Kayıtlar devamlı olarak editlendiği için blog ismi böyle seçilmiştir ara sıra girip tekrar bakmanızı tavsiye ederim.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Ateşe Ateş (One Shot Fanfic)

Hikaye notları: digimon dünyasından pokemona bir crossover işte. Digimon karakterlerinin ağırlıkta olduğu bir hikaye çünkü yapısı buna daha uygun.

Bölüm

“Hayır hayır hayır hayır”

Kabarık sivri saçlara sahip çocuk bisikletinin pedallarına olabildiğince fazla kuvvet uygularken nerede yanlış yaptığını düşünmeye çalışıyordu bir yandan. Ancak uzaklardan gelen kükreme seslerine karışan kaya gümbürtüleri bunu oldukça zorlaştırıyordu.

“Böyle olmamalıydı. Hepsini yok etmiştik. Bütün kuleler gitmişti”


Taichi bu duruma nasıl geldiklerini düşündü. İzuminin digievrende ki bir anormallikten bahsettiğini hatırlıyordu.

“Ancak bu anormallik digievrenden farklı…ve aynı”
“Nasıl yani?”

Mimi’nin şaşkın bakışları altında sorduğu soruyla öne çıkması sık olan bir şey değildi. Ancak İzumi bu durumdan hoşlanıyordu. Onun her haliyle tatlı olduğunu geçirdi aklından. Az önce bahsettiği soruya dönmesini sağlayan ise Matt’in diğer çocuklara göre daha serinkanlı dürtmesi olmuştu. İzumi neye uğradığını şaşırdı. Az kalsın önündeki diz üstü bilgisayarı düşürüyordu. Önündeki kalabalığa baktı.

Çocukken digi dünyada atıldıkları maceraların devamı bir sonraki neslin bir tür kara halka ile digimonları kötücül davranışlar içine almasıyla devam etmişti. O zamanlardan beri çok yol kat etmişti bu çocuklar. Büyümüş ve kendi uğraşlarına sahip bireyler olma yolunda büyük adımlar atmışlardı.

Artık eskisi kadar görüşemiyorlardı. Ancak ortak payda da buluştukları noktada bir sorun olduğu için bir araya gelmişlerdi. Yine de herkes gelememişti. Konser çalışmalarını bırakıp gelen sarışın şarkıcı Matt, Amerikadan gelen ekibin sevimli ve çıtıpıtı kızı Mimi, bir tür lider konumunda olan Taichi ile birlikte bilgisayar dahil pek çok elektronik eşyada inanılmaz bir performans gösteren İzumi’nin evinde toplanmışlardı. Buruk bir sevinçle selamlaşmış ve hemen konuya girmişlerdi bu yüzden.

“Ufak bir çatlak var. Digimonda gördüğüm hiçbir koda benzemiyor.”
“Bir tahminin var mı?”
“Eğer bir şeye benzeteceksem bu bir…kapı olurdu”
“Kapı mı?” Mimi yine heyecanlanmıştı.
“E-evet”

İzumi direk gözlerinin içine bakan Miminin yüzünden zorlukla ayırabildiği gözlerini dizüstü bilgisayarına çevirdi.

***

Araştırma için Taichi gitmeye karar verdi. İzumi gerçek dünyadan destek verirken olası bir terslikte duruma müdahale edebilmek için geride kalmıştı. Ancak yine de digi dünyada bekleyecekti. Mimi ise gerçek dünyada diğerlerine ulaşmaya çalışmaya karar verdi. Ayrıca İzuminin Mimi ile birlikte kalmak konusunda suratına hücum eden kan dışında sıkıntısı yoktu.

Tai bir hayvandan ve hatta bir digimondan fazlası olarak gördüğü agumon ile yola çıktı. Matt ise gabumon ile kapı dedikleri anormalliğin hemen önünde bekliyordu.

“Gabumon”
“Evet Matt?”
“Neden bizim gitmediğimizi sormayacak mısın?”
“Sen buradaysan benim için nedeni önemli değil”

Matt’in dudaklarında hafif bir kıvrılma belirdi bunun üzerine. Kürklü bir köpeğe benzeyen digimonu bu kadar iyi bir dost olduğu için bazen onu hak etmediğini düşünüyordu. Şimdi de bu anlardan biriydi. Bu kadar iyi bir dostu hak etmek için ne yapmıştı ki?

