Hikaye notları: digimon dünyasından pokemona bir crossover işte. Digimon
karakterlerinin ağırlıkta olduğu bir hikaye çünkü yapısı buna daha uygun.
Bölüm
“Hayır hayır hayır hayır”
Kabarık sivri saçlara sahip çocuk bisikletinin pedallarına
olabildiğince fazla kuvvet uygularken nerede yanlış yaptığını düşünmeye
çalışıyordu bir yandan. Ancak uzaklardan gelen kükreme seslerine karışan kaya
gümbürtüleri bunu oldukça zorlaştırıyordu.
“Böyle olmamalıydı. Hepsini yok etmiştik. Bütün kuleler
gitmişti”
Taichi bu duruma nasıl geldiklerini düşündü. İzuminin digievrende
ki bir anormallikten bahsettiğini hatırlıyordu.
“Ancak bu anormallik digievrenden farklı…ve aynı”
“Nasıl yani?”
Mimi’nin şaşkın bakışları altında sorduğu soruyla öne
çıkması sık olan bir şey değildi. Ancak İzumi bu durumdan hoşlanıyordu. Onun
her haliyle tatlı olduğunu geçirdi aklından. Az önce bahsettiği soruya
dönmesini sağlayan ise Matt’in diğer çocuklara göre daha serinkanlı dürtmesi
olmuştu. İzumi neye uğradığını şaşırdı. Az kalsın önündeki diz üstü bilgisayarı
düşürüyordu. Önündeki kalabalığa baktı.
Çocukken digi dünyada atıldıkları maceraların devamı bir
sonraki neslin bir tür kara halka ile digimonları kötücül davranışlar içine
almasıyla devam etmişti. O zamanlardan beri çok yol kat etmişti bu çocuklar.
Büyümüş ve kendi uğraşlarına sahip bireyler olma yolunda büyük adımlar
atmışlardı.
Artık eskisi kadar görüşemiyorlardı. Ancak ortak payda da
buluştukları noktada bir sorun olduğu için bir araya gelmişlerdi. Yine de
herkes gelememişti. Konser çalışmalarını bırakıp gelen sarışın şarkıcı Matt,
Amerikadan gelen ekibin sevimli ve çıtıpıtı kızı Mimi, bir tür lider konumunda
olan Taichi ile birlikte bilgisayar dahil pek çok elektronik eşyada inanılmaz
bir performans gösteren İzumi’nin evinde toplanmışlardı. Buruk bir sevinçle
selamlaşmış ve hemen konuya girmişlerdi bu yüzden.
“Ufak bir çatlak var. Digimonda gördüğüm hiçbir koda
benzemiyor.”
“Bir tahminin var mı?”
“Eğer bir şeye benzeteceksem bu bir…kapı olurdu”
“Kapı mı?” Mimi yine heyecanlanmıştı.
“E-evet”
İzumi direk gözlerinin içine bakan Miminin yüzünden zorlukla
ayırabildiği gözlerini dizüstü bilgisayarına çevirdi.
***
Araştırma için Taichi gitmeye karar verdi. İzumi gerçek
dünyadan destek verirken olası bir terslikte duruma müdahale edebilmek için
geride kalmıştı. Ancak yine de digi dünyada bekleyecekti. Mimi ise gerçek
dünyada diğerlerine ulaşmaya çalışmaya karar verdi. Ayrıca İzuminin Mimi ile
birlikte kalmak konusunda suratına hücum eden kan dışında sıkıntısı yoktu.
Tai bir hayvandan ve hatta bir digimondan fazlası olarak
gördüğü agumon ile yola çıktı. Matt ise gabumon ile kapı dedikleri anormalliğin
hemen önünde bekliyordu.
“Gabumon”
“Evet Matt?”
“Neden bizim gitmediğimizi sormayacak mısın?”
“Sen buradaysan benim için nedeni önemli değil”
Matt’in dudaklarında hafif bir kıvrılma belirdi bunun
üzerine. Kürklü bir köpeğe benzeyen digimonu bu kadar iyi bir dost olduğu için
bazen onu hak etmediğini düşünüyordu. Şimdi de bu anlardan biriydi. Bu kadar
iyi bir dostu hak etmek için ne yapmıştı ki?
