Kayıtlar devamlı olarak editlendiği için blog ismi böyle seçilmiştir ara sıra girip tekrar bakmanızı tavsiye ederim.

23 Ağustos 2016 Salı

Kader/Bulmaca -Fandom- 16/16

Özet: Seçimleriniz farklı olsa da hikayeniz aynı kalacak. Zira Ana Karakter Sizsiniz.
Açıklama: Bulmaca/role play tadında bir hikaye. Bölüm sonlarındaki seçimlerinizle ilerleyeceksiniz dolayısıyla

İşin aslı tekil şahıs olarak bir hikaye denemek istedim çünkü bütün hikayelerimi 3. Tekil şahıs(ilahi bakış) olarak yazdım. Ama sonra yine beyin kıvrımlarımdaki çarklar beni basit bir hikaye yazmaktan uzaklaştırdı :P


Bölüm 1

Uyandım.

Ancak sesler uzaktan geliyordu sanki. Göz kapaklarımı kaldırmayı ilk denediğimde olmadı. Bir kez daha denedim. Üstümdeki bu ağırlıkta ne böyle?

Sonunda yavaş yavaş gözlerimi açtığımı hissediyorum ancak görüntü yok. Ne bulanık bir ışık, ne renkler. Sadece siyah bir perde var. Gözlerimi açtığımdan emin olmak için kırpıştırdığımda kirpiklerim üstünden akan havayı hissedebiliyorum. Bir hava akımı var.

Bedenimi hareket ettirmeyi denediğimde zorlandım. Çok derin bir uykuda olduğumu fark edecek kadar sersemliğim dağılmaya başladı. O kadar derin ki sanki bayılmış gibiyim. Bir koltuktayım. Yanlardan biraz sıkışık olsa da şikayet etmemi gerektirecek kadar değil. Gözlerimi derin karanlık içinde gezdirdiğimde sonunda ufak ışık zerrelerini fark etmeye başladım. Büyük pencereler ve hemen yanımdan ileriye doğru uzanan dar bir koridor. Hala sersemliğini üstünden atmaya çalışan beynimden buranın ne olduğunu tanımlamasını istiyorum. Aklıma gelen sadece ilk sonuç bir otobüsün içinde olduğum.

Doğrulup etrafa bakma ihtiyacı hissettim nedense. Araçta kimse yok. Bu araç her neyse dışarı çıkmam gerek. Henüz nedenini kavrayacak kadar ayıldığımı sanmıyorum ama ayağa kalkıp kaslarımı gerdirmem şart.

Ayağa kalktığımda biraz sendeliyorum. Sanki zemin sağlam değil gibi. Belki de sersemliğimi tahmin ettiğim kadar atamamışımdır. Bir yere tutunma ihtiyacım ile birlikte karanlığa alışan gözlerimle bile içeriyi göremediğimi fark ettim. Dışarı çıkmak için bir neden daha.

Belki de önce oturduğum koltuğa bakmalıyım. Herhangi bir şeyi düşürmüş olmak istemem. El yordamıyla kontrol etmem gerekecek ancak yine de bakmam gerektiğini hissediyorum.
Elimi koltuk üstündeki kumaş üstünde gezdiriyorum. Az önce kalktığım için bedenimden yayılan sıcaklık yeni yeni soğumaya başlamış. Tek kişilik bir koltuk olduğunu fark ediyorum. Bu dürtüyle etrafıma bakınca yan tarafta da ikili koltuk olduğunu görüyorum. Belki daha ilerisi de vardır ancak pencereden gelen ışık gözlerime oyun oynuyor da olabilir.

Anlaşılan bir şey düşürmemişim. Hala içimde garip bir his var oysaki. Korkumu? Heyecan mı? Aslında uyuşukluk olduğunu da söyleyebilirim. Ne olduğunu bilmiyorum ama içimden bir ses ne olursa olsun bu hissi takip etmem gerektiğini söylüyor.

Koltukta bir şey düşürmediğim kesin. Ancak belli belirsiz bir karıncalanma hissi bir an belirip kayboldu. Belki de nemli bir yere değdim? Emin değilim ve bu karanlık yardımcı olmuyor. Acaba elimde ışık yakacak bir şey var mı?

Bir araçta olduğum için kafamı yukarı kaldırıp ışık düğmesini arıyorum. Evet, bir ışık düğmesi var ancak bastığımda gözlerimi kamaştıracak bir ışık beklerken hiçbir şey olmadı. Hani işe yaramayacağını bildiğin halde aynı düğmeyi tekrar denersiniz ya, ben de bu tuhaf alışkanlıkla birkaç kere daha düğmeye basıyorum. Ancak ne kadar denersem deneyeyim bir şey olmuyor. Işığın yanmayacağına kanaat getirip vazgeçiyorum.

Sanki çok basit bir şeyi gözden kaçırıyormuşum gibi gelmeye başladı. En iyisi dışarı çıkmak diye bir kez kendimi telkin ettikten sonra dar koridorda ilerlemeye başlıyorum. Belki temiz hava biraz canlılık verir. Zaten burada çok oyalandım.

Dışarıdaki ışıkların kaynağını öğrenmeliyim. Şeye benziyorlar…


-“Bina ışıklarına benziyorlar” için “Bölüm 2”ye gidiniz
-“Kırmızı renkteler” için “Bölüm 3”e gidiniz


Bölüm 2 Parlak ışıklar

Dışarısı soğuk

Kollarımı kendime doluyorum daha fazla sıcaklık bedenimden ayrılmasın diye ancak pek işe yaradığı söylenemez. Ancak sersemliğimi tamamen atmamı sağlıyor. Bir kötü yanına karşı iyi yanı var yani. Yine de hangisini tercih edeceğim duruma göre değişirdi. En azından şu durumda öyle. Üstümdeki elbiselerin o an için yeterli gelmediği aşikar. Çok ince değil ama kalında olduğu söylenemez. Evden çıkarken ne düşünüyordum acaba. Bundan sonra kıyafet konusunda daha tedbirli olmayı kafama koyarak ilerliyorum.

Tedbirli olmayı kafamdan geçirirken burnuma belli belirsiz bir gaz kokusu geliyor. Biraz daha derin bir soluk aldığımda bunun duman olması ihtimali de geliyor aklıma. Her halükarda çevreme bakıyorum ancak herhangi bir gaz ve ya ateşin gelebileceği tek yer ilerideki karanlığa gömülmüş benzinlik gibi duruyor. Dev tavanı ve benzin koyulan istasyonları ile ışıkları yanmıyor olsa da buranın bir benzinlik olduğu anlaşılıyor. 

