bölmeye
yetmediğini düşünürsek bu hayaletler için silah kullanmaya bile değmezdi. Ancak
içinde kalan insanlıktan mı yoksa kendisini bu duruma sokan ziyafet gecesine olan nefretiden mi
bilinmez harekete geçmeye karar verdi bu hayaletlere karşı.
“Tamam”
***
Yomaları temizlemeye başlayan Miria ve ekibi Uyanmış Yoma denen normalden çok daha
güçlü yomaları avlayacak kadar tecrübe edinmişlerdi artık. Aslında Priscilla
ile olan savaşla birlikte artık önlerinde çok ciddi bir rakip kalmamış olması
gerekirdi. Ya da onlar öyle zannediyordu.
Sonuçta en güçlüleri yenmiş olsalar bile aldıkları yardım
Teressa gibi muazzam bir Claymore tarafından gelmişti. Gelmiş geçmiş en iyi
savaşçının yardımıyla yenilen Tek Boynuzlu Canavardan sonra Yomalar bitmemişti.
Bütün Claymorelar dağılmıştı. Artık özgürlerdi ve
istediklerini yapabileceklerdi. Onca travmatik derecede olay ve yomalardan
sonra bunun değerini herkesten daha çok biliyorlardı. Yarı yoma yarı insan olan
Irine yarı yoma bile olmayan ancak insan olamayacak kadar yoma etine maruz
kalmış Clare için bir kolundan vazgeçmişti. Ancak Raki ile birlikte yanına
gelip her şeyi anlatan kıza bakınca bu kararının ne kadar pişmanlıktan uzak
olduğuna bir kere daha şahit olmuştu.
Ancak hiçbir şey bitmemişti. Raki ile birlikte tıpkı Miria
ve ekibi gibi yomaların peşinden gideceklerdi. Buna gerek yoktu. İhtiyaçta
yoktu. Ancak bir şekilde buna mecbur olduklarını hissediyorlardı. Bu yüzden
uzun süre gözlerden ırak bu kulübede geçirdikleri sürenin sonuna geldiğine
kanaat getirip ayrıldılar. Irine elbette onları bekleyeceğini söyledi her ne
kadar kaybettiği kolu tekrar çıkmış olsa da bunun şakasını yapmadan da edemedi
“Kolumu geri getireceğini umuyorum”
Clare içten bir gülümseme ile karşılık vermişti. Yarı yoma
olmanın getirdiği bir avantajdı bu. İnsan üstü güç ve hızın yanında ileri
seviye bir iyileşme yeteneği. Pek çok dezavantajı ve acıyla birlikte gelen bu
özelliğe alışmıştı artık organizasyonun eski 2 numarası.
Clare’in bir zamanlar organizasyon için yomalardan
temizlediği bir kasabada tanıştığı Raki ile yollara düştü. O zamanlar daha
bıyıkları yeni terleyen genç adam şimdi büyümüş ve büyük denebilecek kılıcıyla
yomalara karşı savaşıyordu. Bir insan olduğu düşünüldüğünde bu çok
etkileyiciydi. Ancak güç Clare’in umurunda değildi. O başta hiçbir duygu
beslemediği bu adamı seviyordu. Raki ise kelimenin tam anlamıyla ilk görüşte
aşık olmuştu organizasyonun bir zamanlar en güçsüz olarak tanımladığı 47
numaraya. Sevgisi öyle kuvvetliydi ki Priscilla ile beraber yıllar boyu
süregelen bir arayış içinde kasaba kasaba gezmişti sevgili Clare’i için.
Clare’ın yoma özelliğinden kaynaklı olarak gelişen bir başka
yeteneği olan yomaları hissetmesi sayesinde yaklaşık olarak bu yaratıkların
yerlerini tespit edebiliyorlardı. Bu sayede çok geçmeden bir tanesine rast geldiler.
Yine işin içine beş duyu organı girdiğinde-Sonuçta Raki hala normal bir
insandı- işler biraz daha zorlaşıyordu. Ne de olsa bunlar şekil değiştirebilen
yaratıklardı. Bir insanın hiçbir şekilde algılayamayacağı bir yaratık türüydü.
Tek başlarına olmaları ise bir başka avantajdı. Ancak takım halinde olurlarsa
ne kadar korkunç olabileceklerini de görmüşlerdi.
***
Gatts neredeyse iğrenerek baktı az önce kurtardığı
insanlara. Aslında bir grup hayduttu bunlar ve bu bile onlardan nefret etmek
için yeterliydi. Gatts ise sadece zayıf oldukları için nefret ediyordu
onlardan. En azından kendisine söylediği şey buydu.
Ardından boynundaki damga kanamaya başladı. Neredeyse bir
anda girmişti bu acı. Boynunu tutup dizlerinin üstüne çöktü ve ziyafet
sırasında kaybetmediği sağlam gözüyle doğuya doğru baktı. İki…Hayır üç tane
yaratık vardı. Ne olduklarını bilmiyordu. Sadece acının büyüklüğüyle güçlerini
tahmin edebilirdi. Ancak kesin olarak bildiği bir şey vardı o da 195 santimetrelik
Ejderbiçici’si* ile onları öldüreceğiydi.
***
Clare büyük bir güç hissetti. Neredeyse bir uyanmış yoma
kadardı hissettiği güç. Hala bu derece güçlü yomalar kalmış mıydı gerçekten?
Onlardan bir an önce kurtulmalıydı. Ancak Raki için endişeleniyordu. Evet
kendisini aradığı yıllar içinde oldukça güçlenmişti ama bir uyanmış yoma
karşısında varlık bile gösteremezdi. Aslında kendisi bile gücüyle değil
tecrübesiyle karşı duruyordu onlara karşı. Teke tekte yeterince güçlük
çekiyordu ancak asıl zorluk 7 sene önce kuzeydeki katliamda karşısına çıkmıştı.
Hala hafif bir ürpertiyle hissediyordu o günü. Zira pek çok silah arkadaşı ve
pek çok iyi Claymore o gün telef olmuştu.