Taichi neredeyse ilkbaharın özünü barındıran bu digi
bahçeden kapıya baktı. Birler ve sıfırların yeşil renkte çevresinde döndüğü
yuvarlağın ortasında kara delik gibi duruyordu bu kapı. Turuncu dinazoruna bir
kez daha baktı.
“Hazır mısın?”
“Elbette Tai.”
“Öyleyse girelim”
Korkuyordu aslında. Bunu kimseye itiraf etmeyecekti. Değil
Agumona kendisine bile itiraf edemiyordu. Eğer yanındaki arkadaşı olmasaydı
buna cesaret bile edemezdi belkide. Aslında cesarette korkudan doğmaz mıydı
zaten? Ne kadar korkarsan kork doğru olanı yapmak, eyleme geçmek değil midir
cesaret denilen duygu? Kafası bu kadar felsefik şeylere çalışmazdı Taichi’nin.
En felsefik düşüncesi futbol topunun kavisli gitmesiydi muhtemelen. Aptal
değildi ama bu kadar derin düşünmediği de gerçekti.
Kara deliğin içine doğru yürürken istemsizce turuncu
dinazorunun pençesiyle buluştu eli. Bedeninde canını yakmayacak kadar hafif bir
elektrik çarpıntısı hissedince ürperdi. Ancak yola devam etti. Önce kenarlardan
ışık geliyormuş gibi hissediyordu ancak şimdi ortalık tamamen karanlıktı. Ancak
ilerlemeye devam etti. Birden açıklığa çıkmıştı. O kadar ani olmuştu ki
gözlerini Güneş ışığı aldı. Göz kapakları yetmiyormuş gibi elini de siper etmişti
ışığa karşı. Görüntü yavaş yavaş gelirken bir kükreme sesi geldi kulağına
***
Charizardların neşeli kükremeleri içinde yaşadıkları
yanardağdan dışarı taşıyordu. Bu sesleri severdi dağın tepesindeki silüet.
Özgürlüğün sesiydi bunlar. Kendisi deney laboratuarındayken duyamıyordu
bunları.
Özgür pokemonların sesine odaklanmaktan asli görevine döndü
hissettiği ürpertiyle. Bir an neden burada olduğunu unutmuştu. Öyle güzeldi ki
unutmak. Ancak artık yapamazdı. Zamanında düzenlediği bir tür turnuva ile
çeşitli pokemonların DNA’larından almış ve onlarla huzur dolu bir yere
yerleşmişti. Ancak tuhaf siyah bir spiral pokemonların bileklerine dolanıp
onları kötücül bir tür ruh haline sokuyordu. Çevrelerine kafalarının içindeki
bir sese itaat eder gibi saldırıyorlardı.
Bunu durdurmak için gelmişti buraya. Kendi pokemonlarına
zarar vermemek için kurtaramamıştı pek çoğunu ancak spirallerin geldiği yeri
buraya kadar izlemişti. Şimdi ise güçlerini kullandığını belli etmek
istercesine mavi renkte parlayan gözleriyle bir spirali kestirmişti gözüne.
Daha önce hiç görmediği bir canlıya doğru gidiyordu. Uzun kıvırcık saçlarının
üstüne çektiği bir tür gözlük ile turuncu renkte bir dinazordu bunlar. New
denen pokemon üstünde yapılan insan deneyleri sonucu oluşmuş beyninden gayet
mantıklı bir düşünce geçti bunun üzerine
“Bir pokemon antrenörü ve pokemonu mu? Daha önce hiç böyle
bir pokemon görmemiştim.”
Ufak yassı kafasını pokemon antrenörü farz ettiği kişinin
koştuğu yöne çevirdi. Orada ateş tipi pokemonlardan charmender ve evrilmiş
türleri olan pokemonlar vardı. Oradan mı geliyorlardı? Yeni bir tür mü
evrilmişti? Sonra havadaki ses geldi kulağına. Şimdi bunları düşünemezdi.
Öncelikle şu kara spiraller ile ilgili bir şeyler yapmalıydı.