Taichi neredeyse ilkbaharın özünü barındıran bu digi bahçeden kapıya baktı. Birler ve sıfırların yeşil renkte çevresinde döndüğü yuvarlağın ortasında kara delik gibi duruyordu bu kapı. Turuncu dinazoruna bir kez daha baktı.

“Hazır mısın?”
“Elbette Tai.”
“Öyleyse girelim”

Korkuyordu aslında. Bunu kimseye itiraf etmeyecekti. Değil Agumona kendisine bile itiraf edemiyordu. Eğer yanındaki arkadaşı olmasaydı buna cesaret bile edemezdi belkide. Aslında cesarette korkudan doğmaz mıydı zaten? Ne kadar korkarsan kork doğru olanı yapmak, eyleme geçmek değil midir cesaret denilen duygu? Kafası bu kadar felsefik şeylere çalışmazdı Taichi’nin. En felsefik düşüncesi futbol topunun kavisli gitmesiydi muhtemelen. Aptal değildi ama bu kadar derin düşünmediği de gerçekti.

Kara deliğin içine doğru yürürken istemsizce turuncu dinazorunun pençesiyle buluştu eli. Bedeninde canını yakmayacak kadar hafif bir elektrik çarpıntısı hissedince ürperdi. Ancak yola devam etti. Önce kenarlardan ışık geliyormuş gibi hissediyordu ancak şimdi ortalık tamamen karanlıktı. Ancak ilerlemeye devam etti. Birden açıklığa çıkmıştı. O kadar ani olmuştu ki gözlerini Güneş ışığı aldı. Göz kapakları yetmiyormuş gibi elini de siper etmişti ışığa karşı. Görüntü yavaş yavaş gelirken bir kükreme sesi geldi kulağına

***

Charizardların neşeli kükremeleri içinde yaşadıkları yanardağdan dışarı taşıyordu. Bu sesleri severdi dağın tepesindeki silüet. Özgürlüğün sesiydi bunlar. Kendisi deney laboratuarındayken duyamıyordu bunları.

Özgür pokemonların sesine odaklanmaktan asli görevine döndü hissettiği ürpertiyle. Bir an neden burada olduğunu unutmuştu. Öyle güzeldi ki unutmak. Ancak artık yapamazdı. Zamanında düzenlediği bir tür turnuva ile çeşitli pokemonların DNA’larından almış ve onlarla huzur dolu bir yere yerleşmişti. Ancak tuhaf siyah bir spiral pokemonların bileklerine dolanıp onları kötücül bir tür ruh haline sokuyordu. Çevrelerine kafalarının içindeki bir sese itaat eder gibi saldırıyorlardı.

Bunu durdurmak için gelmişti buraya. Kendi pokemonlarına zarar vermemek için kurtaramamıştı pek çoğunu ancak spirallerin geldiği yeri buraya kadar izlemişti. Şimdi ise güçlerini kullandığını belli etmek istercesine mavi renkte parlayan gözleriyle bir spirali kestirmişti gözüne. Daha önce hiç görmediği bir canlıya doğru gidiyordu. Uzun kıvırcık saçlarının üstüne çektiği bir tür gözlük ile turuncu renkte bir dinazordu bunlar. New denen pokemon üstünde yapılan insan deneyleri sonucu oluşmuş beyninden gayet mantıklı bir düşünce geçti bunun üzerine

“Bir pokemon antrenörü ve pokemonu mu? Daha önce hiç böyle bir pokemon görmemiştim.”

Ufak yassı kafasını pokemon antrenörü farz ettiği kişinin koştuğu yöne çevirdi. Orada ateş tipi pokemonlardan charmender ve evrilmiş türleri olan pokemonlar vardı. Oradan mı geliyorlardı? Yeni bir tür mü evrilmişti? Sonra havadaki ses geldi kulağına. Şimdi bunları düşünemezdi. Öncelikle şu kara spiraller ile ilgili bir şeyler yapmalıydı.

