Özet: Seçimleriniz farklı olsa da hikayeniz aynı kalacak. Zira Ana
Karakter Sizsiniz.
Açıklama: Bulmaca/role play tadında bir hikaye. Bölüm sonlarındaki
seçimlerinizle ilerleyeceksiniz dolayısıyla
İşin aslı tekil şahıs olarak bir hikaye denemek istedim
çünkü bütün hikayelerimi 3. Tekil şahıs(ilahi bakış) olarak yazdım. Ama sonra
yine beyin kıvrımlarımdaki çarklar beni basit bir hikaye yazmaktan uzaklaştırdı
:P
Bölüm 1
Uyandım.
Ancak sesler uzaktan geliyordu sanki. Göz kapaklarımı
kaldırmayı ilk denediğimde olmadı. Bir kez daha denedim. Üstümdeki bu ağırlıkta
ne böyle?
Sonunda yavaş yavaş gözlerimi açtığımı hissediyorum ancak
görüntü yok. Ne bulanık bir ışık, ne renkler. Sadece siyah bir perde var.
Gözlerimi açtığımdan emin olmak için kırpıştırdığımda kirpiklerim üstünden akan
havayı hissedebiliyorum. Bir hava akımı var.
Bedenimi hareket ettirmeyi denediğimde zorlandım. Çok derin
bir uykuda olduğumu fark edecek kadar sersemliğim dağılmaya başladı. O kadar
derin ki sanki bayılmış gibiyim. Bir koltuktayım. Yanlardan biraz sıkışık olsa
da şikayet etmemi gerektirecek kadar değil. Gözlerimi derin karanlık içinde
gezdirdiğimde sonunda ufak ışık zerrelerini fark etmeye başladım. Büyük
pencereler ve hemen yanımdan ileriye doğru uzanan dar bir koridor. Hala
sersemliğini üstünden atmaya çalışan beynimden buranın ne olduğunu
tanımlamasını istiyorum. Aklıma gelen sadece ilk sonuç bir otobüsün içinde
olduğum.
Doğrulup etrafa bakma ihtiyacı hissettim nedense. Araçta
kimse yok. Bu araç her neyse dışarı çıkmam gerek. Henüz nedenini kavrayacak
kadar ayıldığımı sanmıyorum ama ayağa kalkıp kaslarımı gerdirmem şart.
Ayağa kalktığımda biraz sendeliyorum. Sanki zemin sağlam
değil gibi. Belki de sersemliğimi tahmin ettiğim kadar atamamışımdır. Bir yere
tutunma ihtiyacım ile birlikte karanlığa alışan gözlerimle bile içeriyi
göremediğimi fark ettim. Dışarı çıkmak için bir neden daha.
Belki de önce oturduğum koltuğa bakmalıyım. Herhangi bir şeyi
düşürmüş olmak istemem. El yordamıyla kontrol etmem gerekecek ancak yine de
bakmam gerektiğini hissediyorum.
Elimi koltuk üstündeki kumaş üstünde gezdiriyorum. Az önce
kalktığım için bedenimden yayılan sıcaklık yeni yeni soğumaya başlamış. Tek
kişilik bir koltuk olduğunu fark ediyorum. Bu dürtüyle etrafıma bakınca yan
tarafta da ikili koltuk olduğunu görüyorum. Belki daha ilerisi de vardır ancak
pencereden gelen ışık gözlerime oyun oynuyor da olabilir.
Anlaşılan bir şey düşürmemişim. Hala içimde garip bir his
var oysaki. Korkumu? Heyecan mı? Aslında uyuşukluk olduğunu da söyleyebilirim.
Ne olduğunu bilmiyorum ama içimden bir ses ne olursa olsun bu hissi takip etmem
gerektiğini söylüyor.
Koltukta bir şey düşürmediğim kesin. Ancak belli belirsiz
bir karıncalanma hissi bir an belirip kayboldu. Belki de nemli bir yere değdim?
Emin değilim ve bu karanlık yardımcı olmuyor. Acaba elimde ışık yakacak bir şey
var mı?
Bir araçta olduğum için kafamı yukarı kaldırıp ışık
düğmesini arıyorum. Evet, bir ışık düğmesi var ancak bastığımda gözlerimi
kamaştıracak bir ışık beklerken hiçbir şey olmadı. Hani işe yaramayacağını
bildiğin halde aynı düğmeyi tekrar denersiniz ya, ben de bu tuhaf alışkanlıkla
birkaç kere daha düğmeye basıyorum. Ancak ne kadar denersem deneyeyim bir şey
olmuyor. Işığın yanmayacağına kanaat getirip vazgeçiyorum.
Sanki çok basit bir şeyi gözden kaçırıyormuşum gibi gelmeye
başladı. En iyisi dışarı çıkmak diye bir kez kendimi telkin ettikten sonra dar
koridorda ilerlemeye başlıyorum. Belki temiz hava biraz canlılık verir. Zaten
burada çok oyalandım.
Dışarıdaki ışıkların kaynağını öğrenmeliyim. Şeye
benziyorlar…
-“Bina ışıklarına benziyorlar” için “Bölüm 2”ye gidiniz
-“Kırmızı renkteler” için “Bölüm 3”e gidiniz
Bölüm 2 Parlak
ışıklar
Dışarısı soğuk
Kollarımı kendime doluyorum daha fazla sıcaklık bedenimden
ayrılmasın diye ancak pek işe yaradığı söylenemez. Ancak sersemliğimi tamamen
atmamı sağlıyor. Bir kötü yanına karşı iyi yanı var yani. Yine de hangisini
tercih edeceğim duruma göre değişirdi. En azından şu durumda öyle. Üstümdeki
elbiselerin o an için yeterli gelmediği aşikar. Çok ince değil ama kalında
olduğu söylenemez. Evden çıkarken ne düşünüyordum acaba. Bundan sonra kıyafet
konusunda daha tedbirli olmayı kafama koyarak ilerliyorum.
Tedbirli olmayı kafamdan geçirirken burnuma belli belirsiz
bir gaz kokusu geliyor. Biraz daha derin bir soluk aldığımda bunun duman olması
ihtimali de geliyor aklıma. Her halükarda çevreme bakıyorum ancak herhangi bir
gaz ve ya ateşin gelebileceği tek yer ilerideki karanlığa gömülmüş benzinlik
gibi duruyor. Dev tavanı ve benzin koyulan istasyonları ile ışıkları yanmıyor
olsa da buranın bir benzinlik olduğu anlaşılıyor.
Bir tür market var önümde. Işıkların kaynağı burası olmalı.