Tam üstüne gelen bir spirali telekinetik yeteneğiyle
yakaladı. Sadece bakarak havada titremesine neden olan spiralin arkasından bir
tür palyaçoya benzeyen biri duruma yorumunu getirmişti
“Ah gerçekten güçlüsün değil mi?”
“Sen de kimsin?” dedi Newtwo.
Piedmon her nasılsa digimonları kontrol eden spiralleri ele
geçirmişti ve yanında yükselen siyah digimona bakılırsa spirallerin peşine
düşmeden önce Newtwo ikiye karşı bir mücadele vermek zorundaydı.
“Sanırım bu Dünyadaki işadamı tabirine uyuyorum bir şekilde.
Bir iş üstündeyim ve sen bu işime engel oluyorsun.
Bu yorumdan hoşlanmayan Newtwo bir anda ortaya çıkan
spirallerin ilk nesil ateş tipi pokemonların yaşadığı yanardağın içine hücum
edişini gördü. Ancak kendisine doğru atılmak üzere oluşturulan dev turuncu ateş
topunu görünce aceleyle karşılık vermek üzere kendi elinde siyah bir enerji
topu biriktirmeyi yeğledi. Sonuçta kendini güvenceye almadan kimseye yardım
edemezdi.
“Yine de bunun kim olduğunu söyleyeceğim. Black Wargreymon
ile tanış. Normalde en güçlülere bile boyun eğmeyen bu digimon sizin şu poketoplarınız-böyle
mi deniyordu?- sayesinde bir sahibe daha bağlı hale geldi. ”
Piedmonun durumdan memnuniyetini anlamak için zihin okuma
güçlerine gerek yoktu. Elindeki gücün büyüklüğünün farkında ve bu güçle sarhoş
olmuştu bile.
***
“Neler oluyor?”
Taichi yanardağa varır varmaz daha bu yeni hayatında ilk
defa gördüğü canlılarla etkileşime dahi geçemeden kara spirallerin içeri akın
ettiğine tanık olmuştu. Onları uyaramadı bile. Kara spirallerle her birleşmede
bu kanatlı dinazorlara kötücül bir hava hakim oluyor birden etraflarına
saldırmalarına neden oluyordu. Bunu durdurması gerekiyordu. Cevap ise yanı
başında bağırdı
“Tai!”
“Tamam!” dedi kabarık saçlı genç kendine gelirken. Agumona
digievrim geçirtmek için kendisinin yardımı gerekiyordu. Bu yardım basit bir
aletti aslında. Bu sayede agumonun evrimleri ışık hızında geçmeye başladı. Önce
Greymon, Taichi ve kardeşini daha küçük bir çocukken kurtaran digimon. Agumonun
ilk evrimi ve kafasında kafatası gibi bir tür kemikleşmiş yapıyla kükredi.
Ardından metal Greymon, göğsünde nükleer patlamaya eşit derece güçlü iki füze
bulunduran bu digimon da inanılmaz işler yapmıştı. Pek çok düşman bu digimon
tarafından hezimete uğramıştı.
En sonunda ise wargreymon, agumonun digievrimindeki son
nokta. Sırtındaki, kalkanda olabilen kanatçıklarının üstündeki Güneş ile umudu
temsil ediyordu. Ellerinin üstündeki pençeler üçer tane olup titanyum, krom
gibi tokluğu yüksek metalleri bile kesebiliyordu. Yeşil gözünü açtığında
kafasındaki minik, metal kafatası şeklindeki boynuzları ortaya çıkmıştı.
Turuncu tonlarındaki bedeninin üstündeki metal kısım parladığında artık hazır
olduğu anlaşılıyordu.
“Git wargreymon! Durdur onları!”
“Anlaşıldı”
Sesi bile daha güçlü çıkan wargreymon bir anda havalanıp
etrafa kontrolsüzce ateşler saçan charizardlarla mücadeleye girişti. Onlara
zarar vermek istemiyordu. Zira bu davranışlar sadece kontrolden çıkmış bir
hayvan sürüsüydü. Uçabilen, ateş püskürtebilen bir dinazor sürüsü…Bu iş pek çok
şey olabilirdi-sıcak, korkutucu, belirsiz-ancak kesinlikle kolay değildi.
