Kayıtlar devamlı olarak editlendiği için blog ismi böyle seçilmiştir ara sıra girip tekrar bakmanızı tavsiye ederim.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Shingeki No Ghoul (One Shot Fanfic)

Hikaye Notları: Kısaca Eren, Levi Mikasa Armin gibi karakterleri günümüze getirin ve devleri çıkartıp ghoul yapın. İşte size crossover. TG’nin sadece ilk sezonunu animeden izlediğimi hatırlatmak isterim. Bu yüzden hikayede oralarda bir yerde bitiyor
Ha bu arada Tokyo Ghoul için nacizane bir tanıtımım da var.

Bölüm

Öylece gitmişti annesi. Böyle bir şeyin olabileceği hiç aklına gelmemişti. Bu yüzden acı gerçek yüzüne tokat gibi vurupta annesinin ghoul denen şeyler tarafından yenmiş olması yüzünden hala ağlıyordu. Sonuçta çocuktu hala. Kimse ona kızamazdı. Kimse ona laf edemezdi. Ağlamakta haklıydı. Ağlamalıydı.

Tam da bu yüzden birden ayağa kalkıp sırtını dikleştirerek cama yürümesi garip gelmişti aslında. Yanaklarındaki gözyaşları kurumuş çocuk evlerindeki katliamdan sağ çıkan üvey kardeşi Mikasa ile buraya getirilmişti. Mikasa bile şimdi ne yapacağını kestiremiyordu artık.

“Eren?”

Eren ağlamasını durdurmadan dişlerini gıcırdatmak isteyince hırlar gibi bir ses çıkartmıştı pencerenin önünde. Üzerindeki battaniye düştüğü için soğuktan ürperen tenine aldırmadan pencere kenarlarından tuttu. Herkesten önce Mikasa bir an ne yapacağını kestiremediği Erenin yanına gitmek üzere ayaklandı. Ancak Erenin tek yaptığı bağırmak oldu. Ancak basitçe bir nara değildi bu. Bir isyandı. Yüreğindeki mangal gibi ateşten gelen bir isyan.

“Ghoulları öldüreceğim! Her birini öldüreceğim! Birini bile hayatta bırakmayacağım! Ghoullar ölecek!”


***

Erenin annesini kaybetmesinden yıllar sonra Kaneki isimli nazik genç hayatındaki en zorlu dönemlerden birini geçiriyordu. Kendisi gibi bir kitap aşığıyla randevuya çıkmıştı. Kız güzeldi. Muhabbet güzeldi. Her şey çok iyi gitmişti. İlk randevudan beklenmeyecek kadar iyi gitmişti hem de.
Ancak hastaneden çıkıp eve geldiğinde ki ilk lokmasıyla dünyası kararmıştı. O kadar kötü bir tadın var olabileceğine inanamadığı için diğer yiyecekleri de damağı ve dili arasına sıkıştırma uğraşındaydı. Sonunda tencerede kaynattığı eti de ağzına alınca bütün umutları sönmüştü. Ancak asıl dehşet veren anı bu değildi. İnsan olmadığını kanıtlayan asıl nokta böğrüne geçirmeye çalıştığı bıçaktı. Eline gerekli sinyali yollamak için gerekli cesareti edinmesi için gözlerinden yaşlar boşanmış ancak sonunda bıçağı karnına ittirdiğinde ki metalin kırılma sesi bütün gerçekliğiyle çökmüştü üstüne.

Şimdi ne olacaktı? En temel ihtiyacını bile karşılayamayacak mıydı? Ya arkadaşlarına ne diyecekti? Hayır arkadaşlarına bundan bahsetmeyecekti bile. En azından bu kararı alırken zorlanmamıştı

***

Kaneki en son kız arkadaşının organlarıyla yeni bir yaşama ilk adımını atarken kendisinden birkaç yaş daha büyük olan Eren ise önüne gelen bu fırsatı nasıl değerlendireceğinden oldukça emindi. Anti-gulyabani dedektifleri tarafından keşfedilmişti. Aslında ilk dikkatlerini çeken kişi Mikasaydı ancak özellikle birinin gözleri onunkilerle buluşunca önündeki formu almıştı.

Erwin boğuk ve karanlık odaya girdiğinde elinde on adet dosya tutuyordu. Levi ise dosyaları gelen kişileri izliyordu ekrandan. Umurunda olmadığı televizyonun karşısındaki geçmiş görüntülerin bile hissedeceği kadar belliydi ayaklarını masanın üstüne atışından. Erwin dosyaları önüne koyduğunda istediği kişileri işaretlemişti.