Tam üstüne gelen bir spirali telekinetik yeteneğiyle yakaladı. Sadece bakarak havada titremesine neden olan spiralin arkasından bir tür palyaçoya benzeyen biri duruma yorumunu getirmişti
“Ah gerçekten güçlüsün değil mi?”
“Sen de kimsin?” dedi Newtwo.

Piedmon her nasılsa digimonları kontrol eden spiralleri ele geçirmişti ve yanında yükselen siyah digimona bakılırsa spirallerin peşine düşmeden önce Newtwo ikiye karşı bir mücadele vermek zorundaydı.

“Sanırım bu Dünyadaki işadamı tabirine uyuyorum bir şekilde. Bir iş üstündeyim ve sen bu işime engel oluyorsun.

Bu yorumdan hoşlanmayan Newtwo bir anda ortaya çıkan spirallerin ilk nesil ateş tipi pokemonların yaşadığı yanardağın içine hücum edişini gördü. Ancak kendisine doğru atılmak üzere oluşturulan dev turuncu ateş topunu görünce aceleyle karşılık vermek üzere kendi elinde siyah bir enerji topu biriktirmeyi yeğledi. Sonuçta kendini güvenceye almadan kimseye yardım edemezdi.

“Yine de bunun kim olduğunu söyleyeceğim. Black Wargreymon ile tanış. Normalde en güçlülere bile boyun eğmeyen bu digimon sizin şu poketoplarınız-böyle mi deniyordu?- sayesinde bir sahibe daha bağlı hale geldi. ”

Piedmonun durumdan memnuniyetini anlamak için zihin okuma güçlerine gerek yoktu. Elindeki gücün büyüklüğünün farkında ve bu güçle sarhoş olmuştu bile.

***

“Neler oluyor?”

Taichi yanardağa varır varmaz daha bu yeni hayatında ilk defa gördüğü canlılarla etkileşime dahi geçemeden kara spirallerin içeri akın ettiğine tanık olmuştu. Onları uyaramadı bile. Kara spirallerle her birleşmede bu kanatlı dinazorlara kötücül bir hava hakim oluyor birden etraflarına saldırmalarına neden oluyordu. Bunu durdurması gerekiyordu. Cevap ise yanı başında bağırdı

“Tai!”
“Tamam!” dedi kabarık saçlı genç kendine gelirken. Agumona digievrim geçirtmek için kendisinin yardımı gerekiyordu. Bu yardım basit bir aletti aslında. Bu sayede agumonun evrimleri ışık hızında geçmeye başladı. Önce Greymon, Taichi ve kardeşini daha küçük bir çocukken kurtaran digimon. Agumonun ilk evrimi ve kafasında kafatası gibi bir tür kemikleşmiş yapıyla kükredi. Ardından metal Greymon, göğsünde nükleer patlamaya eşit derece güçlü iki füze bulunduran bu digimon da inanılmaz işler yapmıştı. Pek çok düşman bu digimon tarafından hezimete uğramıştı.

En sonunda ise wargreymon, agumonun digievrimindeki son nokta. Sırtındaki, kalkanda olabilen kanatçıklarının üstündeki Güneş ile umudu temsil ediyordu. Ellerinin üstündeki pençeler üçer tane olup titanyum, krom gibi tokluğu yüksek metalleri bile kesebiliyordu. Yeşil gözünü açtığında kafasındaki minik, metal kafatası şeklindeki boynuzları ortaya çıkmıştı. Turuncu tonlarındaki bedeninin üstündeki metal kısım parladığında artık hazır olduğu anlaşılıyordu.

“Git wargreymon! Durdur onları!”
“Anlaşıldı”

Sesi bile daha güçlü çıkan wargreymon bir anda havalanıp etrafa kontrolsüzce ateşler saçan charizardlarla mücadeleye girişti. Onlara zarar vermek istemiyordu. Zira bu davranışlar sadece kontrolden çıkmış bir hayvan sürüsüydü. Uçabilen, ateş püskürtebilen bir dinazor sürüsü…Bu iş pek çok şey olabilirdi-sıcak, korkutucu, belirsiz-ancak kesinlikle kolay değildi.