“Raki neden biraz dinlenmiyoruz”
“Ah evet yiyecek bir şeyler iyi olurdu. Ben bir şeyler
avlarım”
Clare endişesini yüzüne vurmadan sergileyebildiği en sakin
gülümsemeyi takınmıştı. Zamanında pek çok role bürünmesini öğretmişti
organizasyon tarafından. Bir dilenci, bir kız kardeş, bir fahişe. Organizasyon
çöktükten sonra bile buna ihtiyacı olması hiç hoşuna gitmiyordu. Özellikle
sevdiği adama karşı kullanmak içini daha çok acıtmıştı. Ancak Rakiyi bir kez
kaybetmişti. Hem de Priscilla denen Tek Boynuzlu Canavarla, Teressa’nın
katiliyle birlikte olduğunu düşündükçe omurgasında buz gibi bir el dolaşırdı
sanki.
Eski 47 numara uygun bir alanda ateş yakınca Raki avlanmaya
çıkmıştı. Clare ise hemen oradan ayrıldı. Yomalara doğru son sürat hareket
ediyordu.
***
Biff, Eric ve Hel üç uyanmış yoma idi. Biff ve Eric
organizasyonun ilk savaşçılarından olan erkek claymorelardandı. Hel aralarına
sonradan katılmıştı. Ancak iyi anlaşıyorlardı. Uyanmış yoma güçleri pek çok tek
haneli numaradaki Claymore ile karşılaşabilecek kadar iyi olmasının yanında
birlikte daha da güçlüydüler. Organizasyon ile ilgili olanlar kulaklarına
gelmişti. Miria ve ekibinden uzağa gidiyorlardı. Hayalet Miria gücü ve
hünerleriyle pek çok Claymore’u arkasına almıştı. Yüzündeki iyileşmeyecek derecedeki
yarayı gören hiçbir yoma başkasına söyleyecek kadar yaşayamamıştı. Bu yüzden
sadece kılıçlarındaki her Claymore’a özgü simgeleri öğrenebilmişlerdi ancak.
Clare karşılarına çıktığında bu yüzden bir an
paniklemişlerdi ancak sadece tek bir Claymore olmasından dolayı bu endişeleri
çabucak kaybolmuştu. Biff’in dağı taşı tek hamlede parçalayabilen matkap
şeklindeki yeteneği sadece kaçarak savuşturabileceğin bir saldırı değildi. Eli
birkaç metrelik kolunda ileri geri hareket ederek her seferinde daha güçlü
darbeler indiriyor ve zeminde fayhatları açıyordu. Clare kendini nereden
çıkacağı belli olmayan taş parçaları arasında zıplarken buldu. Yomaların
yaydığı bir tür beyin dalgasını hissedebilirdi belki ama taşlar cansız olduğu
için sadece hislerine güvenemezdi.
Hel ise uçabilen bir yomaydı. Uyanmış formu ise ona bir
yusufçuk böceğinin hızını ve çevikliğini vermişti. Havada son hız uçarken bile
rahatlıkla 90 derecelik açılarda dönüşler yapabiliyordu istediği yöne. Clare’e
çarptığında yoma avcısı kılıcıyla kendini savunmasına rağmen neredeyse
omuzlarına gelen açık sarı renkteki saçlarını kesmek üzereydi üstüne gelen
darbe. Açığa çıkan gücün etkisiyle kapadığı gümüş rengi gözlerini açtığında
sarı iris içinde siyah bir çizgiye dönmüştü gözleri. İnsan tarafından ziyade
yoma gücünü ne kadar kullandığının göstergesiydi bu. Eğer güç dengesini bozarsa
kendiside muhtemelen bilincini kaybedip uyanmış bir yomaya dönüşecekti.
Claymore olmasının getirdiği güç sayesinde çok güçlü olacağı kesindi ancak geri
dönüşü yoktu. İstisnalar kaideyi bozmazdı belki. Ancak bir istisna olabileceği
kesin değildi. Buna güvenemezdi.
Bu yüzden kontrollü bir şekilde saldırıya geçti. Hedefi en
arkada duran Eric isimli yomaydı. Ancak Eric elinde bir tür testere tutuyordu
ve bu dev testereyi kullanabilen dev bir cüssesi vardı tıpkı diğer uyanmışlar
gibi. Clare testerede gördüğü bir ayrıntıyla gücü üzerindeki kontrolünü
yitirmişti biraz daha. Artık dişleri de sivrileşiyor bedenindeki kas kütlesi
artıyordu.
“Evet Claymore. Testeremdeki dişlerin her biri bir claymore
kılıcına ait.”
Clare bunun manasını biliyordu. Bu organizasyondan pek çok
savaşçının öldüğünü gösteriyordu. Zira o kılıçları almanın başka yolu yoktu.
Gücünün kontrolünü kaybetmemek için odaklanmıştı ancak yomasını kontrol altında
tutarken deliye dönmüştü. Pervasızca saldırmasının hesabını da kaybettiği ekip
çalışması ile verecekti. Ancak biri yardımına koşmuştu. Dev kılıcıyla uyanmış
yomalara dahi zor anlar yaşatan Kara Kılıç Ustası Clare’in insan üstü iradesi
ile ayağa kalkmasıyla kaçmalarına neden olmuştu.
Gatts bu tuhaf dev yaratıkları daha önce görmemişti. Onca
yıllık dövüşünde artık görmediği bir başka yaratıkla karşılaşmasının şaşkınlığı
içinde yaralı kıza baktı. Yaralarına bakılırsa acilen müdahale edilmesi
gerekiyordu. Yaralanmış yaratıkları kovalayabilir ya da kıza yardım edebilirdi.
