Ha bu arada Tokyo Ghoul için nacizane bir tanıtımım da var.
Bölüm
Öylece gitmişti annesi. Böyle bir şeyin olabileceği hiç
aklına gelmemişti. Bu yüzden acı gerçek yüzüne tokat gibi vurupta annesinin
ghoul denen şeyler tarafından yenmiş olması yüzünden hala ağlıyordu. Sonuçta
çocuktu hala. Kimse ona kızamazdı. Kimse ona laf edemezdi. Ağlamakta haklıydı.
Ağlamalıydı.
Tam da bu yüzden birden ayağa kalkıp sırtını dikleştirerek
cama yürümesi garip gelmişti aslında. Yanaklarındaki gözyaşları kurumuş çocuk
evlerindeki katliamdan sağ çıkan üvey kardeşi Mikasa ile buraya getirilmişti.
Mikasa bile şimdi ne yapacağını kestiremiyordu artık.
“Eren?”
Eren ağlamasını durdurmadan dişlerini gıcırdatmak isteyince
hırlar gibi bir ses çıkartmıştı pencerenin önünde. Üzerindeki battaniye düştüğü
için soğuktan ürperen tenine aldırmadan pencere kenarlarından tuttu. Herkesten
önce Mikasa bir an ne yapacağını kestiremediği Erenin yanına gitmek üzere ayaklandı.
Ancak Erenin tek yaptığı bağırmak oldu. Ancak basitçe bir nara değildi bu. Bir
isyandı. Yüreğindeki mangal gibi ateşten gelen bir isyan.
“Ghoulları öldüreceğim! Her birini öldüreceğim! Birini bile
hayatta bırakmayacağım! Ghoullar ölecek!”
***
Erenin annesini kaybetmesinden yıllar sonra Kaneki isimli
nazik genç hayatındaki en zorlu dönemlerden birini geçiriyordu. Kendisi gibi
bir kitap aşığıyla randevuya çıkmıştı. Kız güzeldi. Muhabbet güzeldi. Her şey
çok iyi gitmişti. İlk randevudan beklenmeyecek kadar iyi gitmişti hem de.
Ancak hastaneden çıkıp eve geldiğinde ki ilk lokmasıyla
dünyası kararmıştı. O kadar kötü bir tadın var olabileceğine inanamadığı için
diğer yiyecekleri de damağı ve dili arasına sıkıştırma uğraşındaydı. Sonunda
tencerede kaynattığı eti de ağzına alınca bütün umutları sönmüştü. Ancak asıl
dehşet veren anı bu değildi. İnsan olmadığını kanıtlayan asıl nokta böğrüne
geçirmeye çalıştığı bıçaktı. Eline gerekli sinyali yollamak için gerekli
cesareti edinmesi için gözlerinden yaşlar boşanmış ancak sonunda bıçağı karnına
ittirdiğinde ki metalin kırılma sesi bütün gerçekliğiyle çökmüştü üstüne.
Şimdi ne olacaktı? En temel ihtiyacını bile karşılayamayacak
mıydı? Ya arkadaşlarına ne diyecekti? Hayır arkadaşlarına bundan
bahsetmeyecekti bile. En azından bu kararı alırken zorlanmamıştı
***
Kaneki en son kız arkadaşının organlarıyla yeni bir yaşama
ilk adımını atarken kendisinden birkaç yaş daha büyük olan Eren ise önüne gelen
bu fırsatı nasıl değerlendireceğinden oldukça emindi. Anti-gulyabani dedektifleri
tarafından keşfedilmişti. Aslında ilk dikkatlerini çeken kişi Mikasaydı ancak
özellikle birinin gözleri onunkilerle buluşunca önündeki formu almıştı.
Erwin boğuk ve karanlık odaya girdiğinde elinde on adet
dosya tutuyordu. Levi ise dosyaları gelen kişileri izliyordu ekrandan. Umurunda
olmadığı televizyonun karşısındaki geçmiş görüntülerin bile hissedeceği kadar
belliydi ayaklarını masanın üstüne atışından. Erwin dosyaları önüne koyduğunda
istediği kişileri işaretlemişti.
Levi hızlıca göz gezdirdi alımı yapılanlara. Ancak ela gözlü
profil fotosunun sahibine gelince sormadan edemedi.
“Bu çocuğu istediğine emin misin?”