Bir tür market var önümde. Işıkların kaynağı burası olmalı. Yerden biraz yüksekte taş bloklar üstüne oturtulmuş. Dolayısıyla içeriyi net göremiyorum. Gözlerime flaş etkisi yapan ışıklara alışınca çevreme bakıyorum. İleride bir tür benzinlik var. Arkamda tek bir otobüs park etmiş ışıkları kapalı bir şekilde bekliyor. Bu benim indiğim otobüs olduğu için tekrar markete dönüyorum ve camlarının önünde ki kırmızı bir palto içindeki kadını görüyorum.

Kadın deri gibi parlayan koyu kırmızı paltosu içinde kıpırtısız duruyor. Başındaki şapkası da yüzünü karanlıkta bırakacak kadar büyük ve geniş kenarlara sahip. Bu havada dışarıda ne yaptığını düşünürken market kapısına kayıyor gözüm. O sırada karnımın kazındığını hissediyorum. Bir süredir yemek yemediğim belli. Bir şeyler atıştırmak iyi olacak.

Yine de kırmızı paltolu kadın dikkatimi çekiyor tekrar. Sanki o da bana bakıyor. Yanına gelmemi istiyor. Hayal mi kuruyorum yoksa eli mi kıpırdadı?

-Kırmızı paltolu kadını es geçmek için “Bölüm 4”e gidiniz
-Kırmızı paltolu kadına gitmek için “Bölüm 5”e gidiniz.


Bölüm 3 kırmızı ışıklar

Dışarıdaki ışıkların aslında ateş olduğunu nasıl bilebilirdim ki? Aslında daha çok şaşırdığım bir şey var. Bir otobüste olduğumu biliyordum ama kaza yaptığını bilemezdim öyle değil mi? Sanırım içimdeki ses beni bu yüzden dışarı yönlendiriyordu. Kaza yapmış, yanan bir otobüste kalmak istemezdim. İçgüdülerime güvenmeliyim. Farkındalığıma rağmen beni doğru yönlendirmelerine dair güvenim tam.

Farkındalık demişken üstümün başımın kan ve toprakla kirlendiğini de şimdi fark ettim. Buna rağmen içeride oyalandığıma inanamıyorum. Üstümdeki beyaz gömleğimi de yeni almıştım halbuki. Basit bir yolculuk olacaktı. Nasıl oldu da bu hale geldim?

Artık bir önemi yoktu. Belli ki yaralanmıştım ve hemen en yakın yere gitmeye karar verdim. Maksat buradan uzaklaşmak. Zaten yalpalayarak gittiğim için koşma ihtimalim yok.
İlerliyorum. İlerlemeye devam ettikçe karanlık bir havada neden kendi başıma yola çıkmaya çalıştığıma şimdi anlam vermeye başlamıştım. Kazadan başka kurtulan var mıydı? Şimdi de suçlu hissediyorum. Belki birine yardım edebilirdim.

Gerçi şu an kendime bile yardım edebilecek durumda değilim. Tek bildiğim yalpalayarakta olsa ilerlediğim. Bütün bedenim uyuşmuş gibi hissediyorum. Hani ayağın falan üstüne oturunca karıncalanır ya, onun gibi. Ama bu karıncalanma çok hafif olmasına rağmen geçecek gibi görünmüyor. Bütün bedenimde hissetmemde cabası.

Sonunda birine rast geldim. Çok şükür, ancak tuhaf görünüyor. Sırtında büyük bir tür çanta var, kendisi de giysilerine sığmıyor gibi. Onu durdurup yardım istemeye çalışıyorum ama bana kulak asıyor gibi bir hali yok. Başka bir şeye odaklanmış beni başından atmaya çalışıyor.

Biraz daha ısrar etmeyi düşünüyorum ama benimle daha fazla ilgilenmeyecek gibi. Peki o otobüs kazasındaki insanlara nasıl yardım edeceğim? Hemen bir araç bulmalıyım. Evet ama nereden? Keşke az önceki adama en azından bunu sorsaydım. Gerçi cevap verecek gibi değildi.

Tam bunlar kafamdan geçiyordu ki ileride bir yapı görüyorum. Belki oradakiler bana yardım edebilir. Otobüs kazasından sonra sadece kendimi düşünerek uzaklaştığımdan beri olan suçluluk duygumu bastırmak için en azından yardım göndermeliyim. Bunu da mümkün olduğunca çabuk yapmalıyım.
Yapıya gittiğimde kimseyi göremiyorum. Ancak başka bir şey fark ediyorum.

-Birini gördüyseniz bölüm 12ye
-Binanın hareketlendiğini görürseniz 13’e gidin


Bölüm 4 Restaurant

Kadına yaklaştığımda algılarımın henüz tam anlamıyla kendine gelmediğini fark etmemi sağlayan manzara karşılıyor beni. Bu bir kadın değil sadece bir manken. Üstüne bu kadar abes bir elbisenin oturtulmuş olmasını da açıklıyor zira.

Restauranta girmeye karar verdim zira dışarısı soğuk ve etrafta kimse yok. Neden etrafta kimse yok? Bir yolculukta değil miyim? Zira bir otobüsten indim. Şoför koltuğunda değildim. Zaten otobüs sürecek kabiliyetteymişim gibi hissetmiyorum. Sadece uyuyakaldım ve şimdi de muhtemelen mola yerindeyiz. Zira sadece bir yol var ve etraf karanlık olduğu kadar tenha. İleride ki benzinlikten başka bir şey yok. Orası da boş gibi. Belki de kapalıdır.

Restauranta çıkan taş merdivenlere geldiğim de adımlarımı hızlandırdım. Birkaç geniş basamaktan ibaretti. Ayaklarımda kundura yok ama sanki ayakkabılarımdan sesler çıkıyor. Neden etraf bu kadar sessiz?

Otobüsle ilgilenen birileri olması gerekmez mi?
Otobüs çalışanları olması gerekmez mi?
Sigara içmek için can havliyle kendini dışarı atan yolcular nerede?
Bağıran çocuklar?
Herkes nerede?