Levi hızlıca göz gezdirdi alımı yapılanlara. Ancak ela gözlü profil fotosunun sahibine gelince sormadan edemedi.

“Bu çocuğu istediğine emin misin?”

Erwin cevap vermedi. Bilgisayardan Erenin eğitimlerdeki görüntülerinden oluşan dosyayı açıyordu.

“İlk 10’a girmesi takdire şayan ancak bu çocuk basitçe hiçbir şeyde iyi değil. Ne eğitimlerde, ne kağıt üzerinde…”
“Ona bir bak Levi”

Levi baygın bakışlarının altındaki gözlerini yuvarlayıp Erwinin yüzünü aydınlatan ekrana baktı. Eren elinde iki bambu sopasıyla çalışırken görünüyordu.

“Ghoullar ile dövüşürken bu ortalama performans ile ancak hayatta kalabilir ve ya kalamaz ”

“Biz ne arıyoruz Levi?” diyerek zaten devam etmemek için bahane arayan Leviyi susturmuştu tecrübeli dedektif. Ancak takım arkadaşının sessizliği o kadar uzun sürdü ki aslında gerçekten cevap istediğini anladı.

“Yeni bir birim kurmak için insan gücü”
“Ona bir daha bak Levi, gözlerinin içine bak”

Levi ayaklarını masanın üstünden indirmesi gerektiği için yüzünü buruşturup ekrana doğru eğildi.
“Neye bakmamı istediğini anlamıyorum. Bu çocukta hiçbir şey göremiyorum”

“Ben ise…”diye devam etti Erwin. Vakur bir eda takınmıştı yine. Kendisine katılmasının asıl nedeni olan o duruşu sergiliyordu. Kimsenin göremediği bir hedefi vardı ve gözleri bu hedefe öylesine kenetlenmişti ki Levi gibi muhtemelen tarihteki en iyi anti-gulyabani dövüşçüsü bile onun peşinden gitmeye karar vermişti.

“Ben ise için için yanan gözler görüyorum.”

***

Anti-gulyabaniler içinde, Ghoulların güvercin dediği oluşumun içinde bile özel bir birlik kuruluyordu Erwin tarafından. Kaneki ise kahve dükkanında çalışmaya başladığında bunu bilmiyordu diğer hiçbir Ghoul gibi. Ama öğrenecekti. Maskesini alır almaz öğrenecekti.

İlk kez giymişti maskesini. Ghoulların insanlardan dış görünüş olarak ayırt edildiği gözlerinden birini kapatıyordu maskesi. Ancak Kaneki için özel bir durum vardı. Sadece bir insan ve Ghoul çiftleşmesinden olabileceği söylenen tek gözün ayasındaki değişiklik. Göz akı rengini siyaha bırakırken irislerde kırmızıya dönüyordu. Göz çevresinde ise içindeki karanlık için yer yokmuşçasına kızıl fayhatları oluşuyordu. Ghoullar bu yüzden maske takardı. Kimliklerini korumak için.

Kaneki içinde maske takma nedeni çok farklı değildi. Artık bambaşka bir dünyaya adım atmış ve ona uyum sağlaması gerekiyordu. En son annesini kaybettiğinde bu kadar büyük bir değişiklik gelmişti hayatına. Belki alışkanlıkları değil ama psikolojik etkisi büyüktü.

***

Mikasa anti-gulyabani oluşumu içinde ki özel bölüme girmişti Eren ile. Onun için ev Erenin yanıydı ve o nereye giderse gitsin onu izleyecekti. Bazen Eren Mikasadan yardım almayı erkekliğine yediremiyordu ancak Mikasa bunu umarsamazdı. Onun evi Erenin yanıydı. Ondan daha iyi bir dövüşçü olması demek onun için Eren’i daha iyi koruyabileceği anlamına geliyordu o kadar.
Bu yüzden antreman yapıyordu. Erenin neredeyse balıklama atladığı ve anti-gulyabani biriminde ilk 10’a girenlere teklif edilen bir oluşumdu burası. Suzuya gibi yüksek performans göstermesine rağmen böyle oluşumlara katılmayanlarda vardı elbette. Belki kendisi de istemezdi. Ama buradaydı işte. Sadece Ghoullar üstünde işe yarayan bir tür alaşım ile dövülmüş özel kılıçları eline aldığında artık gözle görülür bir ilerleme kaydettiğini ilk kez hissetmişti.