Erwin cevap vermedi. Bilgisayardan Erenin eğitimlerdeki
görüntülerinden oluşan dosyayı açıyordu.
“İlk 10’a girmesi takdire şayan ancak bu çocuk basitçe
hiçbir şeyde iyi değil. Ne eğitimlerde, ne kağıt üzerinde…”
“Ona bir bak Levi”
Levi baygın bakışlarının altındaki gözlerini yuvarlayıp
Erwinin yüzünü aydınlatan ekrana baktı. Eren elinde iki bambu sopasıyla
çalışırken görünüyordu.
“Ghoullar ile dövüşürken bu ortalama performans ile ancak
hayatta kalabilir ve ya kalamaz ”
“Biz ne arıyoruz Levi?” diyerek zaten devam etmemek için
bahane arayan Leviyi susturmuştu tecrübeli dedektif. Ancak takım arkadaşının
sessizliği o kadar uzun sürdü ki aslında gerçekten cevap istediğini anladı.
“Yeni bir birim kurmak için insan gücü”
“Ona bir daha bak Levi, gözlerinin içine bak”
Levi ayaklarını masanın üstünden indirmesi gerektiği için
yüzünü buruşturup ekrana doğru eğildi.
“Neye bakmamı istediğini anlamıyorum. Bu çocukta hiçbir şey
göremiyorum”
“Ben ise…”diye devam etti Erwin. Vakur bir eda takınmıştı
yine. Kendisine katılmasının asıl nedeni olan o duruşu sergiliyordu. Kimsenin
göremediği bir hedefi vardı ve gözleri bu hedefe öylesine kenetlenmişti ki Levi
gibi muhtemelen tarihteki en iyi anti-gulyabani dövüşçüsü bile onun peşinden
gitmeye karar vermişti.
“Ben ise için için yanan gözler görüyorum.”
***
Anti-gulyabaniler içinde, Ghoulların güvercin dediği oluşumun içinde bile özel bir birlik kuruluyordu
Erwin tarafından. Kaneki ise kahve dükkanında çalışmaya başladığında bunu
bilmiyordu diğer hiçbir Ghoul gibi. Ama öğrenecekti. Maskesini alır almaz
öğrenecekti.
İlk kez giymişti maskesini. Ghoulların insanlardan dış
görünüş olarak ayırt edildiği gözlerinden birini kapatıyordu maskesi. Ancak
Kaneki için özel bir durum vardı. Sadece bir insan ve Ghoul çiftleşmesinden
olabileceği söylenen tek gözün ayasındaki değişiklik. Göz akı rengini siyaha
bırakırken irislerde kırmızıya dönüyordu. Göz çevresinde ise içindeki karanlık
için yer yokmuşçasına kızıl fayhatları oluşuyordu. Ghoullar bu yüzden maske
takardı. Kimliklerini korumak için.
Kaneki içinde maske takma nedeni çok farklı değildi. Artık
bambaşka bir dünyaya adım atmış ve ona uyum sağlaması gerekiyordu. En son
annesini kaybettiğinde bu kadar büyük bir değişiklik gelmişti hayatına. Belki
alışkanlıkları değil ama psikolojik etkisi büyüktü.
***
Mikasa anti-gulyabani oluşumu içinde ki özel bölüme girmişti
Eren ile. Onun için ev Erenin yanıydı ve o nereye giderse gitsin onu
izleyecekti. Bazen Eren Mikasadan yardım almayı erkekliğine yediremiyordu ancak
Mikasa bunu umarsamazdı. Onun evi Erenin yanıydı. Ondan daha iyi bir dövüşçü
olması demek onun için Eren’i daha iyi koruyabileceği anlamına geliyordu o
kadar.
Bu yüzden antreman yapıyordu. Erenin neredeyse balıklama
atladığı ve anti-gulyabani biriminde ilk 10’a girenlere teklif edilen bir
oluşumdu burası. Suzuya gibi yüksek performans göstermesine rağmen böyle
oluşumlara katılmayanlarda vardı elbette. Belki kendisi de istemezdi. Ama
buradaydı işte. Sadece Ghoullar üstünde işe yarayan bir tür alaşım ile dövülmüş
özel kılıçları eline aldığında artık gözle görülür bir ilerleme kaydettiğini
ilk kez hissetmişti.