Belki de uyumuşlardır. İçeri çok dikkatli bakmadım zira. Restauranta girdiğimde havanın serinliği kırılıyor ancak yine de soğuk. Otobüsteyken üst tarafa da bakmalıydım belki montum vardı. Neyse dışarıda çok kalmayı düşünmüyorum. Hemen atıştırmalık bir şeyler alıp geri döneceğim.

İçerisi geniş sayılmaz. Bir market bekliyordum ancak yok. Sadece basit birkaç masa ve oturulan kısmı düzgünce yerleştirilmiş sandalyeler var. Üstleri tozlu gibi, bana öyle geliyor da olabilir zira zemin belli ki yeni yıkanmış. İleride yemeklerin tabaklara konulup tepsiye alındığı bir bölüm var. Ancak yemek yok. Müşteri yok. Çalışan yok. Yerler hafifçe kayıyor gibi. Dikkatli olmamı gerektirecek kadar kaygan değil aslında. Yine de ayağımı sürtünce çok bir zorlanma hissetmediğim için birinin düşme ihtimalini doğuracak kadar kaygan olduğunu söyleyebilirim.

Sonunda bir ses geliyor kulağıma ve içimde nedensizce büyüyen ürperti bir an sıçrayıp sesin ne olduğunu anlamaya çalışmama neden oluyor. Önce ilerideki kapıya sonra geldiğim büyük kapıya bakıyorum. Zira bir kapı kapanma sesiydi bu. Ancak şimdi fark ettim ki üstünde büyük harflerle WC yazan yerden geliyordu. Ancak içimdeki yalnız olduğumdan kaynaklanan ürperti geçmemişti. Rüzgar olabilir mi? Restaurant içinde pek olası değil.

Gidip bakmalı mıyım yoksa geri mi dönmeliyim?


Gidip bakmak için Bölüm 6’yı açınız
Geri dönmek için Bölüm 7’yi açınız


Bölüm 5 Kırmızılı kadın

“İyi akşamlar”

Kadın gerçekmiş bu kadarına ikna oldum. Yine de karanlıktan yüzünü göremediğim gerçeği var. Ancak artık ince çenesinden ve sesinden akan olgunluk orta yaşa yelken açtığını gösteriyor.

“Size de iyi akşamlar”

Neredeyse kendiliğinden ağzımdan dökülen sözlerden sonra bir tepki bekliyorum ancak gördüğüm tek şey büyük şapkasının altında bir göz oluyor. Huşuyla bakan göz elinde yeni fark ettiğim sigaranın dumanları arasında kayboluyor tekrar.

“Benimle gel”

Nazik sesinin peşinden ilerliyorum. Ancak bedenimi istemsiz bir gücün ittirdiğine yemin edebilirim. Yine de mutlak bir iradeyle karşı koymadığımı da itiraf etmeliyim. Kadının gözlerine baktığımda özel, kelimelere dökemediğim bir mana görmüştüm. Ancak peşine o kadar hızlı takıldım ki bunun üstüne şimdi düşünebiliyorum.

Bir daha düşündüm de aslında bir şey beni itiyor değildi az önce olan. Daha çok kadına doğru çekiliyor gibiydim. Peşinden ilerlerken net bir ses tonuyla bana ilginç bir şeylerden bahsetti. Özel insanlar vardı Dünyada. Özel yetenekleri olan, spesifik işler başarabilen insanlar. Kırmızılı kadının “özel insan” derken neye vurgu yaptığını anlamamıştım. Ta ki beni karanlıkta bile parlayan bir binanın önüne getirene kadar. Aslında neon ışıklarıyla kaplanmış gibi duruyordu uzaktan, ancak yakına geldikçe bunun mat duvarlardan oluşan bir kale olduğunu gördüm, gecenin o saatinde bile. Işıklar ise fosforlu gibi duvarların içinden geliyor, dışarıya çıkmadan hemen önce sönerek duvarın matlığını ve sınırlarını gözler önüne seriyordu.

İçeri girmek için dev gibi bir kapının açılmasını beklemeye başladık. Bu sırada kırmızılı kadın kenara çekilmiş bana bitmiş sigarasıyla yolu gösteriyordu. Bir an geriye baktığımda az önce otobüsten indiğim yerden çokta uzaklaşmamış olduğumu fark ettim. Görebildiğim bir yerde değildi ama. Yine bacaklarım kendiliğinden hareket etmeye başlamış beni kalenin içine götürüyordu.

Daha içerideki ışıklara gözüm alışır alışmaz dev gibi biri yaklaştı yanıma. Derisine yapışmış gibi duran metal parlıyor kendisine demirden bir heykel görünümü veriyordu. Benimle dövüşmek istediğini söyleyince daha ben ne olduğunu anlamadan bedenimi kavradı ve beni fırlattı. Havada ufak bir mesafe gidip bir tür ringin içine düşerken kendimi topladım. Peşinden kendisi de koşarak geliyordu.

Bu mücadeleyi kabul edecek miydim? Yoksa az önce beni buraya getiren kadını aramam daha mı mantıklı olurdu?

-Dövüşü kabul etmek için bölüm 8’e gidiniz
-Kadını aramak için bölüm 9’a gidiniz


Bölüm 6 Koş

Bir otobüs yolculuğundayım ve karnım acıktı. Gidip çalışan birini aramam gayet normal. Kuruntuya gerek yok gidip soracağım. Dar kapıya yaklaşıyorum. İçeri girince ileride erkekler tuvaleti ve yanında kadınlar tuvaletinin geleneksel figürleri var. Ancak dikkatimi hareket eden kapılar çekiyor.
Kapılar hareket ederken bende yavaşça yaklaşıyorum ne olduğuna bakmak için. Erkekler tuvaletinden çıkan biri var. Sonunda birine rast geldim. Ancak sırtı bana dönük olarak kapıyı omzuyla açtı. Ağır bir şey taşıyor gibi iki büklüm olmuş.

Kendisine yetkili birini sormak üzere yaklaşıyorum. Sırtı bana dönük olduğu için yaklaştıkça fark ettiğim üzere elindeki ağır nesneye takılıyor gözüm. Halbuki kendisi güçlü kuvvetli biri gibi görünüyor. En azından benden daha uzun olduğu kesin. Kendisine seslenip içimdeki bu ürpertiyi dindirecek bir konuşma başlatmak istiyorum. Aslında yabancılarla kolay kolay muhabbet kuran biri değilim. Ancak kimseyi görememekten biraz sinirim bozuldu. Bu yüzden nadirde olsa kendimi zorlayıp muhabbet başlatacağım. Sonunda birine rastladığım için ancak kimseyi görememekten sinirlerimin bozulduğunu fark etmiş olmamda cabası

“Pardon?”