***
Biraz uzakta Siyah wargreymon ile Piedmon Newtwo ile
dövüşüyordu. Normalde ortalama bir digimon bile pek çok güçlü pokemondan daha
iyi bir seviyedeyken konu Newtwo olduğunda bazı istisnalar devreye girmişti.
Piedmon bile siyah wargreymonun yeterli olacağını düşünüyordu. Sonuçta yaptığı
kısacık gözlem pokemonların aslen sadece hayvan olduklarını ortaya koymuştu.
Bütün o görünüşlerinin altında sadece bir hayvandılar. Eğitilebilir
hayvanlardı. Ancak onun için bir insanın altın madeni bulmasından farksızdı.
Yapabileceklerini düşündükçe daha da sabırsızlanıyordu.
Bu garip pokemon çetin ceviz çıkmıştı. Bir hayvan gibi
değildi. Düşünebiliyor strateji belirliyor ve müthiş bir güç performansı ortaya
koyuyordu. Yine de rakibinin daha dişli olduğu açıktı. Newtwo denen bu
pokemonun psişik yetenekleri bu kadar güçlü bir digimon ile ancak
karşılaşabilir ancak yenemezdi. Zira kendisi bile kontrol edemediği bu digimon
için bambaşka bir boyut açmak zorunda kalmıştı. Black wargreymonu kara
kulelerden yapan ikili bile onu kontrol etmeyi başaramamıştı. Ancak kendisi
bunu yapabilmişti. Bunu yapabilecek vizyona sahipti. Poketop ve siyah halkayı
aynı anda kullanmasıda dahil.
Bu sırada Newtwo’nun zor durumda olduğunu hisseden bir başka
pokemon şelaleden eğlenmek için yaptığı belki onuncu atlayışından vazgeçti ve
kendi DNA’sından olan pokemonun olduğu tarafa doğru baktı. Ardından kendi adını
mırıldanır gibi bir ses çıkartıp o yöne doğru uçmaya başladı
***
Charizard denen bu dinazorlar beklediğinden daha zorlu
çıkmıştı. Wargreymon her ateş püskürtülmesine karşı olabildiğince nazik
karşılık vermek istiyordu ancak ne kadar güçlü olursa olsun karşısında sayı
üstünlüğü vardı. Neyse ki Tai güvenli bir yerdeydi. Yine de bu kadar hızlı
uçabildiklerini görünce onları yanardağdan çıkartmanın daha iyi bir fikir
olacağına karar vermişti.
Bu kararı vermek uygulamaktan daha kolay olmuştu. Önce
üstüne çullandı birkaç tanesi. Bunlara biraz güç uygulamak zorunda kalmış ve
neredeyse etrafa saçar gibi üstünden atmıştı. Ancak peşinden gelen alev
saldırıları canını yakmayı başarmıştı. Acıya aldırmayıp yanardağdan çıkmaya
çalışıyordu. Neyse ki kendisini düşman bellemiş Charizardlar peşindeydi.
Bileklerindeki spirallere saldırmak üzere bir anda geri dönüp hamle yaptı.
***
İzumi’nin attığı çığlık ile Mimi oturduğu yerden düşecekti
neredeyse.
“Ne bağırıyorsun be!?”
“Yoksa bir şey mi buldun?” dedi Takeru. Taichi’nin kardeşi
Sorayı alıp olabildiğince çabuk gelmişti. Miminin elele olmalarına dair sözleri
yüzünden ayrı oturuyorlardı ama bu sevimli Amerikalı-japonun dalga geçmesine
engel olamamıştı.
“Neden daha önce aklıma gelmedi ki?”
“Umarım aşk kumrularını digi dünyaya yollamamız gerekir”
Sora, Miminin ismini uyarmak ister gibi bağırınca Mimi
durumdan daha da zevk alıyordu. En çokta bütün itirazlarına rağmen inkar
etmemiş olmaları hoşuna gitmişti. Az da olsa yaş farkından ötürü büründükleri
saygıdan dolayı çok fazla itirazda edemiyorlardı.
“Aslında evet digi
dünyaya birilerini yollamamız gerekebilir zira kaç tane olduklarını bilmiyoruz.“
“Neyin?”