Yerden biraz yüksekte taş bloklar üstüne oturtulmuş. Dolayısıyla içeriyi net
göremiyorum. Gözlerime flaş etkisi yapan ışıklara alışınca çevreme bakıyorum.
İleride bir tür benzinlik var. Arkamda tek bir otobüs park etmiş ışıkları
kapalı bir şekilde bekliyor. Bu benim indiğim otobüs olduğu için tekrar markete
dönüyorum ve camlarının önünde ki kırmızı bir palto içindeki kadını görüyorum.
Kadın deri gibi parlayan koyu kırmızı paltosu içinde
kıpırtısız duruyor. Başındaki şapkası da yüzünü karanlıkta bırakacak kadar
büyük ve geniş kenarlara sahip. Bu havada dışarıda ne yaptığını düşünürken
market kapısına kayıyor gözüm. O sırada karnımın kazındığını hissediyorum. Bir
süredir yemek yemediğim belli. Bir şeyler atıştırmak iyi olacak.
Yine de kırmızı paltolu kadın dikkatimi çekiyor tekrar.
Sanki o da bana bakıyor. Yanına gelmemi istiyor. Hayal mi kuruyorum yoksa eli
mi kıpırdadı?
-Kırmızı paltolu kadını es geçmek için “Bölüm 4”e gidiniz
-Kırmızı paltolu kadına gitmek için “Bölüm 5”e gidiniz.
Bölüm 3 kırmızı
ışıklar
Dışarıdaki ışıkların aslında ateş olduğunu nasıl
bilebilirdim ki? Aslında daha çok şaşırdığım bir şey var. Bir otobüste olduğumu
biliyordum ama kaza yaptığını bilemezdim öyle değil mi? Sanırım içimdeki ses
beni bu yüzden dışarı yönlendiriyordu. Kaza yapmış, yanan bir otobüste kalmak
istemezdim. İçgüdülerime güvenmeliyim. Farkındalığıma rağmen beni doğru
yönlendirmelerine dair güvenim tam.
Farkındalık demişken üstümün başımın kan ve toprakla
kirlendiğini de şimdi fark ettim. Buna rağmen içeride oyalandığıma
inanamıyorum. Üstümdeki beyaz gömleğimi de yeni almıştım halbuki. Basit bir
yolculuk olacaktı. Nasıl oldu da bu hale geldim?
Artık bir önemi yoktu. Belli ki yaralanmıştım ve hemen en
yakın yere gitmeye karar verdim. Maksat buradan uzaklaşmak. Zaten yalpalayarak
gittiğim için koşma ihtimalim yok.
İlerliyorum. İlerlemeye devam ettikçe karanlık bir havada
neden kendi başıma yola çıkmaya çalıştığıma şimdi anlam vermeye başlamıştım.
Kazadan başka kurtulan var mıydı? Şimdi de suçlu hissediyorum. Belki birine
yardım edebilirdim.
Gerçi şu an kendime bile yardım edebilecek durumda değilim.
Tek bildiğim yalpalayarakta olsa ilerlediğim. Bütün bedenim uyuşmuş gibi
hissediyorum. Hani ayağın falan üstüne oturunca karıncalanır ya, onun gibi. Ama
bu karıncalanma çok hafif olmasına rağmen geçecek gibi görünmüyor. Bütün
bedenimde hissetmemde cabası.
Sonunda birine rast geldim. Çok şükür, ancak tuhaf
görünüyor. Sırtında büyük bir tür çanta var, kendisi de giysilerine sığmıyor gibi.
Onu durdurup yardım istemeye çalışıyorum ama bana kulak asıyor gibi bir hali
yok. Başka bir şeye odaklanmış beni başından atmaya çalışıyor.
Biraz daha ısrar etmeyi düşünüyorum ama benimle daha fazla
ilgilenmeyecek gibi. Peki o otobüs kazasındaki insanlara nasıl yardım edeceğim?
Hemen bir araç bulmalıyım. Evet ama nereden? Keşke az önceki adama en azından
bunu sorsaydım. Gerçi cevap verecek gibi değildi.
Tam bunlar kafamdan geçiyordu ki ileride bir yapı görüyorum.
Belki oradakiler bana yardım edebilir. Otobüs kazasından sonra sadece kendimi
düşünerek uzaklaştığımdan beri olan suçluluk duygumu bastırmak için en azından
yardım göndermeliyim. Bunu da mümkün olduğunca çabuk yapmalıyım.
Yapıya gittiğimde kimseyi göremiyorum. Ancak başka bir şey
fark ediyorum.
-Birini gördüyseniz bölüm 12ye
-Binanın hareketlendiğini görürseniz 13’e gidin
Bölüm 4 Restaurant
Kadına yaklaştığımda algılarımın henüz tam anlamıyla kendine
gelmediğini fark etmemi sağlayan manzara karşılıyor beni. Bu bir kadın değil
sadece bir manken. Üstüne bu kadar abes bir elbisenin oturtulmuş olmasını da
açıklıyor zira.
Restauranta girmeye karar verdim zira dışarısı soğuk ve
etrafta kimse yok. Neden etrafta kimse yok? Bir yolculukta değil miyim? Zira
bir otobüsten indim. Şoför koltuğunda değildim. Zaten otobüs sürecek
kabiliyetteymişim gibi hissetmiyorum. Sadece uyuyakaldım ve şimdi de muhtemelen
mola yerindeyiz. Zira sadece bir yol var ve etraf karanlık olduğu kadar tenha.
İleride ki benzinlikten başka bir şey yok. Orası da boş gibi. Belki de
kapalıdır.
Restauranta çıkan taş merdivenlere geldiğim de adımlarımı
hızlandırdım. Birkaç geniş basamaktan ibaretti. Ayaklarımda kundura yok ama
sanki ayakkabılarımdan sesler çıkıyor. Neden etraf bu kadar sessiz?
Otobüsle ilgilenen birileri olması gerekmez mi?
Otobüs çalışanları olması gerekmez mi?
Sigara içmek için can havliyle kendini dışarı atan yolcular
nerede?
Bağıran çocuklar?
Herkes nerede?
Belki de uyumuşlardır. İçeri çok dikkatli bakmadım zira. Restauranta
girdiğimde havanın serinliği kırılıyor ancak yine de soğuk. Otobüsteyken üst
tarafa da bakmalıydım belki montum vardı. Neyse dışarıda çok kalmayı
düşünmüyorum. Hemen atıştırmalık bir şeyler alıp geri döneceğim.