Adam beni duymamış gibi bir ipi çekiyor sertçe ve kulağıma aşina bir ses geliyor. Tam ne olduğunu anlamaya çalışırken ikinci kez aynı ipi çekiyor adam ve sonunda çıkan ses ile ne olduğunu anlıyorum.

Anlamamayı tercih ederdim. Buraya gelmemeyi içimdeki ürpertiyi dinlemeyi tercih ederdim. Bu..Bu lanet olası bir elektrikli testere!

Adama ancak sesim ulaşacak kadar yaklaşmış olduğum için aramızda belli bir mesafe var ancak bu yine de korkuyla karışık şaşkınlıktan tökezlememe engel olmuyor. Adam aniden dönüp üstüme hamle yaptığı için düşüncelerimden ziyade reflekslerimle hareket ediyorum artık.

Bağırarak kaçıyorum. Böyle bağırabildiğimi bilmezdim. Ancak şimdi bunun sırası değil. Sadece bacaklarıma odaklanmış durumdayım. Kafamdaki tehlike uyarısıyla başımı çevirip aramızdaki mesafeyi ölçmek istiyorum. Aslında bundan daha hızlı koşabilecek değilim ama yine de bu bilgiye karşı bir çekicilik var. Bu bilginin içinde umut var.

Kendimi tuvaletlere giden dar koridordan dışarı fırlatır gibi koşarken olabilecek bir başka kötü ihtimal beni yakalıyor ayağımdan. Zemin koşmak için fazla kaygan. Ayağımın altından oynayan zemine olan dikkatim başımı çevirmemle yerle bir oluyor. Biraz yuvarlanırken elektrikli testerenin boş restaurantta ki sessizliği yırtan mekanik sesi yanıma varmıştı bile.

Dengemi bulmaya çalışırken testerenin dönen dişlilerinin bacağımdaki kaslarımı seğirttiğini hissediyorum. Başta acı yok sadece iç gıcıklayıcı bir ses, etin metale sürtünme sesi var. Ardından gözlerimden boşalan yaşlara karışan kanımın içinde yüzmeye başlıyorum.

Yapacak bir şey yok. Hissedecek bir şey yok. Acı dahi gelmeden ruhumun bedenimden çıktığını hissediyorum. Ne kadar korkunç olursa olsun her şey gibi bu da bitmişti. Artık sadece bir ceset olan bedenimi görmemek için gözlerimi sıkıca kapattım her şey kararırken.

SON
.
.
.
mu?...merak ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin.


Bölüm 7 Yangın

Geri döndüğümde içimdeki ürpertinin nedeni ancak aklıma dank ediyor gördüğüm manzara ile. Az önce indiğim otobüs alev almış durumda. Etrafta kimseyi göremediğim için olsa gerek kendim atlıyorum bir şeyler yapmak için.

Ben normalde böyle biri değilim. Bir yangından koşarak kaçmayı tercih ederim. Ancak bacaklarım kurşun gibi geliyor. Hareketlerimde yavaş. Sanki bir zaman kapsülüne girmişim de zaman sadece benim için yavaşlamış gibi. Zaten normal olmayan bir koşulda olduğum için kendim için normal olmayan bir tepki ortaya koymam normal gibi geliyor.

Etrafta tanımlayabileceğim çok bir şey yok. Bu yüzden yapabileceğim tek şey az önce çıktığım yere girip yangın tüpü almak oluyor. Ah bacaklarım, neden hareket etmiyorlar sanki. Her şey o kadar yavaş oluyor ki sanki hiçbir şey yapmıyorum. Ama yangın o kadar hızlı ilerliyor ki bambaşka iki dünyadaymış hissi uyandırıyor.

Yangın tüpünü aldığım gibi sokağa atıyorum kendimi. Nasıl kullanacağımı bilmediğimi fark etmemle yangın tüpünden çıkan beyaz buharın aleve ilerlediğini fark etmem aynı ana tekabül ediyor. Yangın azalmıyor aksine yangın tüpündeki tozu da yutarak daha da büyüyor gibi geliyor gözüme. Zaten baktığımda yangın tüpünü sadece tutuyorum. Peki bu toz nereden geliyor?

Etrafıma baktığımda birden beyaz giysiler içinde ki adamların dev su hortumları tuttuğuna şahit oluyorum. Kırmızı olması gerekmiyor mu? Sanki bir ambulans gördüm. Ama umursamıyorum zira hala ateşi söndürmek üzere elimdeki yangın tüpünü kırmızı canavara uzatmakla meşgulüm. Ateşe yaklaşmak istiyorum. Ancak yapamıyorum. Yangın tüpüne basmıyorum ama duman çıkıyor. Bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmiş olsam da bedenim emirlerimi dinlemiyor ağır çekimde yangın söndürmek için uğraşmaya devam ediyor.

Ateşe rağmen neden üşüdüğümü sorgulamaya başladım birden. Herkes yangınla ilgileniyorken üstüme su tuttuklarına şahit oluyorum. Az önce beyaz olan giysiler kırmızıya dönmüş. Ancak neden bana su tutuyorlar. Zaten üşüyorum, bunu yapmamaları gerek. Yapmamalarını istiyorum ancak durmuyorlar. Üstüme kovalarla su atmaya devam ediyorlar.

Bekle, az önce ellerinde hortum yok muydu? Her şey o kadar hızlı değişiyor ki artık kafa yormaktan vazgeçiyorum. Sadece üşüyorum. Kalkmak istiyorum. Neden oturuyorum ki? Kendimi kalkmak için zorluyorum. Bedenim bir kez daha komutlarıma uymuyor. Bir kez daha deniyorum. Bir kez daha ve son bir gayretle bir kez daha deniyorum ancak yine olmuyor. Bunun üzerine kendimi bırakıyorum. Artık ne fark eder. Hiçbir şey fark etmez. Hiçbir önemi yok.