“Kara kulelerin”
Mimi yumruk yaptığı bir elini diğer avucunun içine koyarken
ne denileni anladığını belirtiyordu. Kara spiraller kara kulelerden güç
alıyordu ve onları yok etmek demek bu işe bir son verebilirdi.
“Ancak bir sorun var”
“Elbette bir sorun var” diye düşündü Takeru istemsizce.
“Nerede olduğunu bilmediğimiz bu kuleyi aramak için Matt o
kapıdan girdi bile.”
Takeru abisinin bu davranışına hiç şaşırmamış şimdi kapı
gözetleme işi kendisine kalmıştı. Miminin manalı bakışlarına bakılırsa kendisi
ve Soraya kalmıştı.
***
“Senin burada ne işin var?”
“Kes sesini de kara kuleye bak”
Taichi gabumonun son evrimi olan metalgarurumon üstünde Matt
ile tartışırken havadaki wargreymonda birkaç Charizardın daha spiralini yok
etmeyi başarmıştı. Ancak Charizardlar spiralden kurtulunca bilincini
kaybediyordu. Anlaşılan bir tür yan etkisiydi. Belki de fazla güçsüzlerdi. Bunu
düşünmeye vakit yoktu. Devam etmeliydi. Zira kendisinin meşgul edemedikleri pokemonlar
çoktan başka pokemonlarla dalaşmaya başlamıştı.
***
Newtwo zor durumdaydı. Dövüşe Piedmon’da katılınca artık
iyice zorlanmaya başlamıştı. Gaia force’a
karşı durmaya çalışırken Peidmon onu bu fırsattan muzdarip bırakıyordu. En
sonunda muazzam saldırıların çarpışması sonucu oluşan hava dalgası Piedmonun da
yardımıyla galip gelmiş Newtwo’yu bir kaya parçasına öyle hızlı çarpmıştı ki
bütün zemin ufak çakıl taşlarına dönüşmüştü.
Ne kadar zorlandığını belirten tek gözü kapalı bir şekilde
ayağı kalkmaya çalıştığı sırada son saldırı için kendini korumaya çalışacaktı.
Zira gözleri önünde büyük bir saldırı geliyordu üstüne. Ancak hiç ummadığı bir
yardımla bu büyük ışık parıltısından kurtuldu neyse ki.
New gelmişti. Artık ikiye karşı iki bir dövüş olabilirdi.
Tabii kendisi bu kadar yıpranmış olmasaydı. Yine de Blackwargreymon da
yorgunluk emareleri gösteriyordu. Başa baş dövüşürlerken bile böyle bir emare
yoktu. Bu iyi bir şeydi…değil mi?
***
“Hey! O da ne?”
“Bu Piedmon mu?”
“ve Black wargreymon” diye sırtındaki delikanlıların sözüne
karıştı metalgarurumon. Karşısındaki ikiliyi bilmiyordu ama yardıma ihtiyaçları
var gibiydi. Peki kara kule ne olacaktı?
Wargreymon ile Charizardlar arasındaki savaş gittikçe daha
tehlikeli olmaya başlıyordu. Birer birer spirallere saldırmak çok zaman
almıştı. Hatta bir an pençelerinin aksine yumuşak kalbi devreye girmiş ve güçlü
bir alev saldırısı almıştı zırhının bir kısmını parçalayan. Bu da yetmemiş
Charizardlar bir hayvan sürüsü taktiği uygulayarak parçalanan kısma peşpeşe
saldırarak ciddi bir yarada açmışlardı.
Taichi bu durumu neredeyse hissederek gökyüzüne baktı.
Wargreymon için bir çığlık kopartırken onu kendine getiren Matt’in yumruğu
olmuştu.
“Aptal herif yerimizi belli edeceksin”
Taichi üstünden düştüğü için durmak zorunda kalan
metalgarurumon tarafına dönmüştü 4 çift göz. Newtwo onları tanımıştı. New biraz
şaşkın bir şekilde bu garip canlıya bakıyordu. Piedmon ve kızmış Black
wargreymon ise öylece bekliyordu.
Taichi yanağındaki sızıya aldırmadan düştüğü yerden
gözlerini açtı. Oradaydı işte. Piedmonun tam arkasındaydı kara kule.