Kararını verdiğini gösteren bir homurdanma sesi çıkarttı ve kılıç denilemeyecek
kadar büyük demir parçasını sırtındaki kınına geçirdi
***
Raki endişelenmeye başlamıştı. Clare’i tanıyordu. Bu kadar
gecikmiş olmasının basit bir açıklaması yoktu. Kesin başını derde sokmuştu
yine. Bu kız çok pervasızdı. Bunun üzerine arkasından koştu. Dile kolay, izini
7 sene sürmüştü. Artık çok daha kolaydı bunu yapmak. Ancak izini sürerken tam
da tahmin ettiği şeye rastgelmişti. Clare’in bir yabancı ile yaraladığı
yomaların birkaç metrelik cüsseleri insan boyundaki iki savaşçıya göre daha
uzak mesafelerden göze çarpıyordu. Raki gayet mantıklı bir çıkarım yapıp
Clare’in yomaların peşinden gideceğine karar vermiş ve o tarafa yönelmişti.
Nitekim öyle olacaktı. Eğer Kara Kılıç Ustası kendisini
durdurmasaydı Clare onları takip ederdi aldığı yaralara rağmen. Eğer Gatts karışmasaydı
ölümcül noktalara gelebilirdi bu yaralar. Şimdi ise üstün bir irade ile
savaşmış bu kızı güvenli bir yere götürmeliydi. Üstü başı açık yaralarından
akan kan ile boyanmış bilincini kaybetmişti. Gatts 180 kiloluk kılıcına nazaran
kuş kadar kalan bu bedeni taşırken zorlanmamıştı. Aslında kendisiyle aynı
boylardaki zarif kılıcı bile daha ağırdı kızın bedeninden. Altı yaşından beri
kılıç savuran Gatts bir savaşçı için silahının değerini biliyordu. Bu yüzden
başka kimseye saygısı olmasa bile hatta zorlansa bile o kılıcıda yanına aldı.
Raki Clare’i bir daha kaybetmek istemese de yomalara
dikkatlice yaklaştı. Yanlarında Clare’e dair bir emare göremeyince geldikleri
yöne doğru yöneldi. Bu sırada Gatts bir tür ağaç kovuğuna çektiği kızın
yaralarını sarmak için bir bez parçası çıkartırken yaralara daha iyi müdahale
etmek amacıyla kızın üstünü çıkarmaya başladı. Vakit henüz gündüz olduğu için
kızın boynunun altından kasıklarına kadar inen yarayı görmekte de
zorlanmamıştı. Ancak bunu sindirmek gördüğü onca yaratığa rağmen kolay olmadı.
Yaralarını sararken gördüğü üzere boydan boya düzgün bir kesik ile ayrılmış ve
tekrar birleştirilmişti bedeni. Böyle bir bedenin düşüncesi bile insanın içini
ürpertirken yaklaşan birinin adımlarıyla dikkatini o yöne verdi Gatts.
“Onunla ilgilen” dedi kara kılıç ustası
“Sen nereye?” dedi bir avuç içine sığabilecek boydaki elf.
Cevap alamayınca kızın daha hızlı iyileşmesini sağlamak için kanatlarındaki
tozu serpmeye başladı. Bu toz ile Gatts’ın sayısız dövüşünde iyi bir takviye
olmuştu, ağır yaraları bununla hafifliyor ancak tam olarak iyileşmesi zaman
alıyordu yaraların. Nedeni tozun etkisinin zayıflığı değil Gatts’ın aldığı
yaraların büyüklüğüydü. Bir keresinde kırık kemiklerinden dolayı 180 kiloluk kılıcını
ağzıyla savurmuştu. Aslında girdiği maceralara bakılırsa hala hayatta olmasının
nedeni saf irade gücü ve şanslı olması denilebilirdi.
Gatts kovuktan çıktığında gözleri fal taşı kadar açılmış
Raki çıplak Clare’in bedenine bakarak kılıcını çekti.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen!?”
Gatts sakin olmasını söylese de Raki dinlemiyordu bile. Bir
anda saldırıya geçmiş ve yomaları bile öldürebilen gücünü ve uzun kılıcını
savurmuştu hiç düşünmeden. Ancak Gatts çok daha zorlu savaşlardan çıkmıştı.
Kılıç bile denilemeyecek boyutlardaki kara demir parçasını çekti göz açıp
kapayıncaya kadar. Ancak sadece kendini savundu. Bir insanın kendisini bu kadar
zorlaması etkileyiciydi. Kendisi de etiyle kanıyla bir insandı elbette ancak
herhangi bir insandan çok daha zorlu bir hayat yaşamıştı. Hayaletleri kestiği
bir güne uyanıp ardından dev yaratıklarla dövüşmek onun için tatil gibiydi
neredeyse.
Rakinin daha ufak olduğu için daha hızlı olması gereken
saldırılarını Gatts kolayca savunurken gözü dönmüş delikanlıyı durduran elf
tozu ve kendi iyileşme gücüyle çabucak kendine gelebilmiş Clare idi. Hızlı bir
açıklamayla mevcut durum ortaya çıkınca Raki’nin isyanı oldukça beklenir
derecedeydi
“Neden bana haber vermedin? Tanrım Clare artık
ayrılmayacağımızı sanıyordum!”
Clare özür diledi ve gümüş rengi gözlerini yumarak Rakinin
dudaklarına bir özür busesi kondurdu. Raki her seferinde bu anın tadını
çıkartıyor ve bu öpücüğü ilk aldığındaki terk edilmiş hissini atmaya
çalışıyordu hala.
Clare hemen ayaklanmaya kalkınca Raki onu durdurdu. Ancak
Clare yomaları herhangi birini daha öldürmeden durdurmak istiyordu. Bu yüzden
Rakiyi dinlemedi ve yola koyuldu.
“Sana ihtiyacımız yok”
“Onları bu halde yenmezsiniz”
Gatts Clare’e baktı. Caskayı hatırlamıştı bir an. O da böyle
inatçıydı. Sağlam gözünde hüzünlü bir bakış hakim oldu. Bunu gören Raki ise
Clare’e böyle bakmasının içinde bir sıcaklığa neden olduğunu hissetti. Kendisi
bu duruma bir isim koyamasa da herkesin bildiği bir duyguydu bu. Kıskançlık.