Bu kılıçlar quinque değildi. Aksine güvercinlerin giydiği dev pardesülerin altına kolayca saklanabilen kılıçlardı. Sadece bu birim kullanabiliyordu bunları. Henüz plot bir bölüm olmasından dolayı gelen isimler arasından “keşif birimi”ni uygun görmüştü Erwin. Levinin bunun nedeni hakkında en ufak bir fikri yoktu. Belki henüz yeni bir oluşum olduğundan dolayı bir şeyleri keşfetmeye yönelikti, belki de kelimenin tam manasıyla aklına ilk gelen şeyi yazmıştı isim yazılması gereken yere, kimbilir belki de bir tür alternatif evrenden gelen bir çağrıydı bu ismin konmasındaki neden. Ne olursa olsun Levi için işlevliği daha önemliydi.

Mikasa bu sırada kılıç için özel olarak tasarlanmış antremanını yapıyordu. En temel hareketi savun, dön ve saldır olarak tanımlanmıştı bu dövüş stilinin. Ghoulların kullandığı kagunelerin şekli ve şemali değişkenlik gösterse de temel olarak yakın dövüş etkisi çoğunluktaydı. Bu yüzden savunmak öncelikliydi. Kendi çevresinde dönerek yapılan saldırı ise hem arkadan gelebilecek saldırılara karşı savunma hem de saldırının gücünü arttıran bir teknikti. Saldır kısmı genelde bir kılıçla kagunenin durdurulup diğer eldeki kılıçla saldırmaya dayalıydı.

Erwin işin teknik kısmını pek anlamadığını itiraf etmişti. Bunun nedeni idrak edememesinden değildi. Ancak yaptığı yorum hislerini gözler önüne seriyordu

“Ghoullar 15 metrelik değil ki? Bu kadar hareket ağır kalmıyor mu?”

Levi’nin cevabı ise kagunelerin çeşitliliği ne olursa olsun bu dövüş tekniğinin hem saldırı hem savunma hem de çevrende dönerken sahip olduğun momentum sayesinde savuşturmaya izin vermesiyle ilgiliydi. Ancak Erwin konuyu keşif birliğine getirince açıklama yarım kalmıştı.
Şimdi ise ilk saha görevlerine çıkıyordu keşif birliği. Eren ve Mikasa aynı takıma verilmişti. Gittikleri yerde maskesini yeni almış bir adet Kaneki olacaktı. Açlıktan ağzından köpükler çıkartır halde olması hiçte iyi bir ilk izlenim değildi kesinlikle

***

“Eren bekle!”

Mikasa aynı anda hem Touka’nın ince genç kız bedeniyle mücadele ediyor hem de Eren için endişeleniyordu. Touka tavşan maskesinin ardındaki karanlığa gömülmüş gözleriyle güvercinlere lanetler okurken Mikasa bu lanetleri haklı çıkartmak için Ay ışığıyla parlayan kılıçlarını büyük bir ustalıkla kullanıyordu. Savun, dön ve saldır. Savunma pozisyonunda etrafında dönmeye alışmış bedeni Touka’nın hızlı kagunesinden çıkan mermi gibi saldırıdan çevik hareketlerle kaçabiliyordu.
Eren için durum biraz daha farklıydı. Savunmuyordu. Saldırıyordu. Kaneki için ise durum pek farklı değildi. Tek gözü dışında bütün suratını kapatmış maskesinin altındaki köpüklü ağzıyla bağırıyordu

“Et! Et yemek istiyorum!”

Eren ise aynı derece dönmüş gözleriyle izin vermeyeceğini haykırırken dönerek savurduğu bir kılıç darbesi daha Kanekinin kagunesi tarafından durdurulmuştu. Bir tür ahtapot uzvuna benzeyen bu uzantılar Kaneki’ye Rize denen kız arkadaşından kalmıştı. Aynı organları paylaşınca bu tür sonuçlarda doğuyordu. Rize denen Ghoul’un kendine genetik olarak benzeri aktarılan kagunesi. DNA kadar eşsizdi kaguneler. Bir ghoul için kendilerinden bir parçaydı.