İçerisi geniş sayılmaz. Bir market bekliyordum ancak yok.
Sadece basit birkaç masa ve oturulan kısmı düzgünce yerleştirilmiş sandalyeler
var. Üstleri tozlu gibi, bana öyle geliyor da olabilir zira zemin belli ki yeni
yıkanmış. İleride yemeklerin tabaklara konulup tepsiye alındığı bir bölüm var.
Ancak yemek yok. Müşteri yok. Çalışan yok. Yerler hafifçe kayıyor gibi.
Dikkatli olmamı gerektirecek kadar kaygan değil aslında. Yine de ayağımı sürtünce
çok bir zorlanma hissetmediğim için birinin düşme ihtimalini doğuracak kadar
kaygan olduğunu söyleyebilirim.
Sonunda bir ses geliyor kulağıma ve içimde nedensizce
büyüyen ürperti bir an sıçrayıp sesin ne olduğunu anlamaya çalışmama neden
oluyor. Önce ilerideki kapıya sonra geldiğim büyük kapıya bakıyorum. Zira bir
kapı kapanma sesiydi bu. Ancak şimdi fark ettim ki üstünde büyük harflerle WC
yazan yerden geliyordu. Ancak içimdeki yalnız olduğumdan kaynaklanan ürperti
geçmemişti. Rüzgar olabilir mi? Restaurant içinde pek olası değil.
Gidip bakmalı mıyım yoksa geri mi dönmeliyim?
Gidip bakmak için Bölüm 6’yı açınız
Geri dönmek için Bölüm 7’yi açınız
Bölüm 5 Kırmızılı kadın
“İyi akşamlar”
Kadın gerçekmiş bu kadarına ikna oldum. Yine de karanlıktan yüzünü
göremediğim gerçeği var. Ancak artık ince çenesinden ve sesinden akan olgunluk
orta yaşa yelken açtığını gösteriyor.
“Size de iyi akşamlar”
Neredeyse kendiliğinden ağzımdan dökülen sözlerden sonra bir tepki
bekliyorum ancak gördüğüm tek şey büyük şapkasının altında bir göz oluyor.
Huşuyla bakan göz elinde yeni fark ettiğim sigaranın dumanları arasında
kayboluyor tekrar.
“Benimle gel”
Nazik sesinin peşinden ilerliyorum. Ancak bedenimi istemsiz bir gücün
ittirdiğine yemin edebilirim. Yine de mutlak bir iradeyle karşı koymadığımı da
itiraf etmeliyim. Kadının gözlerine baktığımda özel, kelimelere dökemediğim bir
mana görmüştüm. Ancak peşine o kadar hızlı takıldım ki bunun üstüne şimdi
düşünebiliyorum.
Bir daha düşündüm de aslında bir şey beni itiyor değildi az önce olan.
Daha çok kadına doğru çekiliyor gibiydim. Peşinden ilerlerken net bir ses
tonuyla bana ilginç bir şeylerden bahsetti. Özel insanlar vardı Dünyada. Özel
yetenekleri olan, spesifik işler başarabilen insanlar. Kırmızılı kadının “özel
insan” derken neye vurgu yaptığını anlamamıştım. Ta ki beni karanlıkta bile
parlayan bir binanın önüne getirene kadar. Aslında neon ışıklarıyla kaplanmış
gibi duruyordu uzaktan, ancak yakına geldikçe bunun mat duvarlardan oluşan bir
kale olduğunu gördüm, gecenin o saatinde bile. Işıklar ise fosforlu gibi
duvarların içinden geliyor, dışarıya çıkmadan hemen önce sönerek duvarın
matlığını ve sınırlarını gözler önüne seriyordu.
İçeri girmek için dev gibi bir kapının açılmasını beklemeye başladık. Bu
sırada kırmızılı kadın kenara çekilmiş bana bitmiş sigarasıyla yolu gösteriyordu.
Bir an geriye baktığımda az önce otobüsten indiğim yerden çokta uzaklaşmamış
olduğumu fark ettim. Görebildiğim bir yerde değildi ama. Yine bacaklarım
kendiliğinden hareket etmeye başlamış beni kalenin içine götürüyordu.
Daha içerideki ışıklara gözüm alışır alışmaz dev gibi biri yaklaştı
yanıma. Derisine yapışmış gibi duran metal parlıyor kendisine demirden bir
heykel görünümü veriyordu. Benimle dövüşmek istediğini söyleyince daha ben ne
olduğunu anlamadan bedenimi kavradı ve beni fırlattı. Havada ufak bir mesafe
gidip bir tür ringin içine düşerken kendimi topladım. Peşinden kendisi de
koşarak geliyordu.
Bu mücadeleyi kabul edecek miydim? Yoksa az önce beni buraya getiren
kadını aramam daha mı mantıklı olurdu?
-Dövüşü kabul etmek için bölüm 8’e gidiniz
-Kadını aramak için bölüm 9’a gidiniz
Bölüm 6 Koş
Bir otobüs yolculuğundayım ve karnım acıktı. Gidip çalışan
birini aramam gayet normal. Kuruntuya gerek yok gidip soracağım. Dar kapıya
yaklaşıyorum. İçeri girince ileride erkekler tuvaleti ve yanında kadınlar
tuvaletinin geleneksel figürleri var. Ancak dikkatimi hareket eden kapılar
çekiyor.
Kapılar hareket ederken bende yavaşça yaklaşıyorum ne
olduğuna bakmak için. Erkekler tuvaletinden çıkan biri var. Sonunda birine rast
geldim. Ancak sırtı bana dönük olarak kapıyı omzuyla açtı. Ağır bir şey taşıyor
gibi iki büklüm olmuş.
Kendisine yetkili birini sormak üzere yaklaşıyorum. Sırtı
bana dönük olduğu için yaklaştıkça fark ettiğim üzere elindeki ağır nesneye
takılıyor gözüm. Halbuki kendisi güçlü kuvvetli biri gibi görünüyor. En azından
benden daha uzun olduğu kesin. Kendisine seslenip içimdeki bu ürpertiyi
dindirecek bir konuşma başlatmak istiyorum. Aslında yabancılarla kolay kolay
muhabbet kuran biri değilim. Ancak kimseyi görememekten biraz sinirim bozuldu.
Bu yüzden nadirde olsa kendimi zorlayıp muhabbet başlatacağım. Sonunda birine
rastladığım için ancak kimseyi görememekten sinirlerimin bozulduğunu fark etmiş
olmamda cabası
“Pardon?”