Yavaş ilerleyen uyanmış yomaları yakaladıklarında Clare
kendini elf tozuyla birlikte bir nebze iyileştirmişti. Ancak hızlı hareket
ettikleri için çok sağlam olduğu söylenemezdi. Ayrıca şimdi korumaları gereken
insanlarda vardı önlerinde. Son anda kurtardıkları bir insanla Raki
dikkatlerini çekmişti ilk. Ardından Gatts dev demir kütlesini kullanarak Biff’e
saldırdı. Ancak Eric testeresindeki kılıçlar ile karşılık verdi. Clare ise Hel
ile uğraşıyordu.
Bu üç yomanın dövüştükleri savaşçılarda olmayan bir şeyleri
vardı. Onlar takım çalışmasına sahiptiler ve rakiplerinin bunu öğrenmeleri uzun
sürmeyecekti. Biff ve Eric sırt sırta verip köşeye sıkışıyormuş gibi
görünmüşlerdi ilk adım olarak. Gatts bundan şüphelenmiş ancak Raki bunu fırsat
bilerek saldırmıştı. Birbirlerinden destek alarak yer değiştiren Eric ve Biff
aynı anda saldırınca tetikte duran Gatts bile karşılık verememişti. Gatts,
Biff’in gerilmiş koluyla attığı yumruğu temiz bir şekilde almış ve metrelerce
havada uçuşa geçerek Clare’e çarpmıştı. Clare bile uçuşundan aldığı ivmeyi
değiştirememiş bir süre daha havada ilerlemeye devam etmişti Gatts. Yinede
durumları Rakiden daha iyiydi çünkü Raki’nin kılıcı ikiye bölünmüştü. Normal
bir yomayı öldürmesini sağlayan kılıç gözleri önünde havada taklalar atarken
normal yomalar ile uyanmış yomalar arasındaki güç farkı karşısında
beklediğinden daha büyük bir şaşkınlığa uğramıştı. Halbuki Clare onları o kadar
kolay halledebiliyordu ki bu kadar güç farkı olduğunu anlamak kolay değildi. Bunu
fırsat bilen Hel ise üstüne gelen kılıcı havada kaptığı gibi Rakinin böğrüne
saplamıştı. Artık önlerinde bir engel kalmamış yomalar kasabayı katlederek
istedikleri kadar yiyebileceklerdi. Ekmekleri insan eti suları kan olmuştu.
Uyanmış yomalar olarak çok daha açtılar ve bugün ziyafet vardı.
Gatts ve Clare üst üste yerde yatmış kendi kanları üstlerine
battaniye olmuştu. Gatts üzerindeki zırhın yapımcısı ihtiyara da bir kez daha
minnet duyduktan sonra yaralı kıza bakmıştı. Kendi düşüşünü yavaşlatmış olsa da
darbe ikisini de bayıltacak kadar kuvvetliydi.
“Gatts! Gatts iyi misin?”
Gatts kafa sallayarak havadaki küçük saydam kanatlı hava
ruhuna iyi olduğunu belirtirken yerdeki kız için aynı şeyi söyleyemeyeceği
belliydi. Bu sefer iyice dinlenmesi gerekecekti.
Raki ise göğsündeki 7 sene boyunca yoma avladığı kılıç
parçası ile yere çivilenmiş bir şekilde gökyüzünü izliyordu bilinçsizce.
Gözlerindeki can gitmiş beynindeki son kan pompası ise artık sınırına
ulaşmıştı. Düşünebildiği tek şey ise Clare idi. Onca yıllık arayışından sonra nihayet
buluşmuşlar ve bedenindeki o yaraya rağmen onunla birlikte olmaya nasıl can
attığını düşündü. Onu ne kadar sevdiğini ve o kara kılıç ustasının birden nasıl
ortaya çıktığını düşündü. Eğer yeterince güçlü olsaydı kendisini geride
bırakmazdı Clare. Yeterince güçlü olsaydı kara kılıç ustasıyla birlikte
savaşması gerekmezdi. Sadece yeterince güçlü olsaydı…
Birden kanında bir hareketlenme hissetti. Bedenine saplanmış
kılıçtaki yoma kanından geliyordu bu. Yomalarda böyle yapılıyordu işte.
Mirianın organizasyona nokta koymak için kestiği o canavarların kanları
birleştirip bir tür virüs ortaya çıkıyordu. Yoma denilen şey bir virüstü
aslında Sadece kanla bulaşan bir virüs. Az önce maruz kaldığı bir virüs. Ancak
virüs güçlü değildi. Claymore yapmak için bile bir miktar kan değil bir bedeni
ikiye bölmeyi gerektirecek kadar et kullanılıyordu. Evet, yarı yoma-yarı insan
Claymorelar içlerinde bir nevi yoma eti taşıyordu. Bedenindeki çelik parçası
bir et değildi belki ama en az 7 sene
boyunca yoma kanıyla yıkanmıştı. Teoride aynı şeydi yani.
İlk Biff fark etmişti. En iyi hislere sahip olduğu için
değil. En yakında olduğu için fark etmişti. Bütün kasabada ki ceset kokusunun
içinde arkasından yaklaşan yomayı hissetmişti. Yoktan var olmuştu sanki. Ancak
gözleriyle görünce nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Eric ve Hel
önden giderken kendisi birkaç parça daha insan yemek istemişti. Fiziksel olarak
en güçlü kendisiydi zira. Sonunda arkasını döndüğünde o yomayı gördü.
“Ama, nasıl?”
Yoma kendisine yaklaşırken uyurgezer gibi mırıldanıyordu.
“Güç, güç istiyorum.”
Biff beklemediği bu manzara karşısında endişelenmişti.
Birden saldırma dürtüsüne kapılmıştı. Bu işi bir an önce halletmeli yoksa daha
kötü olacağına dair çok ilkel bir tehlike hissine kapılmıştı. Bunun üzerine
alnındaki tere aldırmadan yumruğunu sıktı. Karşısındaki yoma hala uyurgezer bir
ifadeyle huşu içinde kendisine bakıyordu.