Birden etrafım sessizleşiyor ve ciğerlerimden derin bir iç çektiğimi hissediyorum.
Uyanmışım. Ne zaman uyuyakaldım ki? Karanlık bir koltukta uyuyakaldığımı fark ediyorum. Dar bir koridor uzanıyor…

İlk Bölüme -bölüm 1- gidiniz


Bölüm 8 Birinci raund

Muhtemelen kendisini dayanıklı görüyordu. Ancak benim neler yapabileceğimden haberi olmadığına emindim. Zaten ringe çıkar çıkmaz direk olarak üstüme koşmaya başlaması da bunu gösteriyordu.
Ona yeteneğimi gösterdim. Basit ve etkili bir yeteneğim vardı zira. Bu yüzden kolay olmuştu bu. Birkaç hamleden sonra yerde inleyerek yatıyordu beni fırlatan adam. Belki tek hamlede de bitirebilirdim ancak şimdilik kendimi zorlamaya gerek görmüyorum.

Etrafıma baktım. Birkaç meraklı göz vardı üstümde. Onlar dışındaki herkes kendi işleriyle ilgileniyor gibi etrafa dağılmıştı bile. Dövüşüm kısa sürmüştü. Ancak yine de birkaç seyirci çekmeyi başarmışım gibi duruyor.

Etrafta olan bitenden dikkatimi alan beni buraya getiren, şu an deri eldivenleri arkasından alkışlayan kırmızılı kadındı.

“Hoş geldin. Aklında pek çok soru olduğunu biliyorum. Ancak şimdi dinlenme vakti. Artık bizden birisin. Zaten bunun için buradasın”
Arkasını dönerken belli belirsiz ettiği son cümlesiyle amacımı öğrenmiştim. Ancak yine de kendime sormam gerek.

Çok mu acele ediyorum? Her şey fazla mı hızlı gelişti? Belki de amacım bu değildir


-Katılmaya karar verirseniz Bölüm 10’a gidiniz
-Katılmamaya karar verirseniz Bölüm 11’e gidiniz.


Bölüm 9 O Nerede?

Aradığım kişi hiçbir yerde görünmüyordu. Uzun bir yol gelmiştim ve onu bulmak zorundaydım. Bedenim artık yorgunluk belirtileri gösterince durdum. Yolda birkaç engelle karşılaşmış olsam da hepsinin hakkından gelmiştim. Özellikle o adam çok inatçıydı. Yine de gitmeme izin vermiş olması iyi bir şeydi.

Sonunda gelmem gereken yere varmıştım. Uzun bir yol olmuştu. Ancak sonunda buraya varmış olmam iyi bir şeydi. İlk olarak mesanemde birikenleri atmaya karar verdim. En azından tuvaleti olan bir yere benziyordu zira.

Patlamak üzere olan mesanemi boşaltmak için ön tarafı dolaşmak yerine arka kapıyı kullanmaya karar verdim. Tam arka kapıda denmez belki. Daha çok yan tarafta diyebilirim. Özellikle, taşıdığım ve sadece varış yerine varınca açmak üzere talimat aldığım bu silah yüzünden yorgundum ve uzun bir yol yapmıştım. Belki bir tür çevresel etkisi vardır diye yolda açmaya cesaret etmemiştim. 
Nihayetinde içeri girmek üzere adımlarımı sıklaştırdım. Bu yüzden etrafa pek dikkat etmedim. Zaten yeteneğim hala duruyordu. En kötü ihtimalle hala işi tamamlayabilirdim.

Sonunda kendimi tuvalete atmak üzere içeri girdiğimde içerisinin basit dizaynı hoşuma gitmişti. Pek çok masanın yanında pek çok açıklıkta vardı. Hedef buradaysa onu her türlü silahla imha edebileceğime adım gibi emindim. Zeminin parkesinden kaynaklanan bir kayganlığı vardı. Aceleyle giderken az daha düşüyordum.

Tuvalete vardığımda mesanemin boşalmasıyla resmen huzur buluyordum sanki. Sonunda dışarı çıkıp ellerimi yıkamam gerektiğine kanaat getirdiğimde içeri birinin girdiğini duydum. Bu yüzden kafamı kaldırdığımda karşımda hiç beklemediğim bir manzara vardı.

Evet şekil değiştirmekten bahsediyorlardı ancak böyle bir şey beklemiyordum. Boy ve en olarak genişlemiş tuhaf bir bedene kavuşmuştum. Ancak bu manzaranın etkisi daha kötüydü. Sanırım bu yüzden kendime bakmamam gerektiğini söylemişti orada. Birden bedenimde büyük bir acı duymaya başladım. Kurdeşen döküyorudum.

Kendimi tuvaletten dışarı çıkmaya zorlayınca silahım önüme düştü. Arkamda biri vardı. Buraya geleceğini söylemişlerdi. Etrafta başka kimse yoktu, hissedebiliyordum. Bu olmalıydı. Hedefim bu olmalıydı. Zaten bedenime yayılan bu acı düşünme yetimi de bir derece köreltmişti. Ancak bunu kabul etmiyordum. Silahı çıkarmaya başladım.

Çok büyük bir silah hayranı değilim ve çok fazla silah görmediğimi kabul ediyorum ama bana böyle bir silah vermelerini beklemiyordum. Buna silah demek bile çok doğru gelmiyordu aslında. Bu basbayağı bir testereydi. Hem de elektrikli testere? Neden bana bir elektrikli testere versinler ki?

“Pardon?”

Arkamdan yaklaşan sesi duyduğumda artık düşünecek vaktim olmadığını biliyordum. Zaten bedenime yayılan acıda aynı oranda büyüyordu. Elimi testerenin ipine götürdüm. Yeterince sert çekersem çalışacaktı. İlk deneyişimde çalışmadı. Şansıma tüküreyim. Eminim hedefim niyetimi anlamış kaçmak üzereydi şu an. Ben de tüm kuvvetimi kullanıp bir daha çektim ipi. Testere çalışmıştı ama şimdi de hedefim çığlık çığlığa bağırıyordu.

Arkamı döndüğümde bir an tökezledi. Ancak arkasından koşup yetişebildim. Testereyi tenine değdirdiğimde artık onun için çok geçti. Çoktan kendi kanıyla banyo yapıyordu artık. Zemininin kaygan olması da işime yaramıştı. Ancak şekil değiştirmekten kaynaklı acı geçmiyordu. Bir de cesedin üstünde bir şey vardı işimi bitirdiğimden beri. Bu bir hayalet mi?

Bir ışık huzmesi belirdi birden. Gözlerimi acıttı. Yine de bedenimdeki acı kadar değil. Işık huzmesi geçtiğinde farklı bir yerdeydim. O gördüğümdekinden farklı biri vardı. Aynı öldürdüğüm kişinin üstünde ki ışık huzmesi gibi görünüyordu. Hatta daha tuhaf görünüyor sanırım o da bir hayalet.