Adam beni duymamış gibi bir ipi çekiyor sertçe ve kulağıma
aşina bir ses geliyor. Tam ne olduğunu anlamaya çalışırken ikinci kez aynı ipi
çekiyor adam ve sonunda çıkan ses ile ne olduğunu anlıyorum.
Anlamamayı tercih ederdim. Buraya gelmemeyi içimdeki
ürpertiyi dinlemeyi tercih ederdim. Bu..Bu lanet olası bir elektrikli testere!
Adama ancak sesim ulaşacak kadar yaklaşmış olduğum için
aramızda belli bir mesafe var ancak bu yine de korkuyla karışık şaşkınlıktan
tökezlememe engel olmuyor. Adam aniden dönüp üstüme hamle yaptığı için
düşüncelerimden ziyade reflekslerimle hareket ediyorum artık.
Bağırarak kaçıyorum. Böyle bağırabildiğimi bilmezdim. Ancak
şimdi bunun sırası değil. Sadece bacaklarıma odaklanmış durumdayım. Kafamdaki
tehlike uyarısıyla başımı çevirip aramızdaki mesafeyi ölçmek istiyorum. Aslında
bundan daha hızlı koşabilecek değilim ama yine de bu bilgiye karşı bir
çekicilik var. Bu bilginin içinde umut var.
Kendimi tuvaletlere giden dar koridordan dışarı fırlatır
gibi koşarken olabilecek bir başka kötü ihtimal beni yakalıyor ayağımdan. Zemin
koşmak için fazla kaygan. Ayağımın altından oynayan zemine olan dikkatim başımı
çevirmemle yerle bir oluyor. Biraz yuvarlanırken elektrikli testerenin boş restaurantta
ki sessizliği yırtan mekanik sesi yanıma varmıştı bile.
Dengemi bulmaya çalışırken testerenin dönen dişlilerinin
bacağımdaki kaslarımı seğirttiğini hissediyorum. Başta acı yok sadece iç
gıcıklayıcı bir ses, etin metale sürtünme sesi var. Ardından gözlerimden
boşalan yaşlara karışan kanımın içinde yüzmeye başlıyorum.
Yapacak bir şey yok. Hissedecek bir şey yok. Acı dahi
gelmeden ruhumun bedenimden çıktığını hissediyorum. Ne kadar korkunç olursa
olsun her şey gibi bu da bitmişti. Artık sadece bir ceset olan bedenimi
görmemek için gözlerimi sıkıca kapattım her şey kararırken.
SON
.
.
.
mu?...merak
ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin.
Bölüm 7 Yangın
Geri döndüğümde içimdeki ürpertinin nedeni ancak aklıma dank
ediyor gördüğüm manzara ile. Az önce indiğim otobüs alev almış durumda. Etrafta
kimseyi göremediğim için olsa gerek kendim atlıyorum bir şeyler yapmak için.
Ben normalde böyle biri değilim. Bir yangından koşarak
kaçmayı tercih ederim. Ancak bacaklarım kurşun gibi geliyor. Hareketlerimde
yavaş. Sanki bir zaman kapsülüne girmişim de zaman sadece benim için yavaşlamış
gibi. Zaten normal olmayan bir koşulda olduğum için kendim için normal olmayan
bir tepki ortaya koymam normal gibi geliyor.
Etrafta tanımlayabileceğim çok bir şey yok. Bu yüzden
yapabileceğim tek şey az önce çıktığım yere girip yangın tüpü almak oluyor. Ah
bacaklarım, neden hareket etmiyorlar sanki. Her şey o kadar yavaş oluyor ki
sanki hiçbir şey yapmıyorum. Ama yangın o kadar hızlı ilerliyor ki bambaşka iki
dünyadaymış hissi uyandırıyor.
Yangın tüpünü aldığım gibi sokağa atıyorum kendimi. Nasıl
kullanacağımı bilmediğimi fark etmemle yangın tüpünden çıkan beyaz buharın
aleve ilerlediğini fark etmem aynı ana tekabül ediyor. Yangın azalmıyor aksine
yangın tüpündeki tozu da yutarak daha da büyüyor gibi geliyor gözüme. Zaten
baktığımda yangın tüpünü sadece tutuyorum. Peki bu toz nereden geliyor?
Etrafıma baktığımda birden beyaz giysiler içinde ki
adamların dev su hortumları tuttuğuna şahit oluyorum. Kırmızı olması gerekmiyor
mu? Sanki bir ambulans gördüm. Ama umursamıyorum zira hala ateşi söndürmek
üzere elimdeki yangın tüpünü kırmızı canavara uzatmakla meşgulüm. Ateşe
yaklaşmak istiyorum. Ancak yapamıyorum. Yangın tüpüne basmıyorum ama duman
çıkıyor. Bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmiş olsam da bedenim emirlerimi
dinlemiyor ağır çekimde yangın söndürmek için uğraşmaya devam ediyor.
Ateşe rağmen neden üşüdüğümü sorgulamaya başladım birden. Herkes
yangınla ilgileniyorken üstüme su tuttuklarına şahit oluyorum. Az önce beyaz
olan giysiler kırmızıya dönmüş. Ancak neden bana su tutuyorlar. Zaten üşüyorum,
bunu yapmamaları gerek. Yapmamalarını istiyorum ancak durmuyorlar. Üstüme
kovalarla su atmaya devam ediyorlar.
Bekle, az önce ellerinde hortum yok muydu? Her şey o kadar
hızlı değişiyor ki artık kafa yormaktan vazgeçiyorum. Sadece üşüyorum. Kalkmak
istiyorum. Neden oturuyorum ki? Kendimi kalkmak için zorluyorum. Bedenim bir kez
daha komutlarıma uymuyor. Bir kez daha deniyorum. Bir kez daha ve son bir
gayretle bir kez daha deniyorum ancak yine olmuyor. Bunun üzerine kendimi
bırakıyorum. Artık ne fark eder. Hiçbir şey fark etmez. Hiçbir önemi yok.
Birden etrafım sessizleşiyor ve ciğerlerimden derin bir iç
çektiğimi hissediyorum.
Uyanmışım. Ne zaman uyuyakaldım ki? Karanlık bir koltukta
uyuyakaldığımı fark ediyorum. Dar bir koridor uzanıyor…
İlk
Bölüme -bölüm 1- gidiniz
Bölüm 8 Birinci raund
Muhtemelen kendisini dayanıklı görüyordu. Ancak benim neler
yapabileceğimden haberi olmadığına emindim. Zaten ringe çıkar çıkmaz direk
olarak üstüme koşmaya başlaması da bunu gösteriyordu.