Bu kılıçlar quinque değildi. Aksine güvercinlerin giydiği dev
pardesülerin altına kolayca saklanabilen kılıçlardı. Sadece bu birim
kullanabiliyordu bunları. Henüz plot bir bölüm olmasından dolayı gelen isimler
arasından “keşif birimi”ni uygun görmüştü Erwin. Levinin bunun nedeni hakkında
en ufak bir fikri yoktu. Belki henüz yeni bir oluşum olduğundan dolayı bir
şeyleri keşfetmeye yönelikti, belki de kelimenin tam manasıyla aklına ilk gelen
şeyi yazmıştı isim yazılması gereken yere, kimbilir belki de bir tür alternatif
evrenden gelen bir çağrıydı bu ismin konmasındaki neden. Ne olursa olsun Levi
için işlevliği daha önemliydi.
Mikasa bu sırada kılıç için özel olarak tasarlanmış
antremanını yapıyordu. En temel hareketi savun, dön ve saldır olarak
tanımlanmıştı bu dövüş stilinin. Ghoulların kullandığı kagunelerin şekli ve
şemali değişkenlik gösterse de temel olarak yakın dövüş etkisi çoğunluktaydı.
Bu yüzden savunmak öncelikliydi. Kendi çevresinde dönerek yapılan saldırı ise
hem arkadan gelebilecek saldırılara karşı savunma hem de saldırının gücünü
arttıran bir teknikti. Saldır kısmı genelde bir kılıçla kagunenin durdurulup
diğer eldeki kılıçla saldırmaya dayalıydı.
Erwin işin teknik kısmını pek anlamadığını itiraf etmişti.
Bunun nedeni idrak edememesinden değildi. Ancak yaptığı yorum hislerini gözler
önüne seriyordu
“Ghoullar 15 metrelik değil ki? Bu kadar hareket ağır
kalmıyor mu?”
Levi’nin cevabı ise kagunelerin çeşitliliği ne olursa olsun
bu dövüş tekniğinin hem saldırı hem savunma hem de çevrende dönerken sahip
olduğun momentum sayesinde savuşturmaya izin vermesiyle ilgiliydi. Ancak Erwin
konuyu keşif birliğine getirince açıklama yarım kalmıştı.
Şimdi ise ilk saha görevlerine çıkıyordu keşif birliği. Eren
ve Mikasa aynı takıma verilmişti. Gittikleri yerde maskesini yeni almış bir
adet Kaneki olacaktı. Açlıktan ağzından köpükler çıkartır halde olması hiçte
iyi bir ilk izlenim değildi kesinlikle
***
“Eren bekle!”
Mikasa aynı anda hem Touka’nın ince genç kız bedeniyle
mücadele ediyor hem de Eren için endişeleniyordu. Touka tavşan maskesinin
ardındaki karanlığa gömülmüş gözleriyle güvercinlere lanetler okurken Mikasa bu
lanetleri haklı çıkartmak için Ay ışığıyla parlayan kılıçlarını büyük bir
ustalıkla kullanıyordu. Savun, dön ve saldır. Savunma pozisyonunda etrafında
dönmeye alışmış bedeni Touka’nın hızlı kagunesinden çıkan mermi gibi saldırıdan
çevik hareketlerle kaçabiliyordu.
Eren için durum biraz daha farklıydı. Savunmuyordu.
Saldırıyordu. Kaneki için ise durum pek farklı değildi. Tek gözü dışında bütün
suratını kapatmış maskesinin altındaki köpüklü ağzıyla bağırıyordu
“Et! Et yemek istiyorum!”
Eren ise aynı derece dönmüş gözleriyle izin vermeyeceğini
haykırırken dönerek savurduğu bir kılıç darbesi daha Kanekinin kagunesi
tarafından durdurulmuştu. Bir tür ahtapot uzvuna benzeyen bu uzantılar
Kaneki’ye Rize denen kız arkadaşından kalmıştı. Aynı organları paylaşınca bu
tür sonuçlarda doğuyordu. Rize denen Ghoul’un kendine genetik olarak benzeri
aktarılan kagunesi. DNA kadar eşsizdi kaguneler. Bir ghoul için kendilerinden
bir parçaydı.
Eren dönerek bir başka darbe denedi. Kaneki de saldırmıştı.
İkiside savunma yapmıyor sadece saldırıları çarpışıyordu. Uzaktan duruma
müdahale etmeden bekleyen Erwin ise yalnızdı. Kafasından geçen düşünceler bu
çocuğu almakta ki haklılığını pekiştirir nitelikteydi
“Gerçek bir dövüşte daha iyi performans sergiliyor.”