“Güç istiyorum. O yumruğu karşılayabilecek gücü istiyorum”
Biff yumruğunu gerdi
. Eli kendi çevresinde dönerek omzuna kadar çıkmıştı. Kendisi de bunu yaparken
zorlanıyordu belli ki. Ama basit bir matkap saldırıyla bile ortaya koyduğu
hasar ortadaydı. Bunu yaparken geçen süreyi de hesaba katarsak ortaya çıkacak
güç müthiş olacaktı. Ancak karşısındaki yoma sadece tek elini kaldırmakla yetindi.
Bunun üzerine bir savaş narası ile elini serbest bıraktı Biff.
Yumruğu çivilenmiş kadar sert bir şekilde durmuştu. O kadar
ani durmuştu ki kendi eylemsizliğinden aldığı güç ile kolu dirseğinden
parçalanmıştı Biff’in. Ancak o şaşkınlığından acıyı bile duymamıştı. Aksine
korkusu yüzünden bir adım gerilemişti. Karşısındaki insan boyundaki yomanın
kolu birkaç kat daha adele ile kaplanmıştı sanki. Tuttuğu dev eli bıraktı.
Dönerken birden durduğu için sıkılmış bez gibi büzülmüştü kol. Ardından tek bir
hamle yaptı ileriye doğru. Biff’in son hatırladığı görüntü ise kafasının
yerinden söküldüğüydü.
Akşama doğru Gatts’ın bulduğu yiyecek ile karınlarını
doyuran ikili ateşi söndürüyordu. Clare’i Raki’nin peşinden gitmemeye ikna
etmek kolay olmamıştı. Aslında ikna dahi edilememişti ancak aldığı yaraların
yanında kendini çok zorlaması sonucu bedeni izin vermemişti gitmesine. Ne kadar
hızlı iyileşse de belli bir vakit gerekiyordu iyileşmesi için. Ayrıca yemesi de
gerekliydi. Bir insandan daha az ama bir Claymore’dan daha fazla yiyordu.
Sonunda yola çıktıklarında hala hiçbir şey konuşmamışlardı.
İki savaşçıda ne yapması gerektiğini biliyor ve bunu kelimelere dökmeye gerek
görmüyorlardı sanki. Zaten yaralı yatarlarken konuşmaya mecalleri yoktu. Ama
şimdi kelimeler kifayetsiz kalmıştı.
Kasabaya vardıklarında kendilerini karşılayan katliam
izlerinin iki savaşçıda da farklı etkileri olmuştu. Clare için kurtaramadığı
canlara karşı hissettiği pişmanlık iken Gatts bunu neredeyse normal
karşılamıştı. Aslında bunun tehlikeli olduğunu biliyordu. Serseri bir şekilde
sayısız geceler kovaladığı gölge, kendisine ve bütün birliğine ihanet eden
yaratık. Eğer bu kelimeyi kullanmamış olsa onun cazibesine kapılabileceğini
hissetmişti. Zira konu Griffith olduğunda kendini neye şartlandırırsan
şartlandır insanı etkileyebilen bir varlığı vardı. Görünüş olarak bile Gatts
ile zıtlardı. Gatts’ın siyah sivri ve kısa saçlarının yanında Griffith’in uzun
beyaz dalgalı saçları ona asil bir hava katıyordu. Gatts uzun boylu barbar
tipli yapılı bir adamdı. Griffith ise neredeyse kadınsı bir narinlik ile asil
bir özgüveni vardı. Gatts övünmekten hoşlanmasa da gücünü göstermekten çekinmez
iken Griffith daha mütevazi idi. Yine de bütün bu özellikleri amacı uğruna
yıllardır kendisine yoldaşlık yapmış insanları ziyafete atmaktan alı
koymamıştı.
Kara kılıç Ustası Clare’in hızlanması ile kendine geldi.
“Bu taraftan!”
***
Rakinin açık renk sivri uzun saçları yerini daha mavi ve mor
tonlarda hareket eden bir uzva bırakmaya başlamışken Hel ile karşılaşmıştı.
Kasabanın biraz ilerisindeki uçurumun kıyısında Eric uçurumu inerken fark
etmişlerdi arkalarındaki yomayı. Hel uçabildiği için Biff’in intikamını almaya
karar vermişti. Eric itiraz etse de Hel’in duygularından ötürü kendisini
dinlemediğini biliyordu. Uyanmış bir yoma olan Raki hala uyurgezer gibi bir
huşu ile mırıldanıyordu Hel saldırırken.
“İstiyorum…Ona ulaşmak istiyorum. Onu yakalamak istiyorum.
Yakalamak…”
Kendisine gelen darbelere karşı kolunu kapladığı etten zırh
ile savunurken Hel’in hava avantajını hızıyla birleştirmesine karşı
koyamıyordu. Rakibinden yavaş kollarından biri birden bir kırbaca dönüşmüştü
mırıldanması bittiğinde. Kolunu kırbaç şeklinde şaklatmak için savurduğunda Hel
bu göz göre göre gelen darbeyi kolayca savuşturmuştu ancak bu basit bir kırbaç
değildi. Tıpkı kendisi gibi havada inanılmaz bir kıvraklıkla dönüp hedefine
doğru ilerlemeye devam etmişti kırbaç. Hel kaçmaya çalıştı ancak bu beklemediği
kırbaç bir yılan gibi kendisini izlemeye devam ediyordu havada. Sonunda sürpriz
saldırı işe yaramış ve kırbaç kendisini yakalamıştı. Hel kırbacın üstünde
sivrileşip sertleşen dikenlerin yoma tenine batmasıyla son bir hamle yaptı. Bu
hamle ile kendisini yakalayan yomayı uçuruma çekmeyi başarmıştı.