“Elbette” diye düşündü. Newtwo ve New denen pokemonların
bunu bilmesine imkan yoktu. Ancak Piedmon kara kuleyi koruyordu.
***
Metal garurumon kara kuleyi görmüş doğruca bir saldırı
yollamıştı o tarafa. Ancak Black greymon tarafından durdurulan saldırısı büyük
bir patlamayla sonuçlanınca metal garurumon çocuklar için endişelenip büyük
saldırılardan kaçınmaya başlamıştı. Piedmon yarı gücüne düşmüş Newtwo ve New
ile ilgilenmeye başlarken artık daha agresif davranıyordu.
“Yine o çocuklar! İşimi berbat etmeye geldiler!”
Newtwo çok varlık gösteremediği için daha çok New
ilgileniyordu Piedmon ile. Black wargreymon ise metalgarurumon’u tutuyordu. Bu
dövüş Matt’in anılarını canlandırmıştı. Bu ikisinin dövüşünü aynı ekipteki
diğer digimonlar bile son evrelerinde durduramayacaklarını kendi ağızlarıyla
söylemişlerdi. Newtwo düşünme yetisi kullanarak sarf edilen sözleri
değerlendirdi. Ardından çocuklara doğru yanaşmaya başladı
Wargreymon’nun yaraları hareket kabiliyetini iyiden iyiye
etkilemeye başlamıştı. Çocukların olduğu yerden çok uzaklaştığı için pek bir
şeyden haberi yoktu ancak metalgarurumon ve Black greymonun saldırılarının
çarpışmasını hissetmişti. Böyle güçlü bir patlama başka bir şeyden geliyor
olamazdı. Her şey bir yana silah arkadaşının gücünü o kadar iyi tanıyordu ki
bundan çok emindi. Matt ve Gabumon gelmişlerdi. Öyleyse kendisi de elinden
geleni yapmalıydı. Sırtını dikleştirdi ve bir başka Charizardın bileğine
takılmış spirale doğru pençesini savurdu.
Newtwo çocukların atışmaları arasında edindiği bilgiyle kara
kuleyi yok etmesi gerektiğini öğrenmişti. Ancak Piedmon’nun New üzerinde
kurduğu üstünlüğe bakılırsa böyle bir fırsatı olabileceği şüpheliydi. Yine de
deneyecekti. Kendisi ve pokemonları için bunu yapmalıydı.
Metalgarurumon nispeten yorulmuş Black greymonla kafakafaya
dövüşüyorken az önceki dövüşten aldığı yaralar sayesinde kazanabileceğini
hissetmişti. Ancak asıl tehlike kara kuleydi. Rakibi kuleye yaklaşmasına izin
vermezdi. Şimdi ne yapacaktı?
New hala dövüşüyordu.
Newtwo’nunda kara kuleye saldırısı durdurulunca ikiye karşı bir olmuştu dövüş
yeniden. İkisi Piedmonu alt edebilirlerdi. Sadece tek bir açığa ihtiyaçları
vardı. Tek bir saldırı gerekiyordu. Bunu başka bir dünyadan, digi dünyadan
gelen çocuklarda biliyordu. Onca dövüşün getirdiği bir tür öngörüyle
anlamışlardı bunu. Matt’in aklına gelen çılgınca fikri Taichi’ninde paylaşıp
paylaşmadığını görmek için ona doğru döndü. Evet bunu yapacaklardı.
Piedmon sonunda bir elinde Newtwo diğerinde New ile bir
kayanın üstünde durmuştu. Kendisi de oldukça hırpalanmış olmasına rağmen
ikisinide zıt noktalara fırlatmıştı en sonunda. Planı hala işliyordu. Hala
kazanabilirdi.
“Hey Piedmon!”
Ancak o çocuklar yine işi berbat edecekti.
“Hey seni salak buraya bak!”
O çocukları ortadan kaldırmalıydı.
“Bizimle dövüşecek cesaretin yok mu yoksa!?”
Piedmon bir an dönmüştü sadece. Sadece bir andı. Ancak
Newtwo ve New beraber saldırı yapmaya yetecek cesareti bulmuşlardı.