***

Biraz uzakta Siyah wargreymon ile Piedmon Newtwo ile dövüşüyordu. Normalde ortalama bir digimon bile pek çok güçlü pokemondan daha iyi bir seviyedeyken konu Newtwo olduğunda bazı istisnalar devreye girmişti. Piedmon bile siyah wargreymonun yeterli olacağını düşünüyordu. Sonuçta yaptığı kısacık gözlem pokemonların aslen sadece hayvan olduklarını ortaya koymuştu. Bütün o görünüşlerinin altında sadece bir hayvandılar. Eğitilebilir hayvanlardı. Ancak onun için bir insanın altın madeni bulmasından farksızdı. Yapabileceklerini düşündükçe daha da sabırsızlanıyordu.

Bu garip pokemon çetin ceviz çıkmıştı. Bir hayvan gibi değildi. Düşünebiliyor strateji belirliyor ve müthiş bir güç performansı ortaya koyuyordu. Yine de rakibinin daha dişli olduğu açıktı. Newtwo denen bu pokemonun psişik yetenekleri bu kadar güçlü bir digimon ile ancak karşılaşabilir ancak yenemezdi. Zira kendisi bile kontrol edemediği bu digimon için bambaşka bir boyut açmak zorunda kalmıştı. Black wargreymonu kara kulelerden yapan ikili bile onu kontrol etmeyi başaramamıştı. Ancak kendisi bunu yapabilmişti. Bunu yapabilecek vizyona sahipti. Poketop ve siyah halkayı aynı anda kullanmasıda dahil.

Bu sırada Newtwo’nun zor durumda olduğunu hisseden bir başka pokemon şelaleden eğlenmek için yaptığı belki onuncu atlayışından vazgeçti ve kendi DNA’sından olan pokemonun olduğu tarafa doğru baktı. Ardından kendi adını mırıldanır gibi bir ses çıkartıp o yöne doğru uçmaya başladı

***

Charizard denen bu dinazorlar beklediğinden daha zorlu çıkmıştı. Wargreymon her ateş püskürtülmesine karşı olabildiğince nazik karşılık vermek istiyordu ancak ne kadar güçlü olursa olsun karşısında sayı üstünlüğü vardı. Neyse ki Tai güvenli bir yerdeydi. Yine de bu kadar hızlı uçabildiklerini görünce onları yanardağdan çıkartmanın daha iyi bir fikir olacağına karar vermişti.
Bu kararı vermek uygulamaktan daha kolay olmuştu. Önce üstüne çullandı birkaç tanesi. Bunlara biraz güç uygulamak zorunda kalmış ve neredeyse etrafa saçar gibi üstünden atmıştı. Ancak peşinden gelen alev saldırıları canını yakmayı başarmıştı. Acıya aldırmayıp yanardağdan çıkmaya çalışıyordu. Neyse ki kendisini düşman bellemiş Charizardlar peşindeydi. Bileklerindeki spirallere saldırmak üzere bir anda geri dönüp hamle yaptı.

***

İzumi’nin attığı çığlık ile Mimi oturduğu yerden düşecekti neredeyse.

“Ne bağırıyorsun be!?”

“Yoksa bir şey mi buldun?” dedi Takeru. Taichi’nin kardeşi Sorayı alıp olabildiğince çabuk gelmişti. Miminin elele olmalarına dair sözleri yüzünden ayrı oturuyorlardı ama bu sevimli Amerikalı-japonun dalga geçmesine engel olamamıştı.

“Neden daha önce aklıma gelmedi ki?”
“Umarım aşk kumrularını digi dünyaya yollamamız gerekir”

Sora, Miminin ismini uyarmak ister gibi bağırınca Mimi durumdan daha da zevk alıyordu. En çokta bütün itirazlarına rağmen inkar etmemiş olmaları hoşuna gitmişti. Az da olsa yaş farkından ötürü büründükleri saygıdan dolayı çok fazla itirazda edemiyorlardı.

 “Aslında evet digi dünyaya birilerini yollamamız gerekebilir zira kaç tane olduklarını bilmiyoruz.“
“Neyin?”
“Kara kulelerin”

Mimi yumruk yaptığı bir elini diğer avucunun içine koyarken ne denileni anladığını belirtiyordu. Kara spiraller kara kulelerden güç alıyordu ve onları yok etmek demek bu işe bir son verebilirdi.