İki yoma uçurumdan düşerken Hel iyi bir strateji
belirlediğinden emindi. Zira kendisi uçabiliyordu. Ancak stratejisindeki gedik
kendisini saran kırbacın bir yılan gibi kendisine gittikçe daha fazla
dolanmasıydı. Uçurumdan düşmek hiçte tahmin edildiği gibi uzun bir vakit
almamıştı. Aksine o kadar kısa sürmüştü ki Hel sadece bir an sonra yere
çarptığına yemin edebilirdi. Üstündeki yomada yaralanmıştı düşüşün etkisiyle. Ancak bundan etkilenmiş gibi bir hali yoktu.
Aksine kırbacını tek hamlede çekerek yakaladığı uyanmış yomayı iki haneli bir
sayıda parçaya bölmüştü.
Raki hemen karşısındaki Eric ile gözgöze geldi. Üstündeki
kan nasıl bir vahşete hazır olduğunu ortaya koyuyordu. Öyle ki artık takım
arkadaşlarını yitirmiş Eric bile endişelenmeye başlamıştı. Özelikle o sakin
gözlerinden korkmuştu. Sanki irisi silinmişti. Buna rağmen elindeki testere
şeklindeki yere baktığını anlayabiliyordu. Gözlerinin sadece beyazı kalmış dili
ise mırıldanıyordu
“İstiyorum…Kılıç istiyorum…Keskin bir kılıç istiyorum…”
***
Clare eğer Raki’nin kırık kılıcını gördüğü için endişeden
kuduruyor olmasaydı Bir insanoğlunun kendisine nasıl ayak uydurduğuna
şaşırabilirdi.
Sonunda uçuruma rast geldiklerinde Clare aşağıdaki
yomalardan birinin çoktan öldüğünü hissetmişti. Ancak yola çıktıklarından beri
var olduğunu hissettiği bir başka canavar onu endişelendiriyordu. Bedenindeki
yoma etinin kendisi titriyordu sanki. Kime ait olduğuna dair tanıdık his ise
bambaşka bir mevzuydu. Bu durumda ne hissetmesi gerektiğinden emin değildi.
Rakiyi yoma olarak görmeye hazır mıydı gerçekten? Ya onu öldürebilecek miydi?
Onu öldürmesi gerekiyordu değil mi? Yoksa Priscilla gibi bir başka canavarın
daha doğuşuna neden olabilirdi. Tek boynuzlu canavarın Teressa’yı öldürmeden
bir an önce bilincinin son kırıntılarıyla nasıl yalvardığını hatırlıyordu hala.
Ancak o noktaya gelince artık çok geçti. Daha önce organizasyonun 9 numarası
ile bu sefer bir savaşçı olarak benzer bir anısı vardı belki. Başarılıda
olmuştu. Ama bu sefer ki durumu o an ile özdeşleştirebilir miydi gerçekten?
Erkekler için durumun daha farklı olduğunu ilk elden duymuştu. Uyanmış yoma
olan erkek bunun cinsel haz gibi hatta belki daha bile zevkli olduğundan
bahsetmişti. Bir an bir savaş narası duydu. Bir insandan geliyordu. Gatts hiç
beklemeden uçurumdan atladığında Clare bir an düşüncelerine daldığını fark
etti.
Kara kılıç ustası
boynundaki acıyı tarttı. Damgasındaki acı bu yeni canavar olmuş yomayı
öldürmesi gerektiğini söylüyordu. Çünkü canavar her an daha da güçleniyordu.
Acının yaklaşmasına nazaran çok daha büyük bir eşik ile artmasından anlamıştı
bunu. Bu işi hemen bitirecekti. Yoksa kendisinin ölmesi içten bile değildi. Her
zamanki gibi tüm gücünü ve ruhunu koymuştu ortaya. Dövüşmekle ilgili bildiği
pek çok şey vardı. Ancak asla değişmeyen kurallardan birine sarılmıştı şu an.
‘Korkarak kaçmak, köşeye sıkışıp savaşmak zorunda kalmak, vur kaç yapmak…
Taktik değişebilir. Metod değişebilir. Ancak o anki duygular değişmeyecektir.
Her zaman ki gibi en çok yaşamak isteyen hayatta kalır.’
Yapımcısının söylediğine göre elindeki kılıç gerçek bir
ejderha avlamak için kullanılmış ve ejderhanın kafatasını ikiye bölen darbeyle
ortaya çıkan kanla yıkanmıştı. Böyle bir yaratık için daha azı işe yaramazdı.
Raki bunu bilmiyordu ancak kara kılıcın haşmetine bakarak bile bunu
hissetmişti.
***
Kara kılıçtan kaçmak için yeterli zamanı olmamıştı Rakinin.
Zira az önce kırbaç olmuş kolu ufak ama güçlü bir etin tuttuğu dev bir kılıca
dönüşmüştü. Kılıç demek pek doğru değildi belki. Zira daha girintili
çıkıntılıydı yüzeyi. Sanki her açıdan ve her mesafeden kesmeye uygun
tasarlanmıştı. Bu kılıç ile Eric’in testeresini kıstırarak durdurmuş ardından
tek hamlede ikiye bölmüştü yomayı. Ancak tam bu sırada duyduğu savaş narası
uçurumun tepesinden kafasına iniyordu. Henüz canının son damlasını vermemiş
olan Eric ise nedenini bilmediği bir içgüdü ile tutmuştu Raki’yi. Belki kendi
insanlığından bir kırıntıydı bunu yaptıran, belki de kara kılıç ustasının bitmek
bilmez yaşam gücü. Nedeni ne olursa olsun muazzam kılıç Rakinin yeni teniyle
buluşmuştu.
Ancak yeni yoma olmuş adam buna bedenini sertleştirerek
karşılık vermişti. Eğer bunu yapmasaydı
bedenini yaracak kadar kötü bir yara açılacağını biliyordu. Aslında bunu
dövüşten hiç anlamayan biri bile anlayabilirdi. Her ne kadar Gatts’ın o
uçurumdan atlarken kılıcının yaratık teniyle buluşma ihtimalini göz önüne
almamış olsa da bu saldırıyı yaparken tereddüt etmemişti.