Bölüm 16’ya gidiniz


Bölüm 10 Kabul ediyorum

Tebrik edildim çevremdekiler tarafından. Artık özel bir birliğe aittim. Beni nasıl uzun zamandır izlediklerini ve aralarına katılmam için nasılda sabırsızlandıklarından bahseden birkaç çocuğa rast gelince mevcut bulunduğum yerin kaderim olduğuna bir kez daha ikna oldum. Burası benim gibi özel yetenekli kişiler için uygun bir yerdi. Burası ait olduğum yerdi.

Bana odamı gösterdiler. Çok büyük değildi ama ihtiyacım olan her şey vardı. Aradan geçen kısa denilemeyecek kadar uzun, uzun denilemeyecek kadar kısa sürede birkaç arkadaş edinmiştim. İlk geldiğimden beri kırmızılı kadını bir daha görmemiştim. Ta ki bir gün sanki yer yarılıpta içinden çıkmış gibi karşıma dikilinceye kadar.

Köşeyi o kadar hızlı dönmüştüm ki neredeyse kadına çarpıyordum ama sanki görünmez bir duvar beni durdurmuştu. Bana eğitimlerimin nasıl gittiğini sorarken yürümeye başladık. Nedense yeteneğimi geliştirmek ve daha verimli kullanmak adına olanlar ilgisini çekmemişti. Daha çok fiziksel eğitimi sorup durdu. Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda beni içeri davet etti. İlk görevim için hazır olduğumu söylediğinde ben ağzım açık önümdeki teknolojiye bakıyordum. Daha önce gördüğüm bir şey değildi.

Bana görevimi söylediler. Bu görev için kılık değiştirmem gerektiğini belirttiler. İsterseler bana yardımcı olabilecek biri de varmış. Sırf merak ettiğim için bu eleman ile kılık değiştirmek istediğimi söyledim. Beni götürdükleri kişi biraz tuhaf gelmişti başta. Bunun cinsel tercihinden kaynaklandığını anlamam uzun sürmedi. Zira yeteneği de bu iş için uygun düşüyordu. Herkesi görünüşleri itibariyle cinsiyetlerine kadar değiştirme yeteneği bütün cinsel seçimlere olan yatkınlığından geliyordu herhalde.

Beni kendi yeteneğiyle hazırladığını söylediği bir tür cam tabuta koydu. Tabut biraz büyük gelmişti. Her boy ve kiloda kişiyi içine alabilmesi için tasarlandığı anlaşılıyordu. İçerisi duman dolmaya başlayınca biraz paniklediğimi itiraf ediyorum. Ancak bana dışarıdan sakin olmamı söyleyen yetenek kullanıcısı işinin çok kısa süreceğini de ekledi.

Yalan söylemiyordu. Gerçekten saniyeler sonra hazır olduğumu belirtip kapıyı açtı. Bedenimde bir değişiklik hissetmiyordum ancak boyum uzamıştı sanki. İlk adımımı atarken yalpaladım biraz ancak alışması kısa sürmüştü.

Bana kendime bakmamı tembih etti. Eğer kendime bakarsam yeteneğinin bozulacağını ve eski halime döneceğimi açıkladı. Mantıklı bir neden gibi görünüyordu. Ardından görevim için bilgi almak üzere diğer tarafa geçtim. Bana birini öldürmem gerektiğini söylediklerinde başta şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Ancak eğitimlerim sırasında birkaç can aldığımı da eklemem gerek. Burada o kadar normaldi ki bu bahsetmeye bile değmezdi. Ancak iş görev olunca durum birden ciddileşiyordu.
Nihayetinde bana verdikleri basit bir giysi ile yola çıktım. Tuhaf bir harita ve bir de dev bir çanta vermişlerdi bana. İçinde silahım varmış. Gerek var mıydı silaha? Ayrıca bütün bu gizliliği de anlamış değilim. Neyse sonuçta burası bana uyan tek yer. Bu yüzden denileni yapacağım. Yola çıkalı fazla olmamışken beni durdurmaya çalışan biri çıkageldi ama bununla fazla uğraşmayı düşünmüyorum. Tuhaf görünüyordu. Hafif bir ışıkyayıyordu sanki. Kim bilir amacı nedir? Asıl dikkatimi vermem gereken şey elimdeki harita.

Bu haritanın nesi var neredeyse daire çizdiğimi düşüneceğim.   


Bölüm 9’a gidiniz.



Bölüm 11 Reddediyorum

Ağzımdan çıkan sözler belli ki kırmızılı kadını rahatsız etmişti. Sanki inanamazmış gibi bana döndüğünde yüzünün tamamını görmüştüm. Sağ gözünden burnunun altına ve çenesine kadar insan gibiydi. Ancak geri kalanı yanmış ve dersinin altında bir şeyler hareket ediyordu. Öfkesiyle hareket eden şey çılgına dönmüş gibiydi ve ağzını bile açmadan diğer herkes birden durdu. Az önce yere serdiğim adam bile birden ayağı kalkmıştı.

Anlaşıldığı üzere bir tür kukla yeteneği vardı. Zira bende bir an zorlandım ancak karşı koyunca artık beni kontrol edemediğini fark ettim. Belki de etkili olması için daha uzun süre tesir etmesi gerekiyordu. Her ne olursa olsun artık bir düşman üssündeyim ve neyse ki serbestim.

Bunun uzun sürmemesi için ellerinden geleni yapabilecek kalabalığa baktım ve yeteneğimi kullanıp mümkün olduğunca az kişiyle muharebeye girerek kendime yol açmaya karar verdim. Kolay olmuyordu. Zira envai çeşit yetenek vardı burada. Alev püskürteninden buz atanına, Bir hayvana dönüşeninden uçabilene, hava olaylarını kontrol edebilen birine kadar pek çok yetenekten sıyrılmayı başardım.

Saldırılardan sıyrılıpta bir an kör bir noktaya düşünce bu şansı değerlendirip var gücümle kaçmaya başladım. Önüme gelen kapıyı deniyor, bir çıkış yolu arıyordum. Muazzam bir yeteneğim olsa dahi geldiğim yerdeki kapıyı kısa sürede açıp kaçabilmem imkan dahilinde değil gibi görünüyordu.
Bu uğurda kaçmaya devam ettim. Buraya zorla getirildiğimi fark etmem için artık çok geçti. Ancak otobüsten indiğimden beri başka kimseyi göremeyince ortama uymak mantıklı geliyordu. Kadının da yeteneği vardı ve her yetenek kullanıcısı gibi bunu bir şekilde hissetmiştim. Bu yüzden ona belli bir seviyede güvenmek o kadarda abes görünmüyordu.