“Ancak bir sorun var”
“Elbette bir sorun var” diye düşündü Takeru istemsizce.
“Nerede olduğunu bilmediğimiz bu kuleyi aramak için Matt o kapıdan girdi bile.”

Takeru abisinin bu davranışına hiç şaşırmamış şimdi kapı gözetleme işi kendisine kalmıştı. Miminin manalı bakışlarına bakılırsa kendisi ve Soraya kalmıştı.

***

“Senin burada ne işin var?”
“Kes sesini de kara kuleye bak”

Taichi gabumonun son evrimi olan metalgarurumon üstünde Matt ile tartışırken havadaki wargreymonda birkaç Charizardın daha spiralini yok etmeyi başarmıştı. Ancak Charizardlar spiralden kurtulunca bilincini kaybediyordu. Anlaşılan bir tür yan etkisiydi. Belki de fazla güçsüzlerdi. Bunu düşünmeye vakit yoktu. Devam etmeliydi. Zira kendisinin meşgul edemedikleri pokemonlar çoktan başka pokemonlarla dalaşmaya başlamıştı.

***

Newtwo zor durumdaydı. Dövüşe Piedmon’da katılınca artık iyice zorlanmaya başlamıştı. Gaia force’a karşı durmaya çalışırken Peidmon onu bu fırsattan muzdarip bırakıyordu. En sonunda muazzam saldırıların çarpışması sonucu oluşan hava dalgası Piedmonun da yardımıyla galip gelmiş Newtwo’yu bir kaya parçasına öyle hızlı çarpmıştı ki bütün zemin ufak çakıl taşlarına dönüşmüştü.
Ne kadar zorlandığını belirten tek gözü kapalı bir şekilde ayağı kalkmaya çalıştığı sırada son saldırı için kendini korumaya çalışacaktı. Zira gözleri önünde büyük bir saldırı geliyordu üstüne. Ancak hiç ummadığı bir yardımla bu büyük ışık parıltısından kurtuldu neyse ki.

New gelmişti. Artık ikiye karşı iki bir dövüş olabilirdi. Tabii kendisi bu kadar yıpranmış olmasaydı. Yine de Blackwargreymon da yorgunluk emareleri gösteriyordu. Başa baş dövüşürlerken bile böyle bir emare yoktu. Bu iyi bir şeydi…değil mi?

***

“Hey! O da ne?”
“Bu Piedmon mu?”
“ve Black wargreymon” diye sırtındaki delikanlıların sözüne karıştı metalgarurumon. Karşısındaki ikiliyi bilmiyordu ama yardıma ihtiyaçları var gibiydi. Peki kara kule ne olacaktı?

Wargreymon ile Charizardlar arasındaki savaş gittikçe daha tehlikeli olmaya başlıyordu. Birer birer spirallere saldırmak çok zaman almıştı. Hatta bir an pençelerinin aksine yumuşak kalbi devreye girmiş ve güçlü bir alev saldırısı almıştı zırhının bir kısmını parçalayan. Bu da yetmemiş Charizardlar bir hayvan sürüsü taktiği uygulayarak parçalanan kısma peşpeşe saldırarak ciddi bir yarada açmışlardı.

Taichi bu durumu neredeyse hissederek gökyüzüne baktı. Wargreymon için bir çığlık kopartırken onu kendine getiren Matt’in yumruğu olmuştu.

“Aptal herif yerimizi belli edeceksin”

Taichi üstünden düştüğü için durmak zorunda kalan metalgarurumon tarafına dönmüştü 4 çift göz. Newtwo onları tanımıştı. New biraz şaşkın bir şekilde bu garip canlıya bakıyordu. Piedmon ve kızmış Black wargreymon ise öylece bekliyordu.

Taichi yanağındaki sızıya aldırmadan düştüğü yerden gözlerini açtı. Oradaydı işte. Piedmonun tam arkasındaydı kara kule.

“Elbette” diye düşündü. Newtwo ve New denen pokemonların bunu bilmesine imkan yoktu. Ancak Piedmon kara kuleyi koruyordu.