Sonuç olarak işte bir yaratık ile daha karşı karşıyaydı.
Aklına Zodd ile yaptığı ilk dövüş geldi. O zamanlar daha genç ve muhtemelen
daha güçsüzdü. Ama bir şekilde hayatta kaldı. Griffith’in de yardımı olmuştu
elbette. Şimdi ise Griffith’e karşı duyduğu kin ve nefret yoluna devam etmesini
sağlıyordu. Karanlıkta yalnız başına savaşan biriydi artık. Griffith ile
arasına giren her şeyi yok edecekti. Artık kara kılıç ustasıydı o.
Raki kılıca dönüşmüş kolunu kırbaca çevirdi yeniden. Artık
mırıldanmıyordu. Hedefine odaklanmıştı. Yoma yanı ağır basıyordu. Açtı. Çok
açtı. Daha önce hiç bu kadar acıktığını hatırlamıyordu. Tek istediği yemekti.
İnsan eti yemek ve yemeği kendisine gelmişti işte. Her zamanki gibi yiyeceğini
avlayacaktı işte.
Gatts’a karşı kırbacıyla yaptığı hamleleri havadaki yusufçuk
böceğini yakalayabilecek kadar keskin olmasına rağmen kara kılıç ustası
yılların getirdiği tecrübe ve güç ile bunları karşılayabiliyordu. Hareketleri
normal bir insan gözünün seçemeyeceği hızdaydı. Kırbacın isabet ettiği kaya
parçalarında derin izler açılıyordu. Gatts sabırla her hareketine uygun
miktarda güç koyarak hareket ediyor bir açık arıyordu. Yomanın diğer elini
kılıç dediği keskin nesneye dönüştürünce hamle yapacağını fark etti. Neredeyse
ilizyon numarası olabilecek kadar hızlı gelen kılıç darbesinden korunamazdı.
Bir kırbaç saldırısına tüm gücüyle vurur vurmaz bütün bedenini tek bir yöne
yatırdı. Kılıç yanağını kesmişti ancak şimdi saldırmak için açıkta bulmuştu.
Bedeni yatırdığı tarafa düşerken dev kılıcını hızla çevirip yaratığa hamle
yaptı. Yeni yoma kafasına geldiğini düşündüğü saldırıya kırbacıyla karşılık
vermeyi denedi. Ancak hatası da buydu zaten. Kırbacı ikiye bölen kılıç bedeni
zeminle buluşmuş sahibi tarafından hızla tekrar çevrilip diğer koluna yöneldi.
Geri çekilmişti ilk
defa. Yoma olduğundan beri ilk defa geri çekilmişti. Bu onu kızdırmazdı.
Yenilmek onu kızdırmazdı. Taktikler onu kızdırmazdı. Bir insanın onu yaralaması
onu kızdırmazdı. Hayır, onu kızdıran şey midesinde hissettiği yanmaydı.
Açlığının getirdiği öfke ile geri çekilmiş ve kılıcıyla yerdeki Gatts’a
saldırmıştı. Gatts dev kılıcı ile kendini savunsa da bu kadar çabuk bir
karşılık beklemediği belliydi. İlk darbe o kadar güçlüydü ki yattığı yer
çatlamıştı ağırlıktan. Peşpeşe gelen kılıç saldırılarını karşılamak için tüm
gücünü kullanıyordu. Ancak sağlam koluna aldığı birkaç çizik bu girintili
çıkıntılı kılıcın gitgide daha isabetli vuruşlar yaptığına kanıttı. Sonunda
neredeyse ağır çekimde gördüğü boşluk için ağzından köpükler saçarak
bağırmasına neden oldu.
“İşin bitti!”
“Raki! Hayır!”
Sadece bir anlık sürmüştü. Ancak o tereddüt anında Gatts
kendisini savunmuş ve üzerindeki değil zırh, pelerinin ağırlığı bile normal bir
insan için fazla sayılabilecekken tek bir harekette ayağa kalkmıştı.
“Ucuz yırttı”
Puck isimli avuç içi kadar elf onca koşturmacanın içinde
sonunda kendisine sahne bulmuşken Clare ve Raki göz göze geldi. Bu sırada Gatts
tüm kuvvetiyle hiç beklemeden kılıcını savurdu.
“Bekle!”
Clare aşağı yukarı aynı boyutlarda ama daha zarif kılıcı ile
akranı dev demir parçasını durdurmuştu. Raki ise öylece Clare’e bakıyordu.
Bedenindeki değişim gözle görülebilecek seviyedeydi. Her seferinde teninin
üstüne yenisi ekleniyor ve ya kasları gerilerek genişliyor, büyüyordu.
“Ne yaptığını zannediyorsun!?”
“Ona bir bak. Beni tanıdı”
“Bu onu daha az tehlikeli yapmıyor.”
“Onunla konuşmama izin ver”
“Eğer beklersek onu yenemeyiz”
“Lütfen!”
Gatts yalvaran gümüş gözlere baktı. Eğer bu bir sevgili kavgası
olsa umurunda olmazdı ama boynundaki damgadan gelen acının artması ona çabuk
olmasını söylüyordu. Bu yoma denilen şey her geçen dakika güçleniyordu ve
sonunda yenemeyeceği bir seviyeye ulaşmak üzereydi. Bunu yapamazdı. Bunu gören
Clare şansını tekrar denedi.
“Sadece bir dakika ver”
Gatts ağzından çıkan köpüklerle öylece duran yaratığa baktı
göz ucuyla. Ardından homurdanır gibi bir “tamam” sesi çıkardı.
“Ama sadece bir dakika! Fazladan bir saniye bile beklemem”
Clare hiçbir şey söylemeden kılıcını kınına koyup Rakiye
sarıldı. Gatts ise dev demir parçasını yaratığın boynuna vurmak üzere hazırda
tutmuş bekliyordu artık.