Eren dönerek bir başka darbe denedi. Kaneki de saldırmıştı. İkiside savunma yapmıyor sadece saldırıları çarpışıyordu. Uzaktan duruma müdahale etmeden bekleyen Erwin ise yalnızdı. Kafasından geçen düşünceler bu çocuğu almakta ki haklılığını pekiştirir nitelikteydi

“Gerçek bir dövüşte daha iyi performans sergiliyor.”

Erenin ayağına gelen darbeyi lehine kullanarak düşerken bir kagune uzvunu kesmesini izledi düşünceleri arasında.

“Başka biri olsa bu kadar gözü dönmüş bir ghoul karşısında donar kalırdı”

Bu konuda gözlemleyerek elde ettiği tecrübesinden yararlanmıştı. Yine de partneri Mikasanın daha iyi performans gösterdiği açıktı. Tıpkı antremanlardaki gibi saldırı ne olursa olsun savunabiliyordu. Eğer rakibi meşhur tavşan maskeli Ghoul olmasaydı işini çoktan bitirebilirdi belki de. Belki rakibi bu kadar hızlı olmasına rağmen yine de yapabilirdi ancak endişeli gözleri diğer dövüşü düşündüğünü gösteriyordu.

Erenin ayağına gelen darbenin acısıyla hareketleri yavaşlamıştı. Bu yüzden üst üste darbe almaya başladı. Ancak agresif tavrı bu saldırıları daha küçük zararla atlatmasını sağlıyordu. Eğer dövüş temellerine uysa belki hiç darbede almayabilirdi. Yine de belki böylesi daha iyi olmuştu. Bu tavrı olmasaydı da kendini antremanlarda ki gibi savunsaydı belki bunu beceremeyebilirdi zira.

Sonunda irade gücüne rağmen bacağı hareket etmeyi reddetmeye başlayınca üstüne binen stresi hissetmeye başladı Eren. Bunu fırsat bilen Kaneki ise sağlam bacağına saldırdı rakibinin.

“Seni yiyeceğim!”

Bacakları beyninden gelen sinyalleri reddeden Erenin vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Bir an dizleri üstüne çöktüğü için saldırmayı kestiği doğruydu ancak açlıktan gözü dönmüş rakibinin ağzındaki fermuarı parçalarcasına açması ertesi bulduğu açığı değerlendirebildi. Belki bilinçli bir ghoul olsaydı bu kadar açık bir saldırıyı yemezdi. Özellikle suratına gelebilecek bu darbeden kaçmak pek tabii mümkündü. Ancak Kaneki daha yeni aldığı maskesinin alnındaki kısmını kaptırmıştı çoktan. Kılıcın alnında açtığı yarayla biraz sersemleyen Kanekinin sağlam gözü ortaya çıkınca erenin gözlerinde ki hırsta kayboldu

“Ghoulların tek gözü normal değil ki” diye geçirdi o kısacık anda.

Suratına yediği bir başka ahtopot koluyla Mikasanın kendi adını haykırmasını bile duyamamıştı. Eğer Erwin olaya dahil olmasaydı belki bu iki acemi yarı ölüde olsalar rakiplerinin yemeği olacaklardı. Yeterince iyi olmadıklarından değil. Hayır, aksine rakipleriyle hemen hemen denktiler. Ancak hız, güç ve kondüsyonun birbirini tamamladığı rakiplerin dövüşünde dikkat daha önemliydi. Az önce bu yüzden kaybetmişti keşif takımı.

***

Kaneki ertesi gün kahve dükkanında gözlerini açıp hiçbir şey hatırlamadığından yakınırken midesindeki insan etinden haberdar olmasıyla ne tepki vermesi gerektiğini kestiremeyedursun. Erenin motivasyonun da ciddi bir sıkıntı vardı artık.

“Mikasa”
“Evet Eren?”

Mikasa bacakları yüzünden yürümekte zorlanan Erenin yanında kalmıştı hastanede.

“Ghoullar hakkında ne biliyoruz?”

Mikasa sevgi doldu çekik gözlerine rağmen bir robot gibi özet geçmişti Ghoullar hakkında. Omuzlarına ancak gelen kısa, yumuşak saçlarına götürdü Erenin tuttuğu elini. Konuşurken ona dokunmak istiyordu sadece. Eren ise düşüncelere dalmıştı. Az önce Mikasanında anlattığı gibi. 

Ghoulların iki gözü de aynı şekilde siyah ak ortasında kırmızı irise sahipti. Peki tek gözünde olması ne anlama geliyordu?