***

Metal garurumon kara kuleyi görmüş doğruca bir saldırı yollamıştı o tarafa. Ancak Black greymon tarafından durdurulan saldırısı büyük bir patlamayla sonuçlanınca metal garurumon çocuklar için endişelenip büyük saldırılardan kaçınmaya başlamıştı. Piedmon yarı gücüne düşmüş Newtwo ve New ile ilgilenmeye başlarken artık daha agresif davranıyordu.

“Yine o çocuklar! İşimi berbat etmeye geldiler!”

Newtwo çok varlık gösteremediği için daha çok New ilgileniyordu Piedmon ile. Black wargreymon ise metalgarurumon’u tutuyordu. Bu dövüş Matt’in anılarını canlandırmıştı. Bu ikisinin dövüşünü aynı ekipteki diğer digimonlar bile son evrelerinde durduramayacaklarını kendi ağızlarıyla söylemişlerdi. Newtwo düşünme yetisi kullanarak sarf edilen sözleri değerlendirdi. Ardından çocuklara doğru yanaşmaya başladı

Wargreymon’nun yaraları hareket kabiliyetini iyiden iyiye etkilemeye başlamıştı. Çocukların olduğu yerden çok uzaklaştığı için pek bir şeyden haberi yoktu ancak metalgarurumon ve Black greymonun saldırılarının çarpışmasını hissetmişti. Böyle güçlü bir patlama başka bir şeyden geliyor olamazdı. Her şey bir yana silah arkadaşının gücünü o kadar iyi tanıyordu ki bundan çok emindi. Matt ve Gabumon gelmişlerdi. Öyleyse kendisi de elinden geleni yapmalıydı. Sırtını dikleştirdi ve bir başka Charizardın bileğine takılmış spirale doğru pençesini savurdu.

Newtwo çocukların atışmaları arasında edindiği bilgiyle kara kuleyi yok etmesi gerektiğini öğrenmişti. Ancak Piedmon’nun New üzerinde kurduğu üstünlüğe bakılırsa böyle bir fırsatı olabileceği şüpheliydi. Yine de deneyecekti. Kendisi ve pokemonları için bunu yapmalıydı.
Metalgarurumon nispeten yorulmuş Black greymonla kafakafaya dövüşüyorken az önceki dövüşten aldığı yaralar sayesinde kazanabileceğini hissetmişti. Ancak asıl tehlike kara kuleydi. Rakibi kuleye yaklaşmasına izin vermezdi. Şimdi ne yapacaktı?

 New hala dövüşüyordu. Newtwo’nunda kara kuleye saldırısı durdurulunca ikiye karşı bir olmuştu dövüş yeniden. İkisi Piedmonu alt edebilirlerdi. Sadece tek bir açığa ihtiyaçları vardı. Tek bir saldırı gerekiyordu. Bunu başka bir dünyadan, digi dünyadan gelen çocuklarda biliyordu. Onca dövüşün getirdiği bir tür öngörüyle anlamışlardı bunu. Matt’in aklına gelen çılgınca fikri Taichi’ninde paylaşıp paylaşmadığını görmek için ona doğru döndü. Evet bunu yapacaklardı.

Piedmon sonunda bir elinde Newtwo diğerinde New ile bir kayanın üstünde durmuştu. Kendisi de oldukça hırpalanmış olmasına rağmen ikisinide zıt noktalara fırlatmıştı en sonunda. Planı hala işliyordu. Hala kazanabilirdi.

“Hey Piedmon!”

Ancak o çocuklar yine işi berbat edecekti.

“Hey seni salak buraya bak!”

O çocukları ortadan kaldırmalıydı.

“Bizimle dövüşecek cesaretin yok mu yoksa!?”

Piedmon bir an dönmüştü sadece. Sadece bir andı. Ancak Newtwo ve New beraber saldırı yapmaya yetecek cesareti bulmuşlardı. Bedenlerinde dolaşan mavi ve pembe renkteki auralar toplanıp bir nehir gibi akmaya başladı Piedmon’a.