“Raki! Beni dinle! Bunu geri döndürebilirsin. Geri döndürmek
mümkün”
Yomanın gözlerinde bir anlık bir parıltı gezdi. Ancak
çıkardığı ses ile bunu bastırmak istercesine bağırdı.
“Raki lütfen! Lütfen beni dinle böyle olmayacak! Onca zaman
sonra seni buldum. Beraber bunun üstesinden gelebiliriz! Lütfen sesimin sana
ulaşmasına izin ver!”
Clare gözleri yaşlı bir şekilde acı acı bağırarak Rakinin
artık iyice kaybolan gözlerine bakıyordu. Raki ise derinden gelen bir tür ses
çıkarmaya başlamıştı. Rahatsız olduğu belliydi. Bir şeylerle savaşıyordu evet
ancak bedeninin hakimiyetini her geçen saniye daha da yitiriyor gibiydi.
“Raki!”
Diye bağırdı en sonunda Clare ve ardından insan tenini
iyiden iyiye kaybetmiş Rakinin boynuna sarıldı. Kendi de biliyordu. Bir kere
yoma oldun mu asla geri dönüş yoktu. Ancak belki, sadece belki insan haline
geri dönebilirse bunu kontrol edebilirdi belki.
Bir ılıklık hissetti. Sıcak ama kötü kokulu bir sıvı
gelmişti üstüne. Gözlerini açtığında kara kılıç ustasının kılıcını indirdiğini
gördü. Vakit dolmuştu.
“Bunu neden yaptın!?”
“Bekle…”
“Nasıl yaparsın!? Hiçbir şey yapmıyordu!”
Puck Clare’in öfkesini hissetmiş önüne geçmişti. Ancak gümüş
gözleri öfkeden sarıya dönmüş savaşçı onu dinlemiyordu. Sadece kılıcını
çekmişti.
Gatts sağlam gözüyle kıza baktı. Farketmemişti bile.
Canavarın bedenini delip geçen pençesini fark etmemişti. Üstüne hala onu
savunuyordu. Yine de yapması gerekeni yapmıştı Gatts. Vakit dolduğunda kızın
böğrüne açılan yarayla birlikte yaratığın kellesine hamle yapmış ve dev kılıcı
kelleyi tutan eti kesmişti.
Clare Gatts’a saldırmak için hamle yaptığında anladı
bacaklarındaki gücün çekildiğini. Ancak yapabileceği bir şey yoktu. Durumu
kabullenmesini kolaylaştırması umuduyla gözyaşlarına hakim olmayı bıraktı.
Onca yıl sonra edindikleri mutlu son böylece sona ermişti.
Gatts kendisine olan öfkeye aldırmadan yoluna devam ederken Puck onun ne kadar
duygusuz olduğundan dem vurmak istedi ama ortamdaki havanın ağırlığı
kelimelerin ağzından çıkmasına müsaade etmiyordu. Clare’in omzuna kondu usulca.
Onun ağırlığını hisseden Clare ise bedeninden ayrılmış kafaya gitti.
Kucakladığı kafayla Teressa ile olan son anılarına gitmişti aklı. Onda da aynı
böyle kucaklamıştı Teressa’nın kafasını. Ancak aynı şeyleri tekrar yaşamak
istemeyen yanı ağır gelmiş olacak ki kafayı düşen bedendeki yerine oturtmayı
tercih etti. Aslında iyileşebilirdi bu canavar. Ne de olsa bir yomaydı. Clare
Teressa’nın kafasını taşırken bunu bilmiyordu ama şimdi kendisinin içindeki
yoma ile bu fikre tutunmayı tercih etti.
Puck başka canlıların duygularını hissettiği karnını tuttu.
Clare’in kafasından geçenleri bilmiyordu ama hislerini anlıyor, özümsüyordu.
Her ne kadar bir canavarda olsa ona yardım etmeye karar verdi. Kanatlarındaki
peri tozlarını saçmaya başladı canavarın boynuna. Gatts ağır adımlarla
ilerlediği için çok uzaklaşmamıştı ve olanları da görmüyordu. Sonunda Clare
fark etti. Yomayı hissetmiyordu ancak yerine oturan kelle, bedeninde
hareketlenme başlamıştı.
Bu olabilir miydi? Yomadan kurtulmak gerçekten mümkün müydü?
Salya sümük bir şekilde yarım ağızla teşekkür edebildi ancak bu ufak elfe.
“Teehee önemli değil”
İnsan haline dönen Rakinin bedenine baktı ardından. Raki
geri dönmüştü. Kara kılıç ustası da öyle.
Gatts duygularını içine atmayı öğreneli çok olmamıştı
aslında. En son behelit ile kurban edilen kızın yanından ayrıldıktan sonra
belirgin bir yüz ifadesi takınmıştı istemeden. Ancak şimdi bu konuda daha
iyiydi.
“O hala bir canavar”
Gölgesi akşam güneşi ile birlikte üstlerine düşüyordu
Clare’in. Ancak kılıcına davranmadı. Uzun bir sessizliğin ardından iki savaşçı
gözleriyle anlaştılar. Bunun üzerine Gatts arkasını döndü ve sadece şunları
söyledi gün batımına doğru ilerlerken
“Sanırım yoluma çıkmayacaksınız”
Clare kendini koyuvermiş Raki’ye sarılmıştı. Gözlerini
kırpıştırarak açan adam ise elini bir çocuğun başını okşar gibi Clare’in açık
renk saçlarında gezdirdi. Gatts ise boynundaki acının azalmasıyla yüzüne memnun
bir tebessüm oturtarak Puck’ın az önce olup bitenle ilgili olan gevezeliğine
aldırmadan yoluna devam etti.
“Ama onu ben kurtardım. Benim sihirli elf
kanatlarımdaki toz sayesinde oldu. Neden bunu kabul etmiyorsun? Neden bir şey
söylemiyorsun? Hey Gatts beni bekle! Gatts!”
SON
Umarım beğenmişsinizdir.
Yorum Gönder