O Ghoul’u bir daha bulmalıydı. Cevaplara ihtiyacı vardı. Erwin ise hastane odasının camından bakarken Leviyi çağırdı. Bir problem olabileceğinden bahsetmişti

***

Ghoullar ile insanların ortak özelliklerinden biri de güce olan tutkularıydı. İki tarafta gruplara ayrılmıştı. İki taraftada nefret edilenler ve sevilenler vardı. İki tarafında görüşleri vardı. Özgür ve kanıksanmış düşünceler.

Ancak iki taraf içinde Jason’nın yaptıkları kötüydü. Zamanında işkenceye uğradığı için akli dengesi pek yerinde olmayan bu iri yarı ghoul için kendisine yapılanları başkasına yapmak oldukça normaldi.
Keşif takımından Eren iyileştiğinde ilk Jasonun peşine düşmeye karar verdi. Touka gelen desteği görünce Kanekinin yüzünün açığa çıkmadığını umarak geri çekilmişti. Ancak Eren görmüştü. Belki normalde bu kadar kısa süreli bir görüntü hafızasında kalmazdı ancak konu Ghoullar olunca gösterdiğinden daha ileri bir performans sergiliyordu her zaman. O yüzü araştırdı. O sima kendisini “doyumsuz” olarak tabir edilen Rize’ye götürmüş oradan da Jason ile olan bağlantıları keşfetmişti. Uzun bir araştırmaydı. Uzun ve yorucu ancak bacaklarının iyileşmesi için gereken süreyi bu şekilde değerlendirmekte bir sakınca yoktu. Aksine bir evin duvarına yerleştirdiği paneldeki kağıt parçalarını, resimleri ve yazıları birleştirirken oldukça verimli geçirmişti bu zamanı. Mikasayla dışarı kendi başına çıkmaya dair birkaç kavga etmiş olsalar bile sonuçta üvey kardeşinin bir süreliğine ayakları olmasına itiraz edememeye başlamıştı.

İyileştiğinde ise sokaklarda Jason’ı aramaya başlamıştı. Nedeni ise gayet basitti. Kanekiyi nerede bulacağını bilmiyordu. Jason ise iyi bir başlangıç gibi görünüyordu. En azından elindeki en somut kanıt buydu Kanekiye dair. Sonuçta önüne gelen her kahve dükkanına girip aradığı kişi burada mı diye bakamazdı ya.

Aklından bu saçma düşünce bir an belirip kaybolurken önünden geçtiği kahve dükkanına ikinci kere bakmamıştı bile. Ancak aradığı iki adamda o dükkandaydı. Biraz gergin bir ortam olmuş ancak Jason sonunda baygın Kaneki ile birlikte çıkmıştı dükkandan. 

***

Terk edilmiş bir binanın içinde Kaneki Ken Jason tarafından işkence görürken Eren ve Mikasada dışarıda buraya kıyıma gelmiş Ghoullar ile savaşıyordu. Pek çok ghoul bu yeni güvercinleri kolay lokma görmüş ancak birkaç hamlede asıl kıyım kendi taraflarında olunca endişeleri de artmıştı.
Eren ve Mikasa kendilerine açtıkları yolda pek çok Ghoul’un hayatına son vermişti ancak aldıkları istihbarat doğrultusunda geldikleri bina boştu. Eren yerde yatan garip şekle doğru giderken başka tarafa bakan Mikasa beyaz saçlı bir çocuk görmüştü sanki. Aslında görmemişti. Bir kıtlama sesine tepki vermişti sadece. Baş parmağıyla işaret parmağını kıtlattığını göremeyeceği kadar uzaktan ilişmişti gözüne. Erenin seslenmesiyle Jasonun ölmek üzere olan bedeninin yanına vardı. 

Sayıklıyordu garip bir şekilde kagunesine sarılmış ghoul. Akli dengesini yitirmemek için kendisine uygulanan, kendisinin de başkasına uyguladığı o uğursuz soruyu tekrarlıyor ve son kaldığı sayıdan geriye gidiyordu.

“Binden yedi çıkarsa kaç kalır?”


SON
Umarım beğenmişsinizdir. Sonu biraz aceleye geldi ama diğer hikayeleri de yetiştirmek istediğim için biraz çabuk bitirmeye çalıştığımı itiraf ediyorum. İlham kaçmadan hepsini yazmak istiyorumda