Ona yeteneğimi gösterdim. Basit ve etkili bir yeteneğim
vardı zira. Bu yüzden kolay olmuştu bu. Birkaç hamleden sonra yerde inleyerek
yatıyordu beni fırlatan adam. Belki tek hamlede de bitirebilirdim ancak
şimdilik kendimi zorlamaya gerek görmüyorum.
Etrafıma baktım. Birkaç meraklı göz vardı üstümde. Onlar
dışındaki herkes kendi işleriyle ilgileniyor gibi etrafa dağılmıştı bile.
Dövüşüm kısa sürmüştü. Ancak yine de birkaç seyirci çekmeyi başarmışım gibi
duruyor.
Etrafta olan bitenden dikkatimi alan beni buraya getiren, şu
an deri eldivenleri arkasından alkışlayan kırmızılı kadındı.
“Hoş geldin. Aklında pek çok soru olduğunu biliyorum. Ancak
şimdi dinlenme vakti. Artık bizden birisin. Zaten bunun için buradasın”
Arkasını dönerken belli belirsiz ettiği son cümlesiyle
amacımı öğrenmiştim. Ancak yine de kendime sormam gerek.
Çok mu acele ediyorum? Her şey fazla mı hızlı gelişti? Belki
de amacım bu değildir
-Katılmaya karar verirseniz Bölüm 10’a gidiniz
-Katılmamaya karar verirseniz Bölüm 11’e gidiniz.
Bölüm 9 O Nerede?
Aradığım kişi hiçbir yerde görünmüyordu. Uzun bir yol
gelmiştim ve onu bulmak zorundaydım. Bedenim artık yorgunluk belirtileri
gösterince durdum. Yolda birkaç engelle karşılaşmış olsam da hepsinin hakkından
gelmiştim. Özellikle o adam çok inatçıydı. Yine de gitmeme izin vermiş olması
iyi bir şeydi.
Sonunda gelmem gereken yere varmıştım. Uzun bir yol olmuştu.
Ancak sonunda buraya varmış olmam iyi bir şeydi. İlk olarak mesanemde
birikenleri atmaya karar verdim. En azından tuvaleti olan bir yere benziyordu
zira.
Patlamak üzere olan mesanemi boşaltmak için ön tarafı
dolaşmak yerine arka kapıyı kullanmaya karar verdim. Tam arka kapıda denmez
belki. Daha çok yan tarafta diyebilirim. Özellikle, taşıdığım ve sadece varış
yerine varınca açmak üzere talimat aldığım bu silah yüzünden yorgundum ve uzun
bir yol yapmıştım. Belki bir tür çevresel etkisi vardır diye yolda açmaya
cesaret etmemiştim.
Nihayetinde içeri girmek üzere adımlarımı sıklaştırdım. Bu
yüzden etrafa pek dikkat etmedim. Zaten yeteneğim hala duruyordu. En kötü
ihtimalle hala işi tamamlayabilirdim.
Sonunda kendimi tuvalete atmak üzere içeri girdiğimde
içerisinin basit dizaynı hoşuma gitmişti. Pek çok masanın yanında pek çok
açıklıkta vardı. Hedef buradaysa onu her türlü silahla imha edebileceğime adım
gibi emindim. Zeminin parkesinden kaynaklanan bir kayganlığı vardı. Aceleyle
giderken az daha düşüyordum.
Tuvalete vardığımda mesanemin boşalmasıyla resmen huzur
buluyordum sanki. Sonunda dışarı çıkıp ellerimi yıkamam gerektiğine kanaat
getirdiğimde içeri birinin girdiğini duydum. Bu yüzden kafamı kaldırdığımda
karşımda hiç beklemediğim bir manzara vardı.
Evet şekil değiştirmekten bahsediyorlardı ancak böyle bir
şey beklemiyordum. Boy ve en olarak genişlemiş tuhaf bir bedene kavuşmuştum.
Ancak bu manzaranın etkisi daha kötüydü. Sanırım bu yüzden kendime bakmamam
gerektiğini söylemişti orada. Birden bedenimde büyük bir acı duymaya başladım.
Kurdeşen döküyorudum.
Kendimi tuvaletten dışarı çıkmaya zorlayınca silahım önüme
düştü. Arkamda biri vardı. Buraya geleceğini söylemişlerdi. Etrafta başka kimse
yoktu, hissedebiliyordum. Bu olmalıydı. Hedefim bu olmalıydı. Zaten bedenime
yayılan bu acı düşünme yetimi de bir derece köreltmişti. Ancak bunu kabul
etmiyordum. Silahı çıkarmaya başladım.
Çok büyük bir silah hayranı değilim ve çok fazla silah
görmediğimi kabul ediyorum ama bana böyle bir silah vermelerini beklemiyordum.
Buna silah demek bile çok doğru gelmiyordu aslında. Bu basbayağı bir
testereydi. Hem de elektrikli testere? Neden bana bir elektrikli testere
versinler ki?
“Pardon?”
Arkamdan yaklaşan sesi duyduğumda artık düşünecek vaktim
olmadığını biliyordum. Zaten bedenime yayılan acıda aynı oranda büyüyordu.
Elimi testerenin ipine götürdüm. Yeterince sert çekersem çalışacaktı. İlk
deneyişimde çalışmadı. Şansıma tüküreyim. Eminim hedefim niyetimi anlamış
kaçmak üzereydi şu an. Ben de tüm kuvvetimi kullanıp bir daha çektim ipi.
Testere çalışmıştı ama şimdi de hedefim çığlık çığlığa bağırıyordu.
Arkamı döndüğümde bir an tökezledi. Ancak arkasından koşup
yetişebildim. Testereyi tenine değdirdiğimde artık onun için çok geçti. Çoktan
kendi kanıyla banyo yapıyordu artık. Zemininin kaygan olması da işime
yaramıştı. Ancak şekil değiştirmekten kaynaklı acı geçmiyordu. Bir de cesedin
üstünde bir şey vardı işimi bitirdiğimden beri. Bu bir hayalet mi?
Bir ışık huzmesi belirdi birden. Gözlerimi acıttı. Yine de
bedenimdeki acı kadar değil. Işık huzmesi geçtiğinde farklı bir yerdeydim. O
gördüğümdekinden farklı biri vardı. Aynı öldürdüğüm kişinin üstünde ki ışık
huzmesi gibi görünüyordu. Hatta daha tuhaf görünüyor sanırım o da bir hayalet.