Piedmon’nun yüzünde öfkeden çatlamış, kendini beğenmiş bir gülüş belirdi. Son anda yaptığı hamleyle kurtulmuştu bundan. Ancak sadece bu kadar değildi. Bunu neredeyse bekliyordu.
“Beni böyle mi yeneceksiniz yani? Dikkatimi dağıtarak? Önce sizi öldüreceğim”

Bir anda çocuklara doğru hamle yapınca aynı DNA’yı paylaşan iki pokemon ne yapacağını şaşırmıştı. Metalgarurumon çıkmıştı bu seferde önüne. Ne yapacağını düşünürken birden aklına Matt gelmiş ve çocukları korumaya karar vermişti. Bu kararında ne kadar haklı olduğunu da karşısında Piedmonu görünce anladı. Ancak şimdi de Black wargreymon boşta kalmıştı.

Wargreymon bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Metal garurumon kötü ikizinden kaçıyor olamazdı. Ancak gidiyordu işte. Neler olduğunu öğrenmeliydi. O tarafa doğru uçmaya başladı bir başka alev saldırısını daha pençeleriyle bölerken.

Piedmon çevresine baktığında sayıca az olduğunu fark etti. Ancak bir avantajı vardı. Çocuklar…O çocuklar digimonların hem güç kaynağı hem de zayıflığı olmuştu. Onlar çevredeyken büyük saldırılar yapmayacaklardı. Bunu avantaja çevirecek olansa kendisiydi.

“Kara kuleyi yok etmeliyiz!”
“Ama nasıl?”
“Bilmiyorum ama şimdilik oraya gidelim ondan sonra düşünürüz”
“Nasıl bu kadar pervasız olabiliyorsun?”

Taichi cevap vermedi. Onca hengamenin arasında kuleye ulaşmaya çalışıyordu sadece. Ancak Blackwargreymonun muazzam saldırısı tekrar kendini gösterince bunu durdurmanın tek yolu olduğunu biliyorlardı pokemon ve digimon ittifakı. İki pençesi arasındaki dev ateş topunu yolladığında verilen karşılıktan çıkan şok dalgası bir insanı öldürmeye yeterdi şüphesiz. Özellikle bu mesafeden…

***

 Wargreymon çocukların bir tür güç alanı içinde o toz bulutunun arasından çıktığını gördüğünde bedenindeki acı geri dönmüştü rahatlamanın etkisiyle. Arkasındaki Charizard sürüsü vahşice üstlerine gelirken çocukları koruyan pokemonda kendini bırakmıştı artık. Kendisi yerine o çocukları korumayı seçmişti nedense. İnsanlara bir sempati beslemiyordu. Hayır hayata gözlerini açar açmaz bir laboratuar dolusunu kendi elleriyle öldürmüştü. Ancak şimdi tek umutlarıydı belki de.

Wargreymon ile kara kulenin orada buluştular. Hiçbir söze ihtiyaç yoktu. Wargreymon kalan son gücüyle kara kuleyi yıktığında Peidmonda öfkeden çılgına dönecekti neredeyse. Charizardların hepsi birden kendine gelmiş önlerindeki değişik türdeki canlılara bakıyorlardı. Belki ne olduğunu anladıklarından belki de hayvani içgüdüleri sayesinde bir karar verdiler. Tükenmeye başlamış Black greymon ve Piedmon’u kestirmişlerdi gözlerine. Bunun sonucu çok açıktı. Artık sayı üstünlüğü ve güç farkı tek bir yöne kaymıştı ve Piedmon bu farkı görebilecek biriydi.

“Lanet olsun! Geri çekiliyoruz! Gel Blackwargreymon!”

Çıkardığı garip bir topun düğmesine basmasıyla greymon kızıl bir ışık şeklinde o topun içine girmişti.
“Bu iş burada bitmedi!” diye niyetini belli ederken ortadan kayboldu geldiği gibi.

Tai ve Matt ise yeni tanıştıkları bu garip canlılarla bir sevinç çığlığı atmadan duramadılar tabii ki. Ancak hiçbiri kara deliğin diğer tarafından olayları izleyen arkadaşları ve kardeşleri kadar sevinmiş olamazdı.



SON
Umarım beğenmişsinizdir