Bedenlerinde dolaşan mavi ve pembe renkteki auralar toplanıp bir nehir gibi
akmaya başladı Piedmon’a.
Piedmon’nun yüzünde öfkeden çatlamış, kendini beğenmiş bir
gülüş belirdi. Son anda yaptığı hamleyle kurtulmuştu bundan. Ancak sadece bu
kadar değildi. Bunu neredeyse bekliyordu.
“Beni böyle mi yeneceksiniz yani? Dikkatimi dağıtarak? Önce
sizi öldüreceğim”
Bir anda çocuklara doğru hamle yapınca aynı DNA’yı paylaşan
iki pokemon ne yapacağını şaşırmıştı. Metalgarurumon çıkmıştı bu seferde önüne.
Ne yapacağını düşünürken birden aklına Matt gelmiş ve çocukları korumaya karar
vermişti. Bu kararında ne kadar haklı olduğunu da karşısında Piedmonu görünce
anladı. Ancak şimdi de Black wargreymon boşta kalmıştı.
Wargreymon bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Metal
garurumon kötü ikizinden kaçıyor olamazdı. Ancak gidiyordu işte. Neler olduğunu
öğrenmeliydi. O tarafa doğru uçmaya başladı bir başka alev saldırısını daha
pençeleriyle bölerken.
Piedmon çevresine baktığında sayıca az olduğunu fark etti.
Ancak bir avantajı vardı. Çocuklar…O çocuklar digimonların hem güç kaynağı hem
de zayıflığı olmuştu. Onlar çevredeyken büyük saldırılar yapmayacaklardı. Bunu
avantaja çevirecek olansa kendisiydi.
“Kara kuleyi yok etmeliyiz!”
“Ama nasıl?”
“Bilmiyorum ama şimdilik oraya gidelim ondan sonra
düşünürüz”
“Nasıl bu kadar pervasız olabiliyorsun?”
Taichi cevap vermedi. Onca hengamenin arasında kuleye
ulaşmaya çalışıyordu sadece. Ancak Blackwargreymonun muazzam saldırısı tekrar
kendini gösterince bunu durdurmanın tek yolu olduğunu biliyorlardı pokemon ve
digimon ittifakı. İki pençesi arasındaki dev ateş topunu yolladığında verilen
karşılıktan çıkan şok dalgası bir insanı öldürmeye yeterdi şüphesiz. Özellikle
bu mesafeden…
***
Wargreymon çocukların
bir tür güç alanı içinde o toz bulutunun arasından çıktığını gördüğünde
bedenindeki acı geri dönmüştü rahatlamanın etkisiyle. Arkasındaki Charizard
sürüsü vahşice üstlerine gelirken çocukları koruyan pokemonda kendini
bırakmıştı artık. Kendisi yerine o çocukları korumayı seçmişti nedense.
İnsanlara bir sempati beslemiyordu. Hayır hayata gözlerini açar açmaz bir
laboratuar dolusunu kendi elleriyle öldürmüştü. Ancak şimdi tek umutlarıydı
belki de.
Wargreymon ile kara kulenin orada buluştular. Hiçbir söze
ihtiyaç yoktu. Wargreymon kalan son gücüyle kara kuleyi yıktığında Peidmonda
öfkeden çılgına dönecekti neredeyse. Charizardların hepsi birden kendine gelmiş
önlerindeki değişik türdeki canlılara bakıyorlardı. Belki ne olduğunu
anladıklarından belki de hayvani içgüdüleri sayesinde bir karar verdiler.
Tükenmeye başlamış Black greymon ve Piedmon’u kestirmişlerdi gözlerine. Bunun
sonucu çok açıktı. Artık sayı üstünlüğü ve güç farkı tek bir yöne kaymıştı ve
Piedmon bu farkı görebilecek biriydi.
“Lanet olsun! Geri çekiliyoruz! Gel Blackwargreymon!”
Çıkardığı garip bir topun düğmesine basmasıyla greymon kızıl
bir ışık şeklinde o topun içine girmişti.
“Bu iş burada bitmedi!” diye niyetini belli ederken ortadan
kayboldu geldiği gibi.
SON
Umarım beğenmişsinizdir
Yorum Gönder