Bölüm
16’ya gidiniz
Bölüm 10 Kabul
ediyorum
Tebrik edildim çevremdekiler tarafından. Artık özel bir
birliğe aittim. Beni nasıl uzun zamandır izlediklerini ve aralarına katılmam
için nasılda sabırsızlandıklarından bahseden birkaç çocuğa rast gelince mevcut
bulunduğum yerin kaderim olduğuna bir kez daha ikna oldum. Burası benim gibi
özel yetenekli kişiler için uygun bir yerdi. Burası ait olduğum yerdi.
Bana odamı gösterdiler. Çok büyük değildi ama ihtiyacım olan
her şey vardı. Aradan geçen kısa denilemeyecek kadar uzun, uzun denilemeyecek kadar
kısa sürede birkaç arkadaş edinmiştim. İlk geldiğimden beri kırmızılı kadını
bir daha görmemiştim. Ta ki bir gün sanki yer yarılıpta içinden çıkmış gibi
karşıma dikilinceye kadar.
Köşeyi o kadar hızlı dönmüştüm ki neredeyse kadına
çarpıyordum ama sanki görünmez bir duvar beni durdurmuştu. Bana eğitimlerimin
nasıl gittiğini sorarken yürümeye başladık. Nedense yeteneğimi geliştirmek ve
daha verimli kullanmak adına olanlar ilgisini çekmemişti. Daha çok fiziksel
eğitimi sorup durdu. Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda beni içeri davet
etti. İlk görevim için hazır olduğumu söylediğinde ben ağzım açık önümdeki
teknolojiye bakıyordum. Daha önce gördüğüm bir şey değildi.
Bana görevimi söylediler. Bu görev için kılık değiştirmem
gerektiğini belirttiler. İsterseler bana yardımcı olabilecek biri de varmış.
Sırf merak ettiğim için bu eleman ile kılık değiştirmek istediğimi söyledim. Beni
götürdükleri kişi biraz tuhaf gelmişti başta. Bunun cinsel tercihinden
kaynaklandığını anlamam uzun sürmedi. Zira yeteneği de bu iş için uygun
düşüyordu. Herkesi görünüşleri itibariyle cinsiyetlerine kadar değiştirme
yeteneği bütün cinsel seçimlere olan yatkınlığından geliyordu herhalde.
Beni kendi yeteneğiyle hazırladığını söylediği bir tür cam
tabuta koydu. Tabut biraz büyük gelmişti. Her boy ve kiloda kişiyi içine
alabilmesi için tasarlandığı anlaşılıyordu. İçerisi duman dolmaya başlayınca
biraz paniklediğimi itiraf ediyorum. Ancak bana dışarıdan sakin olmamı söyleyen
yetenek kullanıcısı işinin çok kısa süreceğini de ekledi.
Yalan söylemiyordu. Gerçekten saniyeler sonra hazır olduğumu
belirtip kapıyı açtı. Bedenimde bir değişiklik hissetmiyordum ancak boyum
uzamıştı sanki. İlk adımımı atarken yalpaladım biraz ancak alışması kısa
sürmüştü.
Bana kendime bakmamı tembih etti. Eğer kendime bakarsam
yeteneğinin bozulacağını ve eski halime döneceğimi açıkladı. Mantıklı bir neden
gibi görünüyordu. Ardından görevim için bilgi almak üzere diğer tarafa geçtim.
Bana birini öldürmem gerektiğini söylediklerinde başta şaşırdığımı itiraf
etmeliyim. Ancak eğitimlerim sırasında birkaç can aldığımı da eklemem gerek.
Burada o kadar normaldi ki bu bahsetmeye bile değmezdi. Ancak iş görev olunca
durum birden ciddileşiyordu.
Nihayetinde bana verdikleri basit bir giysi ile yola çıktım.
Tuhaf bir harita ve bir de dev bir çanta vermişlerdi bana. İçinde silahım
varmış. Gerek var mıydı silaha? Ayrıca bütün bu gizliliği de anlamış değilim.
Neyse sonuçta burası bana uyan tek yer. Bu yüzden denileni yapacağım. Yola
çıkalı fazla olmamışken beni durdurmaya çalışan biri çıkageldi ama bununla
fazla uğraşmayı düşünmüyorum. Tuhaf görünüyordu. Hafif bir ışıkyayıyordu sanki.
Kim bilir amacı nedir? Asıl dikkatimi vermem gereken şey elimdeki harita.
Bu haritanın nesi var neredeyse daire çizdiğimi düşüneceğim.
Bölüm 9’a gidiniz.
Bölüm 11 Reddediyorum
Ağzımdan çıkan sözler belli ki kırmızılı kadını rahatsız
etmişti. Sanki inanamazmış gibi bana döndüğünde yüzünün tamamını görmüştüm. Sağ
gözünden burnunun altına ve çenesine kadar insan gibiydi. Ancak geri kalanı
yanmış ve dersinin altında bir şeyler hareket ediyordu. Öfkesiyle hareket eden
şey çılgına dönmüş gibiydi ve ağzını bile açmadan diğer herkes birden durdu. Az
önce yere serdiğim adam bile birden ayağı kalkmıştı.
Anlaşıldığı üzere bir tür kukla yeteneği vardı. Zira bende
bir an zorlandım ancak karşı koyunca artık beni kontrol edemediğini fark ettim.
Belki de etkili olması için daha uzun süre tesir etmesi gerekiyordu. Her ne
olursa olsun artık bir düşman üssündeyim ve neyse ki serbestim.
Bunun uzun sürmemesi için ellerinden geleni yapabilecek
kalabalığa baktım ve yeteneğimi kullanıp mümkün olduğunca az kişiyle muharebeye
girerek kendime yol açmaya karar verdim. Kolay olmuyordu. Zira envai çeşit
yetenek vardı burada. Alev püskürteninden buz atanına, Bir hayvana dönüşeninden
uçabilene, hava olaylarını kontrol edebilen birine kadar pek çok yetenekten
sıyrılmayı başardım.
Saldırılardan sıyrılıpta bir an kör bir noktaya düşünce bu
şansı değerlendirip var gücümle kaçmaya başladım. Önüme gelen kapıyı deniyor,
bir çıkış yolu arıyordum. Muazzam bir yeteneğim olsa dahi geldiğim yerdeki
kapıyı kısa sürede açıp kaçabilmem imkan dahilinde değil gibi görünüyordu.