Erenin ayağına gelen darbeyi lehine kullanarak düşerken bir
kagune uzvunu kesmesini izledi düşünceleri arasında.
“Başka biri olsa bu kadar gözü dönmüş bir ghoul karşısında
donar kalırdı”
Bu konuda gözlemleyerek elde ettiği tecrübesinden
yararlanmıştı. Yine de partneri Mikasanın daha iyi performans gösterdiği
açıktı. Tıpkı antremanlardaki gibi saldırı ne olursa olsun savunabiliyordu.
Eğer rakibi meşhur tavşan maskeli Ghoul olmasaydı işini çoktan bitirebilirdi
belki de. Belki rakibi bu kadar hızlı olmasına rağmen yine de yapabilirdi ancak
endişeli gözleri diğer dövüşü düşündüğünü gösteriyordu.
Erenin ayağına gelen darbenin acısıyla hareketleri
yavaşlamıştı. Bu yüzden üst üste darbe almaya başladı. Ancak agresif tavrı bu
saldırıları daha küçük zararla atlatmasını sağlıyordu. Eğer dövüş temellerine
uysa belki hiç darbede almayabilirdi. Yine de belki böylesi daha iyi olmuştu.
Bu tavrı olmasaydı da kendini antremanlarda ki gibi savunsaydı belki bunu
beceremeyebilirdi zira.
Sonunda irade gücüne rağmen bacağı hareket etmeyi reddetmeye
başlayınca üstüne binen stresi hissetmeye başladı Eren. Bunu fırsat bilen
Kaneki ise sağlam bacağına saldırdı rakibinin.
“Seni yiyeceğim!”
Bacakları beyninden gelen sinyalleri reddeden Erenin
vazgeçmek gibi bir niyeti yoktu. Bir an dizleri üstüne çöktüğü için saldırmayı
kestiği doğruydu ancak açlıktan gözü dönmüş rakibinin ağzındaki fermuarı
parçalarcasına açması ertesi bulduğu açığı değerlendirebildi. Belki bilinçli bir
ghoul olsaydı bu kadar açık bir saldırıyı yemezdi. Özellikle suratına
gelebilecek bu darbeden kaçmak pek tabii mümkündü. Ancak Kaneki daha yeni aldığı
maskesinin alnındaki kısmını kaptırmıştı çoktan. Kılıcın alnında açtığı yarayla
biraz sersemleyen Kanekinin sağlam gözü ortaya çıkınca erenin gözlerinde ki
hırsta kayboldu
“Ghoulların tek gözü normal değil ki” diye geçirdi o kısacık
anda.
Suratına yediği bir başka ahtopot koluyla Mikasanın kendi
adını haykırmasını bile duyamamıştı. Eğer Erwin olaya dahil olmasaydı belki bu
iki acemi yarı ölüde olsalar rakiplerinin yemeği olacaklardı. Yeterince iyi
olmadıklarından değil. Hayır, aksine rakipleriyle hemen hemen denktiler. Ancak
hız, güç ve kondüsyonun birbirini tamamladığı rakiplerin dövüşünde dikkat daha
önemliydi. Az önce bu yüzden kaybetmişti keşif takımı.
***
Kaneki ertesi gün kahve dükkanında gözlerini açıp hiçbir şey
hatırlamadığından yakınırken midesindeki insan etinden haberdar olmasıyla ne
tepki vermesi gerektiğini kestiremeyedursun. Erenin motivasyonun da ciddi bir
sıkıntı vardı artık.
“Mikasa”
“Evet Eren?”
Mikasa bacakları yüzünden yürümekte zorlanan Erenin yanında
kalmıştı hastanede.
“Ghoullar hakkında ne biliyoruz?”
Mikasa sevgi doldu çekik gözlerine rağmen bir robot gibi
özet geçmişti Ghoullar hakkında. Omuzlarına ancak gelen kısa, yumuşak saçlarına
götürdü Erenin tuttuğu elini. Konuşurken ona dokunmak istiyordu sadece. Eren
ise düşüncelere dalmıştı. Az önce Mikasanında anlattığı gibi.
Ghoulların iki
gözü de aynı şekilde siyah ak ortasında kırmızı irise sahipti. Peki tek gözünde
olması ne anlama geliyordu?