Sonunda bir açıklığa çıkmıştım. İleride dev bir yapı gözüme çarptı. Hala karanlıktı dışarısı ancak yapının hareket ettiğini görebiliyordum.  Dev cüssesini taşıyan ayakları vardı sanki. Etraftaki çimenlerden bir bahçeye çıktığımı sezmiştim. Arkamdaki gürültü patırtıyı duyunca hiç beklemeden o dev yapıya gittim.

Bölüm 14’e gidiniz


Bölüm 12 melek

Birini gördüm. Yanına vardığımda elinde tuhaf bir testere tutuyordu. Normal bir testere gibiydi ama kıyafetlerine kıyasla farklı duruyordu. Kırmızı ve siyah karışımı bir takım elbise giymişti. Hem mevcut zamana ait hem de zaman algısı yok gibi duruyordu.

“Sen…Sensin…”

Elindeki testereye rağmen uysal bir havası vardı. Yakından bakınca teni bazı distorsiyonlara maruz kalmış gibiydi. İçine göçmüş ve ya yanmış gibi bir havası vardı. Ama nazik bir şekilde konuşuyordu.

“Acaba bu testereyi bu binaya götürür müsün?”

Ne demek istediğini anlamamıştım. Ben mi? Testere mi? Bu tuhaf görünüşlü binaya mı? İyi de neden?

“Nasıl olacak bilmiyorum ama bir şekilde içerideki bir şeye tekabül ediyor. Lütfen fazla zamanım yok”

Cümlesini bitirir bitirmez dizlerinin üstüne kapaklandı. Tahriş olmuş teni gitgide daha çok dökülüyordu. Bu oldukça korkutucuydu aslında ama karıncalı bedenimden dediğini yapmak geliyordu sadece. Dediğini onayladığımda toprak olduğuna şahit oldum. Bu aklıma otobüste bıraktığım hayatları getirdi. Üstümden atamadığım bir suçluluk duygusu karıncalanmış bedenimde olduğu gibi duruyordu. Ancak başka hiçbir şey hissetmiyor gibiydim. Sanki elimde kalan tek şey buymuş gibiydi.

Bunun üzerine binaya girdim. O sırada testereyi yere bıraktım. Tam o sırada can havliyle birinin geldiğini gördüm. Belli ki acelesi vardı. Belki bunun ne olduğunu bilen biridir umuduyla gelmesini beklemeye koyuldum.

Bölüm 13’e gidiniz


Bölüm 13 Yürüyor

Binaya girip yerdeki testereye aldırmadan etrafa baktım Ardından bunun aslında bir bina olmadığını gördüm. Bir tür makineydi burası. Ben içeri girince hareket etmeye başlamıştı. Kapıdan baktığımda dev uzantılar üstünde yükseldiğini gördüm. Olduğumuz yerde üstündeki suyu atmak için çırpınan bir hayvan gibi hafifçe sallanarak üstündeki toprağı silkti. Ne işe yaradığını bilmiyorum ama az önce buraya girerken gördüğüm kişinin bileceğini umuyorum.

İçeri girdiğinde bina birden ışıldamaya başladı. Tuhaf sesler çıkarıyordu. Gelen kişiye bunun ne olduğunu sormak için döndüğümde görmeyi beklediğim manzara bu değildi. Bir tür tuzağın içindeydi. Nasıl ve nereden geldiğini anlamamıştım. Belli ki o da anlamamıştı ama içindeydi işte. Hemen az önceki testereye koşup elime aldım. Şaşırtıcı biçimde hafifti. Bunu avantajıma kullanıp çalıştırdım. Hayatımda ilk defa bir testere çalıştırmıştım ve bunu nasıl bildiğime dair bir fikrim yoktu.
Gidip onu kurtarmayı denedim. Ama olmadı. Yapamadım. Testere bu mereti kesmiyordu. Çığlığı kulaklarıma dolarken ne yapacağımı bilemez halde suçluluk duygusuna kapıldım yeniden. Aslında hiç geçmemişti bu duygu ama azalıp artıyordu sanki.

Sonunda çığlıklar dindiğinde makinenin de çalışmaya başladığını fark ettim. Ama artık çok geçti. Nedenini kavradığımda neredeyse küçük dilimi yutuyordum. Mekanik bir ses bulunduğumuz yeri dolduruyordu

“Organik enerji yakıtı bulundu. Zaman yolculuğu kaldığı yerden devam ediyor”

Suçluluk duygusu öylesine sarmıştı ki beni ne yapacağımı bilemedim. Bu makine az önce gelen adamı yutmuştu. Bir makinenin olabileceği kadar soğuk bir şekilde hem de. Çaresizce beklemeye koyuldum. Artık ne yapacağımı bilmiyordum. Olaylar nasıl bu hale gelmişti? Sadece yardım bulmaya çıkmıştım ve şimdi ağlayamıyordum bile.

Bölüm 15’e gidiniz


Bölüm 14

Yapıya gittiğimde birinin kapıda bir testereyle beklediğini gördüm. Başta tehdit edici bir silah gibi gelse de yanına gittiğimde bunun o kadarda problem olmadığını gördüm. Tuhaf bir parıltısı vardı onun, ancak bu da onun yeteneği olabilirdi pekala.

Kısacık bir zamanda pek çok şey görmüştüm. Her şey değişmişti bir anda. Alışkanlıklarım, düşüncelerim, davranışlarım, her şey değişmişti. Hatta belki kaderim bile değişmişti. Hiç böyle bir yerde var olacağımı, bunun gibi zorlukları aşabileceğimi düşünmezdim. Ama yapmıştım işte. Buraya kadar gelmiştim. Madem geldim sonuna kadar götürecektim. Daha öncesi umrumda değildi artık. Bunu yapacaktım, evet.

Yine de iiçgüdülerim bana bir şeylerin doğru olmadığını söylüyordu sanki. Ancak artık geri dönüş yoktu. Bazen kendinizi öyle bir yerde buluyordunuz ki artık seçimlerinizin bir manası kalmıyordu. Sadece gözünüzün gördüğüne gitmeniz gerekiyor. Sorgulamadan, düşünemeden sadece yapmanız gerekiyor bazen.