Bu uğurda kaçmaya devam ettim. Buraya zorla getirildiğimi
fark etmem için artık çok geçti. Ancak otobüsten indiğimden beri başka kimseyi
göremeyince ortama uymak mantıklı geliyordu. Kadının da yeteneği vardı ve her
yetenek kullanıcısı gibi bunu bir şekilde hissetmiştim. Bu yüzden ona belli bir
seviyede güvenmek o kadarda abes görünmüyordu.
Sonunda bir açıklığa çıkmıştım. İleride dev bir yapı gözüme
çarptı. Hala karanlıktı dışarısı ancak yapının hareket ettiğini görebiliyordum. Dev cüssesini taşıyan ayakları vardı sanki.
Etraftaki çimenlerden bir bahçeye çıktığımı sezmiştim. Arkamdaki gürültü
patırtıyı duyunca hiç beklemeden o dev yapıya gittim.
Bölüm 14’e gidiniz
Bölüm 12 melek
Birini gördüm. Yanına vardığımda elinde tuhaf bir testere
tutuyordu. Normal bir testere gibiydi ama kıyafetlerine kıyasla farklı
duruyordu. Kırmızı ve siyah karışımı bir takım elbise giymişti. Hem mevcut
zamana ait hem de zaman algısı yok gibi duruyordu.
“Sen…Sensin…”
Elindeki testereye rağmen uysal bir havası vardı. Yakından
bakınca teni bazı distorsiyonlara maruz kalmış gibiydi. İçine göçmüş ve ya yanmış
gibi bir havası vardı. Ama nazik bir şekilde konuşuyordu.
“Acaba bu testereyi bu binaya götürür müsün?”
Ne demek istediğini anlamamıştım. Ben mi? Testere mi? Bu
tuhaf görünüşlü binaya mı? İyi de neden?
“Nasıl olacak bilmiyorum ama bir şekilde içerideki bir şeye
tekabül ediyor. Lütfen fazla zamanım yok”
Cümlesini bitirir bitirmez dizlerinin üstüne kapaklandı.
Tahriş olmuş teni gitgide daha çok dökülüyordu. Bu oldukça korkutucuydu aslında
ama karıncalı bedenimden dediğini yapmak geliyordu sadece. Dediğini onayladığımda
toprak olduğuna şahit oldum. Bu aklıma otobüste bıraktığım hayatları getirdi.
Üstümden atamadığım bir suçluluk duygusu karıncalanmış bedenimde olduğu gibi
duruyordu. Ancak başka hiçbir şey hissetmiyor gibiydim. Sanki elimde kalan tek
şey buymuş gibiydi.
Bunun üzerine binaya girdim. O sırada testereyi yere
bıraktım. Tam o sırada can havliyle birinin geldiğini gördüm. Belli ki acelesi
vardı. Belki bunun ne olduğunu bilen biridir umuduyla gelmesini beklemeye
koyuldum.
Bölüm 13’e gidiniz
Bölüm 13 Yürüyor
Binaya girip yerdeki testereye aldırmadan etrafa baktım Ardından
bunun aslında bir bina olmadığını gördüm. Bir tür makineydi burası. Ben içeri
girince hareket etmeye başlamıştı. Kapıdan baktığımda dev uzantılar üstünde
yükseldiğini gördüm. Olduğumuz yerde üstündeki suyu atmak için çırpınan bir
hayvan gibi hafifçe sallanarak üstündeki toprağı silkti. Ne işe yaradığını
bilmiyorum ama az önce buraya girerken gördüğüm kişinin bileceğini umuyorum.
İçeri girdiğinde bina birden ışıldamaya başladı. Tuhaf
sesler çıkarıyordu. Gelen kişiye bunun ne olduğunu sormak için döndüğümde
görmeyi beklediğim manzara bu değildi. Bir tür tuzağın içindeydi. Nasıl ve
nereden geldiğini anlamamıştım. Belli ki o da anlamamıştı ama içindeydi işte.
Hemen az önceki testereye koşup elime aldım. Şaşırtıcı biçimde hafifti. Bunu
avantajıma kullanıp çalıştırdım. Hayatımda ilk defa bir testere çalıştırmıştım
ve bunu nasıl bildiğime dair bir fikrim yoktu.
Gidip onu kurtarmayı denedim. Ama olmadı. Yapamadım. Testere
bu mereti kesmiyordu. Çığlığı kulaklarıma dolarken ne yapacağımı bilemez halde
suçluluk duygusuna kapıldım yeniden. Aslında hiç geçmemişti bu duygu ama azalıp
artıyordu sanki.
Sonunda çığlıklar dindiğinde makinenin de çalışmaya
başladığını fark ettim. Ama artık çok geçti. Nedenini kavradığımda neredeyse
küçük dilimi yutuyordum. Mekanik bir ses bulunduğumuz yeri dolduruyordu
“Organik enerji yakıtı bulundu. Zaman yolculuğu kaldığı
yerden devam ediyor”
Suçluluk duygusu öylesine sarmıştı ki beni ne yapacağımı
bilemedim. Bu makine az önce gelen adamı yutmuştu. Bir makinenin olabileceği
kadar soğuk bir şekilde hem de. Çaresizce beklemeye koyuldum. Artık ne
yapacağımı bilmiyordum. Olaylar nasıl bu hale gelmişti? Sadece yardım bulmaya
çıkmıştım ve şimdi ağlayamıyordum bile.
Bölüm 15’e gidiniz
Bölüm 14
Yapıya gittiğimde birinin kapıda bir testereyle beklediğini
gördüm. Başta tehdit edici bir silah gibi gelse de yanına gittiğimde bunun o
kadarda problem olmadığını gördüm. Tuhaf bir parıltısı vardı onun, ancak bu da
onun yeteneği olabilirdi pekala.
Kısacık bir zamanda pek çok şey görmüştüm. Her şey değişmişti bir anda. Alışkanlıklarım, düşüncelerim, davranışlarım, her şey değişmişti. Hatta belki kaderim bile değişmişti. Hiç böyle bir yerde var olacağımı, bunun gibi zorlukları aşabileceğimi düşünmezdim. Ama yapmıştım işte. Buraya kadar gelmiştim. Madem geldim sonuna kadar götürecektim. Daha öncesi umrumda değildi artık. Bunu yapacaktım, evet.
Yine de iiçgüdülerim bana bir şeylerin doğru olmadığını söylüyordu sanki. Ancak artık geri dönüş yoktu. Bazen kendinizi öyle bir yerde buluyordunuz ki artık seçimlerinizin bir manası kalmıyordu. Sadece gözünüzün gördüğüne gitmeniz gerekiyor. Sorgulamadan, düşünemeden sadece yapmanız gerekiyor bazen.