O Ghoul’u bir daha bulmalıydı. Cevaplara ihtiyacı vardı.
Erwin ise hastane odasının camından bakarken Leviyi çağırdı. Bir problem
olabileceğinden bahsetmişti
***
Ghoullar ile insanların ortak özelliklerinden biri de güce
olan tutkularıydı. İki tarafta gruplara ayrılmıştı. İki taraftada nefret
edilenler ve sevilenler vardı. İki tarafında görüşleri vardı. Özgür ve
kanıksanmış düşünceler.
Ancak iki taraf içinde Jason’nın yaptıkları kötüydü.
Zamanında işkenceye uğradığı için akli dengesi pek yerinde olmayan bu iri yarı
ghoul için kendisine yapılanları başkasına yapmak oldukça normaldi.
Keşif takımından Eren iyileştiğinde ilk Jasonun peşine
düşmeye karar verdi. Touka gelen desteği görünce Kanekinin yüzünün açığa
çıkmadığını umarak geri çekilmişti. Ancak Eren görmüştü. Belki normalde bu
kadar kısa süreli bir görüntü hafızasında kalmazdı ancak konu Ghoullar olunca
gösterdiğinden daha ileri bir performans sergiliyordu her zaman. O yüzü
araştırdı. O sima kendisini “doyumsuz” olarak tabir edilen Rize’ye götürmüş
oradan da Jason ile olan bağlantıları keşfetmişti. Uzun bir araştırmaydı. Uzun
ve yorucu ancak bacaklarının iyileşmesi için gereken süreyi bu şekilde
değerlendirmekte bir sakınca yoktu. Aksine bir evin duvarına yerleştirdiği
paneldeki kağıt parçalarını, resimleri ve yazıları birleştirirken oldukça
verimli geçirmişti bu zamanı. Mikasayla dışarı kendi başına çıkmaya dair birkaç
kavga etmiş olsalar bile sonuçta üvey kardeşinin bir süreliğine ayakları olmasına
itiraz edememeye başlamıştı.
İyileştiğinde ise sokaklarda Jason’ı aramaya başlamıştı.
Nedeni ise gayet basitti. Kanekiyi nerede bulacağını bilmiyordu. Jason ise iyi
bir başlangıç gibi görünüyordu. En azından elindeki en somut kanıt buydu
Kanekiye dair. Sonuçta önüne gelen her kahve dükkanına girip aradığı kişi
burada mı diye bakamazdı ya.
Aklından bu saçma düşünce bir an belirip kaybolurken önünden
geçtiği kahve dükkanına ikinci kere bakmamıştı bile. Ancak aradığı iki adamda o
dükkandaydı. Biraz gergin bir ortam olmuş ancak Jason sonunda baygın Kaneki ile
birlikte çıkmıştı dükkandan.
***
Terk edilmiş bir binanın içinde Kaneki Ken Jason tarafından
işkence görürken Eren ve Mikasada dışarıda buraya kıyıma gelmiş Ghoullar ile
savaşıyordu. Pek çok ghoul bu yeni güvercinleri kolay lokma görmüş ancak birkaç
hamlede asıl kıyım kendi taraflarında olunca endişeleri de artmıştı.
Eren ve Mikasa kendilerine açtıkları yolda pek çok Ghoul’un
hayatına son vermişti ancak aldıkları istihbarat doğrultusunda geldikleri bina
boştu. Eren yerde yatan garip şekle doğru giderken başka tarafa bakan Mikasa
beyaz saçlı bir çocuk görmüştü sanki. Aslında görmemişti. Bir kıtlama sesine
tepki vermişti sadece. Baş parmağıyla işaret parmağını kıtlattığını
göremeyeceği kadar uzaktan ilişmişti gözüne. Erenin seslenmesiyle Jasonun ölmek
üzere olan bedeninin yanına vardı.
Sayıklıyordu garip bir şekilde kagunesine
sarılmış ghoul. Akli dengesini yitirmemek için kendisine uygulanan, kendisinin
de başkasına uyguladığı o uğursuz soruyu tekrarlıyor ve son kaldığı sayıdan
geriye gidiyordu.
SON
Umarım beğenmişsinizdir. Sonu
biraz aceleye geldi ama diğer hikayeleri de yetiştirmek istediğim için biraz
çabuk bitirmeye çalıştığımı itiraf ediyorum. İlham kaçmadan hepsini yazmak
istiyorumda
Yorum Gönder