Orada gördüğüm kişi benden yardım istemişti. Ancak ne için istediğini pek anlayamamıştım aslında. Sonunda fark ettiğimdeyse çok geç olmuştu. Beni bir tuzağa düşürdü. İçeri adımımı atar atmaz beni içine alan kapalı kutunun üstüme geldiğini hissedebiliyordum. Tüm gücümü denedim ancak ne yaparsam yapayım bir şekilde emiyordu enerjimi. Bütün benliğime intikal ettiğini hissedebiliyordum.

Beni yiyiyordu bu tuzak. Parça parça söküyordu bedenimi. Son bir hamle ile bir çıkış yolu açtığımı düşünüyordum ki oraya vurulan bir testere darbesiyle iyice ikna oldum. Bu bir tuzaktı. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum.

Kahretsin! Neden böyle bitmek zorunda ki? Yeteneğim yüzünden mi? Fazla mı kibirli davrandım? Kendime fazla mı güvendim? Belki de teklifi kabul etmeliydim. Ah artık yapacak bir şey yok değil mi? Kaderimi kabul etmek zorundayım.

SON
.
.
.
mu?...merak ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin


bölüm 15

Işık huzmesi dağıldığında bir tür restorantta olduğumu fark ettim. Etrafıma bakarken fark ettiğim en şok edici şey ise kesinlikle bulunduğum yer değildi. Nasıl geldiğimde değildi. En şaşırtıcı kısım şu an yerden birkaç metre yüksekte ayakta durduğum gerçeğiydi.

Nasıl yani? Ben uçuyor muyum? Hayır bu mümkün değil. Zaten öyle de hissetmiyorum. Hissettiğim tek şey suçluluk. Bir kişiyi daha geride bırakmıştım. Ne yapacağım ben şimdi?

Etrafıma baktığımda restaurantta tuhaf bir şey dikkatimi çekti. Şu an bulunduğum yer iki tane kapıya bakıyordu. Altımdaki bölme ise parlamıştı. Ancak bir daire şeklindeki zeminden ötesi hala karanlık ve tozluydu. “Tuhaf” diye düşünürken buldum kendimi. Ancak hiçbiri havada asılı kalmam kadar tuhaf değildi.

İçeri giren birini görüyorum şimdide. Elinde az önce bana verilenle benzer bir testere var. Bana testereyi veren kişiye bir şekilde benziyorlar sanki. Beni görüyormuş gibi gelmedi. Belki de acelesi olduğundandır. Artık bir hayalet olduğuma göre bir önemi olduğunu sanmıyorum. Tuvalate gittiğini gördüm. Oldukça ihtiyacı var anlaşılan.

Şimdide ön kapıdan biri girdi içeri. Oldukça tedirgin görünüyor. Az önce gördüğüm adamın tuvalete girerken ki kapı sesini duyup oraya yöneldi. Peşinden gelen testere sesiyle ben bile irkilecektim eğer hala canlı olsaydım. Tam olarak ortaya çıktığım bu yere kadar kovaladığı kişiyi nasıl testereyle doğradığına şahit oldum. Yine birini daha kurtaramadığım için artık öyle dolmuştum ki ağlamak istiyordum. Ancak bu cansız halimden gözyaşı bile çıkmıyordu.

Sadece yüzümü ellerim arasına almakla yetindim. Soyut ellerimden ve göz kapaklarımdan arkasını görebiliyordum. O sırada bir başka soyut varlık hissettim. Ona bakınca bütün endişemde gitmişti. Etrafını gösterdi soyut varlık. Az önce vahşice katledilen cesetten süzülmüştü o. Etrafımdaki asıl güzelliği gördüm sayesinde. Ölen bütün bedenlerin ortaya çıkarttığı güzelliği, ruhları görmüştüm. Hepimiz bir arada birbirimize sahiptik.

Sadece tek bir kişi vardı soyut olmayıpta bize bakan. Elinde testereyle kurdeşen dökmeye başlamış adam adeta büyülenmiş gibi bakıyordu bize. Biz ki toplanıp yeni bir yol göstermeliydik ona. Yeni bir amaç. Bu uğurda toplandık etrafına. Böylece beni getiren ışık huzmesi yeniden hayat bulmuş bana en başta testereyi teslim edeceği yere gitmişti o adam. Böylece tekrar buraya gelecek benim suçluluk duygumu biterecek cinayeti işleyecekti. Ne ironi ama. Kendimi, arkadaşlarımı bulduğum bu yere gelecektik yeniden

SON
.
.
.
mu?...merak ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin

Bölüm 16

Neler oluyor? Kendimi bir başka yerde buldum. Elimde hala elektrikli testere var. Ben, ben iyi hissetmiyorum. Az önce ki ışığın içinde bu binayı görmüştüm ama ben, ne yapacağım? Hayır, yapamayacağım. Canım çok yanıyor.

Bu da nedir? Derim soyuluyor sanıyordum ama sanırım komple bedenim çökmüş durumda. Sanırım bu şekil değişimi beklediğimden daha fazlasını götürüyor. Ama neden? Neden beni içlerine alıp sonra öldürsünler ki? Neden? Böyle bir şart mı var yoksa…

Oh, evet, anlıyorum. Bir döngü var. Çarkların çalışması gerek. Benim yeteneklerimi kazanmam için dönmesi gereken çarkları çalıştırmalıyım. Bunun içinde buraya kadar ki kararlarımı almalıyım.
Şimdiye kadar hayatım boyunca aldığım bütün kararlar beni tam bu noktaya bu kelimeleri kafamdan geçirmeye getirdi. Bu…

Bu bir felsefe değil.
Bu bilim değil.
Bu gerçek.
Bu kader.
Öyleyse ne yapmalıyım?

Ne yapmalı? İşte orada. O kız hayalet olduğunun henüz farkında olmasa gerek. Bu testereyi ona vermeliyim. Evet, ona vermeliyim. Bu testereyi ona vermeli ve yeniden elde etmeliyim. Bu benim döngüm. Benim kaderim. Bana yardıma geldiğine eminim. Bunun hissettiğim acıyla ilgisi yok.
Bu bir seçimle başladı ve o seçimin sonucu tam olarak kararlaştırılan şekilde bitecek. Bu şekilde...

SON
.
.
.

mu?...merak ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin


Okuyan herkese teşekkür ederim