Orada gördüğüm kişi benden yardım istemişti. Ancak ne için istediğini pek
anlayamamıştım aslında. Sonunda fark ettiğimdeyse çok geç olmuştu. Beni bir
tuzağa düşürdü. İçeri adımımı atar atmaz beni içine alan kapalı kutunun üstüme
geldiğini hissedebiliyordum. Tüm gücümü denedim ancak ne yaparsam yapayım bir
şekilde emiyordu enerjimi. Bütün benliğime intikal ettiğini hissedebiliyordum.
Beni yiyiyordu bu tuzak. Parça parça söküyordu bedenimi. Son
bir hamle ile bir çıkış yolu açtığımı düşünüyordum ki oraya vurulan bir testere
darbesiyle iyice ikna oldum. Bu bir tuzaktı. Yağmurdan kaçarken doluya
tutulmuştum.
Kahretsin! Neden böyle bitmek zorunda ki? Yeteneğim yüzünden
mi? Fazla mı kibirli davrandım? Kendime fazla mı güvendim? Belki de teklifi
kabul etmeliydim. Ah artık yapacak bir şey yok değil mi? Kaderimi kabul etmek
zorundayım.
SON
.
.
.
mu?...merak ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin
bölüm 15
Işık huzmesi dağıldığında bir tür restorantta olduğumu fark
ettim. Etrafıma bakarken fark ettiğim en şok edici şey ise kesinlikle
bulunduğum yer değildi. Nasıl geldiğimde değildi. En şaşırtıcı kısım şu an
yerden birkaç metre yüksekte ayakta durduğum gerçeğiydi.
Nasıl yani? Ben uçuyor muyum? Hayır bu mümkün değil. Zaten
öyle de hissetmiyorum. Hissettiğim tek şey suçluluk. Bir kişiyi daha geride
bırakmıştım. Ne yapacağım ben şimdi?
Etrafıma baktığımda restaurantta tuhaf bir şey dikkatimi
çekti. Şu an bulunduğum yer iki tane kapıya bakıyordu. Altımdaki bölme ise
parlamıştı. Ancak bir daire şeklindeki zeminden ötesi hala karanlık ve
tozluydu. “Tuhaf” diye düşünürken buldum kendimi. Ancak hiçbiri havada asılı
kalmam kadar tuhaf değildi.
İçeri giren birini görüyorum şimdide. Elinde az önce bana
verilenle benzer bir testere var. Bana testereyi veren kişiye bir şekilde
benziyorlar sanki. Beni görüyormuş gibi gelmedi. Belki de acelesi
olduğundandır. Artık bir hayalet olduğuma göre bir önemi olduğunu sanmıyorum.
Tuvalate gittiğini gördüm. Oldukça ihtiyacı var anlaşılan.
Şimdide ön kapıdan biri girdi içeri. Oldukça tedirgin
görünüyor. Az önce gördüğüm adamın tuvalete girerken ki kapı sesini duyup oraya
yöneldi. Peşinden gelen testere sesiyle ben bile irkilecektim eğer hala canlı
olsaydım. Tam olarak ortaya çıktığım bu yere kadar kovaladığı kişiyi nasıl
testereyle doğradığına şahit oldum. Yine birini daha kurtaramadığım için artık
öyle dolmuştum ki ağlamak istiyordum. Ancak bu cansız halimden gözyaşı bile
çıkmıyordu.
Sadece yüzümü ellerim arasına almakla yetindim. Soyut
ellerimden ve göz kapaklarımdan arkasını görebiliyordum. O sırada bir başka
soyut varlık hissettim. Ona bakınca bütün endişemde gitmişti. Etrafını gösterdi
soyut varlık. Az önce vahşice katledilen cesetten süzülmüştü o. Etrafımdaki
asıl güzelliği gördüm sayesinde. Ölen bütün bedenlerin ortaya çıkarttığı güzelliği,
ruhları görmüştüm. Hepimiz bir arada birbirimize sahiptik.
Sadece tek bir kişi vardı soyut olmayıpta bize bakan. Elinde
testereyle kurdeşen dökmeye başlamış adam adeta büyülenmiş gibi bakıyordu bize.
Biz ki toplanıp yeni bir yol göstermeliydik ona. Yeni bir amaç. Bu uğurda
toplandık etrafına. Böylece beni getiren ışık huzmesi yeniden hayat bulmuş bana
en başta testereyi teslim edeceği yere gitmişti o adam. Böylece tekrar buraya
gelecek benim suçluluk duygumu biterecek cinayeti işleyecekti. Ne ironi ama.
Kendimi, arkadaşlarımı bulduğum bu yere gelecektik yeniden
SON
.
.
.
mu?...merak
ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin
Bölüm 16
Neler oluyor? Kendimi bir başka yerde buldum. Elimde hala
elektrikli testere var. Ben, ben iyi hissetmiyorum. Az önce ki ışığın içinde bu
binayı görmüştüm ama ben, ne yapacağım? Hayır, yapamayacağım. Canım çok yanıyor.
Bu da nedir? Derim soyuluyor sanıyordum ama sanırım komple
bedenim çökmüş durumda. Sanırım bu şekil değişimi beklediğimden daha fazlasını
götürüyor. Ama neden? Neden beni içlerine alıp sonra öldürsünler ki? Neden?
Böyle bir şart mı var yoksa…
Oh, evet, anlıyorum. Bir döngü var. Çarkların çalışması
gerek. Benim yeteneklerimi kazanmam için dönmesi gereken çarkları
çalıştırmalıyım. Bunun içinde buraya kadar ki kararlarımı almalıyım.
Şimdiye kadar hayatım boyunca aldığım bütün kararlar beni
tam bu noktaya bu kelimeleri kafamdan geçirmeye getirdi. Bu…
Bu bir felsefe değil.
Bu bilim değil.
Bu gerçek.
Bu kader.
Öyleyse ne yapmalıyım?
Ne yapmalı? İşte orada. O kız hayalet olduğunun henüz
farkında olmasa gerek. Bu testereyi ona vermeliyim. Evet, ona vermeliyim. Bu
testereyi ona vermeli ve yeniden elde etmeliyim. Bu benim döngüm. Benim kaderim.
Bana yardıma geldiğine eminim. Bunun hissettiğim acıyla ilgisi yok.
Bu bir seçimle başladı ve o seçimin sonucu tam olarak kararlaştırılan
şekilde bitecek. Bu şekilde...
SON
.
.
.
mu?...merak
ediyorsanız diğer olasılıkları deneyin
Okuyan herkese teşekkür ederim
Yorum Gönder